Ağaçlar, Çiçekler, Kuzular, Civcivler - Deniz Kavukçuoğlu

Bir haftadır Gökçeada’da, köyümdeyim. Bizim Eski Bademli, hayvanların serbest dolaşım özgürlüğüne sahip olduğu ender köylerden biri.
Bu yazıyı evimizin balkonunda yazıyorum. Civcivlerini peşine takmış irice bir tavuk geçiyor kapımızın önünden, muhtarımız Todori’nin tavuklarından biri; yavrularına yaklaşan yaşlı Taki’nin oyuncu bir kuzusuna gaga atıp uzaklaştırıyor yanlarından.
Tüm analar gibi o da yavrularını koruma kaygısında.
Karşıda uzanıp giden ovaya bakıyorum. Bahar patlamış, toprağın boz rengi yeniden yeşile dönüşmüş. Ağaçlar hızla yapraklanıyor. Doğa kıpır kıpır, minik bahçemize ektiğimiz akşamsefaları uç verdiler. Güllerimiz tomurcuklandı. Karşı komşumuz Zahora’ların bahçesinde bir yılan görülmüş, herkeste bir heyecan!
Stelyo, bahçelerde biçilen otları el arabasına doldurmuş, oğlaklarına götürüyor. Eşi Marika ile köyümüzün demirbaşlarındandır o, doğma büyüme buralı. Birçok Rum gibi o da 1974 yılında Yunanistan’a gitmek zorunda kalmış, otuz uzun yıldan sonra yeniden dönmüş adasına, köyüne. İyi, sözüne güvenilir, mert bir adam. Yukarıdan sesleniyorum: “Aslan gibisin Stelyo!” Başını kaldırıp bir kahkaha patlatıyor, “Sabah kahvesine gelmiyor musun?” diye soruyor. “Sonra,” diyorum, “şimdi işim var”. Marika güzel kahve yapar, yanında da mutlaka gül reçeli sunar. Acaba yazıya ara mı versem? Sade Türk kahvesi, yanında bir kaşık gül reçeli, belki bir de tarçınlı kurabiye?
***
Köyümüzde her şey basit, her şey olağan, her şey doğal; kargaşa, karmaşa yok! İnsanlar yalın, saydam, dayanışmacı; köy yaşamı gösteriş, eşitsizlik, üstünlük tanımıyor. Köyde, kentli alışkanlıklarını sürdüren kim olursa olsun hemen dışlanıyor. Kışlık nüfus hepi topu 15 kişi olunca başka türlü bir yaşam seçimi olası değil zaten.
Böyle bir yerde insan beynini dolduran çöp düşüncelerden arınıyor. Arınan beyin dinginleşiyor, canlanıyor, yeni düşüncelere, özlemlere, düşlere açılıyor.
Doğa, başöğretmen! İnsan, doğanın sunduklarından, ağaçlardan, çiçeklerden, hayvanlardan yaşama ilişkin çok şey öğreniyor.
İnsan, ne yaparsa yapsın, doğanın işleyişini, o mutlak süreci değiştiremiyor. Gün geliyor, doğa kendine karşı yapılan kötülüklerden, o kötülüklerin kaynağı olan insandan öcünü alıyor.
***
Adamızın da, köyümüzün de düşmanları var! Daha fazla kazanma, daha fazlasına sahip olma hırsları akıllarının, vicdanlarının önüne geçmiş insanlar, burasını da bir “kâr pazarına” dönüştürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin, birinci derece sit alanı olan köyümüzün girişine ne doğasıyla ne de mimari ve tarihsel dokusuyla uyuşan, beş katlı dev bir beton otel dikebiliyorlar.
Bu aykırı yapılaşmanın eninde sonunda insanlarının özgün, yalın, dayanışmacı bir yaşam sürdürdükleri köyümüzün toplumsal-kültürel yapısını da olumsuz etkileyeceğini biliyorlar. Kötülüklerini bilerek, isteyerek yapıyorlar.
***
Bazen ağaçlara, çiçeklere, köyümüzün arnavutkaldırımlı sokaklarında özgürce dolaşan hayvanlara imreniyorum. Onlar, çevrelerini saran kötülüklerin ve kötülerin ayırdında olmaksızın doğal yaşamlarını sürdürüyorlar.
Evet, insan olmak zor, ama “insan gibi insan” olmak çok daha zor!
Bugün buraya kadar; şimdi Stelyo’lara gidiyorum; acı bir kahve içmek, yanında bir kaşık gül reçeli ile bir de tarçınlı kurabiyeye “hayır” dememek üzere.
Güzel bir pazar dileklerimle…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget