Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet savcılığı tarafından yürütülen “28 şubat soruşturması” kapsamında hakkında soruşturma başlatılacağı hükümete yakın yayın organlarında sıkça gündeme getirilen dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, “Genelkurmay Başkanı Karadayı, yardımcısı Çevik Bir dahil bir tek askeri yetkili değil ‘Vural Savaş’ın Refah Partisi’nin kapatılması için dava açacağını biliyorduk, tahmin ediyorduk’ desinler, yalan bile olsa ben kendimi dünyanın en aşağılık insanı ilan edeceğim” dedi.
Döneme ilişkin bazı gerçeklerin farklı bir biçimde yansıtıldığına dikkat çeken Vural Savaş, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:
RP ile ilgili gerçekler
“Refah Partisi’yle (RP) ile ilgili açtığım dava ile ilgili her işlemim ve kullandığım tabirler Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu tarafından incelenmiş ve oybirliğiyle yaptığım işlemlerin ve kullandığım tabirlerin dosya içeriğine uygun olduğu kabul edildiği gibi, RP’nin kapatılması için açtığım da Anayasa Mahkemesi’nde 2’ye karşı 9 oyla kararlaştırıldı. Bu konuda RP’nin yaptığı başvuruyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürdüler. AİHM’de 1’e karşı büyük bir oy çokluğuyla istemi reddedip haklılığımızı tescilledi. Daha sonraki davalarda da RP’nin kapatma davasına atıf yapmış ve böylece RP’yi kapatma davası örnek alınacak bir Avrupa içtihadı haline geldi.
RP’yi kapatma davasının haklılığını ve Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararını AİHM’de savunan kişi ise AKP’nin en önem verdiği, kendisine Anayasa taslağı hazırlatılan Anayasa hukukçusu Prof.Dr. Ergun Özbudun’dur.
Beni Genelkurmay’dan aradılar
RP’nin kapatılmasına ilişkin iddianamede, gazete kupürleri ve Batı Çalışma Grubunu’nun (BÇG) belgelerini kullandığım iddia ediliyor. Bunlar da yalan. RP’nin kapatma davasına ilişkin iddianamemde bir tek gazete kupürüne yer verilmemiştir. BÇG belgelerini kullandığım ise tamamen yalandır. Aksine, RP’nin kapatma davasını açtığım 22 Mayıs 1997’de tarihinden bir gün sonra Genelkurmay Başkanlığı’ndan ismini hatırlayamadığım bir paşamız bana telefon etti, ‘Vural Bey, bizim elimizde de belgeler vardı. Keşke bizim de haberimiz olsaydı’ dedi. Ben de ‘Dava açıyorum, elinde belgesi olan getirsin diye ilan mı verecektim’ dedim.
Kısa süre sonra, Genelkurmay’dan BÇG’nin belgeleri olduğu iddia edilen bir yığın belge geldi. Açılan bir davaya ilişkin olduğu için hepsini Anayasa Mahkemesi’ne gönderdim. Davanın açıldığı tarih belli, Genelkurmay’dan gelen belgelerin Anayasa Mahkemesi’ne çok sonra gönderildiği belli.
Evet, brifinge katıldım
Ben 22 Mayıs 1997’de RP’nin kapatılma davasını açtım. Son dönemde televizyonlarda hemen her gün gündeme getirilen ‘yargıya brifing’ ise 10 Haziran 1997’de yapıldı. Brifing tarihinden 15 gün öncesine kadar ben Çin’deydim. Brifingin yapılacağı gün Çin’den döndüm ve o brifinge katıldım. Ancak hatırladığım kadarıyla dönemin Sayıştay Başkanı Vecdi Gönül dahil üst düzey yargı mensuplarının hemen hepsi bu brifingeydi. Görülmekte olan RP kapatma davası olduğu için Anayasa Mahkemesi üyeleri katılmasa daha iyi olurdu.
Kendimi ‘en aşağılık insan’ ilan edeceğim
Şunu iddia ediyorum: O dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, yardımcısı Orgeneral Çevik Bir dahil bir tek askeri yetkili değil ‘Vural Savaş’ın RP’nin kapatılması için dava açacağını biliyorduk’ desinler, yalan bile olsa ben kendimi dünyanın en aşağılık insanı ilan edeceğim. İnanın, davayı açtığım 27 Mayıs 1997’den birkaç gün öncesine kadar o tarihte dava açacağımı ben dahi bilmiyordum. RP hakkındaki iki soruşturma, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından engellendiği yazılı olarak bildirilince, 8 klasör olan söz konusu partiyle ilgili dokümanları evime götürüp iddianameyi yazmaya başladım. ‘Anılarım’ adlı eserimde bunu ayrıntılı olarak anlattım.
Askeri darbe olabilirdi
28 şubat sürecinde Süleyman Demirel gibi tecrübeli bir cumhurbaşkanı, İsmail Hakkı Karadayı gibi sorunun askeri müdahalelerle çözülmesini istemediğini bildiğim bir genelkurmay başkanı, benim gibi hukukun gereğini cesaretle yapacak bir başsavcı olmasaydı, ABD güdümünde bir askeri darbe olabilirdi. Demirel’in bana söylediklerini günü gününe yazdım.
O süreçte görevde bulunan bazı üst düzey komutanların basına yansıyan açıklamalarında ‘Biz nizamiyenin kapısından döndük’ deniliyor. Onları nizamiyenin kapısından Erbakan mı veya başka siyasiler mi döndürdü? Bu soruya verilecek doğru cevap Demirel’in tespitinin ne kadar haklı olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. .
Karşı devrim sürecine girildiğini gösterir
“Onursal Yargıtay C.Başsavcısı’nın yargılanması gerekiyorsa yargılanacağı yer Anayasa Mahkemesi’dir. Tüm bu hususlar ortadayken, görevimden dolayı yaptığım işlemler ve açtığım kapatma davası hakkında yetkili olmadığı halde özel yetkili bir savcının soruşturma yapmaya kalkışması ancak iddia edildiği gibi bir karşı devrim sürecine girdiğimizin kanıtlarından birisi olabilir.”
MGK kararına karşı pompalı itirazı
28 Şubat kararlarından önce pompalı silahlard Yargıtay tarafından “suç aleti” olarak kabul edilmiyordu. MGK kararında, pompalı silahların ruhsata bağlanması önerilmişti. Söz konusu kararlardan sonra Yargıtay 8. Ceza Dairesi, pompalı tüfek bulundurmayı suç kabul eden bir karar verdi. Ben, ‘28 Şubat kararları kanun değildir, kanun değişikliği olmadan pompalı tüfek bulundurmanın suç haline getirilmesinin yasal olmadığına’ ilişkin ceza genel kuruluna itiraz ettim. İtirazım kabul edildi.
Brifinge katıldığı için eleştirilen Özden SÖZCÜ’ye konuştu:
Bugün olsun, o brifinge yine giderim
28 Şubat döneminde, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yargı mensuplarına verilen brifinge katılanlar, hükümete yakın yayın organları tarafından hedef gösteriliyor. Bunlar arasında dönemin Anayayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden de bulunuyor. Özden, “Bugün olsun, o brifinge yine giderdim. Gittiğim için hiçbir zaman pişmanlık duymuş değilim. Memlekette olup bitenler konusunda Devlet arşivinde olan konularla ilgili bilgilendirilmiştik. Bunda ne sakınca var?” dedi.
Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği brifinge “28 Şubat brifingi” denilmesinin, sonraki olayları amaçlı bir biçimde saptırarak 28 Şubat’ı sömürmeye dönük olduğunu öne süren Yekta Güngör Özden, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:
Genelkurmay’dan telefon
Refah partisi (RP) hakkında hiç ummadığınız bir zamanda, hiçbir ön bilgimiz olmayan kapatma davası Mayıs ayında açıldı. Haziran ayı ortalarına doğru, Genelkurmay Başkanlığı’dan gelen telefonda, yargı mensupları için ‘bilgilendirme toplantısı’ yapılacağı söylendi. Brifingin içeriğini sorduğumda, ‘filmlerle ülkedeki duruma ilişkin ayrıntı verileceği’ belirtildi.
Sezer brifinge katılmadı
Genelkurmay’ın brifing davetini ben de Anayasa Mahkemesi üyelerine söyledi. Onlara, ‘bu brifinge isteyen gelir. İsteyen gelmez’ dedim. Çoğunluğu gelmekle birlikte gelmeyenler de oldu. Örneğin, Ahmet Necdet Sezer (Daha sonra 10. Cumhurbaşkanı oldu) yoktu. Brifing için kimseden bir itiraz da gelmedi.
‘Silah kullanacağız’ denilmedi
Toplantının başında ve sonunda bir korgeneral konuştuğunu hatırlıyorum. Başında, neden toplantı yapıldığını belirtip görüntülerin izleneceğini, sonunda da toplantıya katıldığımız için teşekkür edildi. Bize ülkedeki anarşik olayların filmleri gösterildi. İrticai faaliyetler ve bunlarla ilgili görüntüleri izledik. Orada gerek iktidar partisi ya da herhangi bir siyasi parti için olumsuz sözler söylenmediği gibi ‘gerekirse silah kullanacağız’ gibi bir söz de kesinlikle edilmedi.
10 dakika alkışlama durumu yok
Korgeneralin, ‘katıldığınız için bizlere teşekkür etti’ eden sözlerinden sonra kendisini alkışladık. Basında iddia edildiği gibi ayağa kalkıp 8-10 dakika alkışlamak gibi bir durum olmadı.
Bu toplantıda, 28 şubat kararlarından Anayasa Mahkemesine açılan RP’nin kapatma davasından asla söz edilmedi. Oraya katılanlar, brifing etkisiyle kanılarını değiştirecek ya da başka türlü bier zaafa düşecek insanlar değillerdir. Yararlanma olsa bile duygularını kararlarına yansıtacak kimseler yargıç olamazlar. Bir vatandaş olarak edindiklerimizi, kendi eleştirilerimiz ve değerlendirme hakkımız saklı kalarak belleğimize geçirilir.
Gitmek niçin suç olsun?
Bizi davet eden Genelkurmay Başkanlığı. Devletimizin en önemli organlarından birisi. Üstelik gidip gitmeme sizin isteğinize bağlı. Çocuk değiliz ki birisi elimizden tutup götürsün. Genelkurmay’a gidişin ne sakıncası va? Yasalarda böyle bir suç öngörülmüş mü? Kendileri brifing almıyorlar mı? Bu tür toplantılara hiç katılmadılar mı? Kararlarını o toplantılara göre mi verdiler?
Hepsi Devletin arşivinde
Şunu çok açık yüreklilikle söylüyorum, bugün aynı durum olsa yine giderim. Gittiğim için pişmanlık duymuş değilim. Tersine bilgilendim. Gidemediğim, göremediğim yerleri ve tanımadığım kişilerle ilgili bizzat eylemleri gördüm. Değişik yörelerdeki irtica kalkışmaları, olaylarıyla izlettirdiler. Bunlar zaten Devletin arşivinde. “
Yorum Gönder