İşgal altındaki orman arazilerinin işgalcilere satışını düzenleyen yasanın adı şöyle: “Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun.”
Bu laf kalabalığı altında Cumhuriyet tarihinin en büyük yağmasını düzenleyen yasa, 18 Nisan’da “iktidar ve muhalefetin birlikteliği” ile TBMM’den geçti… Bu uyumun ne anlama geldiği ise uzman meslek odalarının 19 Nisan tarihli basın açıklamasında özetle şöyle açıklandı:
“Ormanlar kesilerek yerine villa, konut, ticarethane dikilen alanların işgalcilerine satılması kamuoyunun gündemindeydi. Başlangıçta ormanların korunmasını savunan muhalif partiler, kamu mallarının talana açılmasında iktidarla ittifak içine girdiler.”
Peki neden?
Muhalefetin iktidarla böylesi bir işbirliği içinde olması acaba hangi ortak beklentilerin ürünüdür? Farklı görüşteki siyasal örgütlenmenin arasında ülkenin doğasına ve ormanlarına bakışta neden artık fark gözlenmiyor?
Şu her şeyi bilen siyasal yorumcularımızın nedense oralı bile olmadıkları bu çarpıcı gerçeğe dikkat çeken Şehir Plancıları Odası; Çevre Mühendisleri Odası; Peyzaj Mimarları Odası ve Ziraat Mühendisleri Odası’nın ortak açıklamaları “Orman Alanlarımız Değil, Aslında Geleceğimiz Satışta” başlığı ile tarihsel uyarıları içeriyor. İşte bu “ortak feryat”tan bazı vurgulamalar:
- Elde edilecek gelirlerin yüzde 90’ı kentsel dönüşüme kaynak olarak genel bütçeye aktarılmakta; ‘Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi’ ise ‘laf’ta kalmaktadır.
- 2B’nin gündeme getirildiği 2002’den bu yana “yeni işgalci”lerin de yasa kapsamına alınması ile orman yağması meşrulaştırılmıştır;
- Orman alanlarında yüzde 6 olan yapılaşma oranı yüzde 15’e çıkarken, ormanlarda üniversite kurulabilmesi için bu alanların YÖK’e satılabilmesi de kabul edilmiştir;
- ‘Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi’ kılıfı altında 410 bin hektar orman, köylüyle ilgisi olmayanlara satılmakta; ayrıca Hazine’ye ait 927 bin hektar pazarlanmaktadır. Bu, ülkemizin 8’inci büyük ili olan Eskişehir ile eşit yüzölçüme sahip bir alanın satışı demektir.
İşte bu vb. saptamalarla “satılan sadece ormanlarımız değil, ulusal ve ortak geleceğimizdir” diyen ilgili meslek odalarının “ortak feryat”ları ise şu anlamlı çağrıyla noktalanıyor:
“Bizler aşağıda imzası bulunan TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak, toplumsal sorumluluklarımızın gereği bu kanun ile birlikte ülkemiz açısından yaratılacak felaketlere dikkat çekerek, gerekli toplumsal direnç ve mücadele alanında bizlerle birlikte olmaya tüm halkımızı ve duyarlı tüm kurum ve kuruluşlarımızı davet ediyoruz.
Saygılarımızla.
TMMOB Şehir Plancıları Odası - Çevre Mühendisleri Odası - Peyzaj Mimarları Odası - Ziraat Mühendisleri Odası”
Doğrusu insan düşünmeden edemiyor… Bu tarihsel “ortak” duyarlığın altında acaba öncelikli sorumluk sahibi olan “Orman Mühendisleri Odamız”ın neden imzası bulunmuyor?
Bir odanın yöneticileri iktidar yanlısı olabilirler; ancak meslek odası olabilmenin bilimsel ön koşulu, kurumsal özerkliği ve kamusal etiği doğrultusunda, “ormanları savunmayan bir orman mühendisleri odası” mümkün olabilir mi?
Yorum Gönder