Afganistan’da 12 Türk askerinin NATO’ya kurban edilmesi bu Soğuk Savaş örgütünü ve TSK’nın sınırötesinde görevlendirilmesi konusunu yeniden gündeme taşıdı.
Soğuk Savaş sonrasında ABD, gelecekteki olası rakiplerini etkisizleştirmek için Ortadoğu ve Hazar Havzası’na egemen olma siyaseti izledi. Amacı bu geniş bölgedeki enerji kaynakları ve enerji ulaşım hatları üzerinde kapsamlı bir denetim kurarak küresel bir imparatorluk haline gelmekti.
ABD’nin yeni stratejisinin Türkiye’nin çıkarlarını da tehdit ettiğini düşünen bazı toplum kesimleri ve aydınlar 2000’li yılların başından itibaren NATO’dan çıkılması talebini yeniden ülke gündeme getirmeye başladılar. Afganistan ve Irak’ın işgalini ulusal güvenlik bakımından bir tehdit olarak algılayan TSK içinde de bu yönde bir eğilim mayalanıyordu.
ABD, izlediği küresel ve bölgesel siyasetlerin önünde bir engel oluşturma potansiyeli taşıyan ve “ulusalcı” olarak nitelindirilen bu güçleri devletten ve TSK’den tasfiye etmeden, dahası toplumdaki etkinliklerini kırmadan hedeflerine ulaşamayacağını görüyordu. Çünkü Türkiye, “Genişletilmiş Ortadoğu” denilen bölgenin en önemli, en büyük, en gelişmiş ve en etkin ülkesiydi.
Washington, Türkiye’nin ABD’nin yanında Irak’ta savaşa girmesini sağlayacak 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin Meclis’te reddedilmesi nedeniyle de TSK’yi suçluyordu. Olacak şey değildi, TSK son 60 yıldır ilk kez ABD’nin denetiminden çıkma işareti veriyordu.
ABD işte bu nedenle AKP-Cemaat iktidarına tam destek vererek toplumun, ülkenin ve devletin her kesimi, her yeri ve her kademesindeki muhalifleri tasfieye etmesine olanak sağladı.
AKP için TSK içindeki ulusalcıları tasfiye edecek bir operasyon, tam anlamıyla iktidar olmak demekti. Bu hedefe 2012 Türkiyesi’nde önemli ölçüde ulaşıldığını söylemek mümkündür.
Ergenekon soruşturması AKP-Cemaat iktidarına, ılımlı İslam rejimine ve ABD'nin bölge siyasetlerine "demokrasi" adına toplumsal ve tarihsel bir zemin yaratma çabasından başka bir şey değildir.
Dolayısıyla AKP-Cemaat iktidarı toplumu sindirmek, muhalefeti susturmak, TSK gibi kimi kurumlarda yaygınlaşan ABD ve NATO karşıtı eğilimleri tasfiye etmek için Ergenekon soruşturmasını bir araç olarak kullandı.
İsterseniz şimdi olgulara biraz daha yakından bakalım. Zaman Gazetesi yazarlarından, liberal-İslamcı Prof. Dr. İhsan Dağı bakın neler yazmış:
"Böyle bir ülkede elli yıldır Batı güvenlik sistematiğinde bulunan bir ordunun Rusya yanlısı, NATO, ABD ve AB ile işbirliğine karşı 'Rusçu' bir kliğin eline geçmesine seyirci kalınır mı?"
"Malzeme elde, Rusçu ekip güçlenmiş; NATO'nun ikinci büyük ordusu, 'ABD ve AB ile işbirliğini bırakıp Rusya ve İran'la ittifak kuralım' diyen bir MGK Genel Sekreteri çıkarmış. Son dalgada gözaltına alınanlardan Tuncer Kılınç'ın, bu 'stratejik ufkunu' ilan etmesinin ardından 7 yıl geçmiş. Bu düzeydeki bir askerin böylesine derin bir 'stratejik yeniden yapılanma' yolu gösterdikten sonra makamında kös kös oturmuş olabileceğini kimse düşünmüyordur herhalde. (...)
"Dahası Ergenekon'dan yargılananlardan Şener Eruygur bu ülkede Jandarma Genel Komutanı olmuş, yine Ergenekon sanıklarından Hurşit Tolon 1. Ordu Komutanı olarak Genelkurmay Başkanlığı'na giden yolun en başına kadar gelmiş. NATO'yu Türkiye için en büyük tehlike olarak ilan edip, bir NATO ordusunun bu kadar tepesine çıkmış bir grubun varlığı şaka değil, bütün Batı ittifakı mensuplarının kaygıyla izleyeceği bir durum." (Zaman Gazetesi, 13 Ocak 2009)
Demek ki, Ergenekon davasının amacı, iddia ettikleri gibi darbeleri önlemek ve ülkeyi demokratikleştirmek değilmiş. Asıl neden, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, ABD’den uzaklaşmasını ve Doğu’da Batı’yı dengeleyecek yeni ittifaklar kurulmasını önlemekmiş. İyi mi?
ABD'nin küresel siyasetlerini pek “özgürlükçü” gerekçelerle savunan Taraf Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar bir adım daha ileriye giderek şunları yazdı:
"On üç yıl Washington'da gazetecilik yaptım. (…) Türk ordusunun Washington'da, 'gitgide Batı'dan kopan, bazı unsurlarıyla Rusya'nın etki alanına giren, AB sürecini baltalamaya çalışan, Kıbrıs'ta çözümü engelleyen, demokratikleşmeyi içine sindiremeyen, 1920'lerin zihniyetine tutsak, küreselleşmeden (…) kopuk bir kurum olarak algılanmaya başladığını gözlemledim. (Taraf Gazetesi, 14 Ocak 2009)
Bu alıntılardan çıkan ilk sonuç şudur; herhangi bir NATO ordusunda, kimseye "NATO'dan çıkalım" dedirtmiyorlar. Eğer bunu derseniz kendinizi Ergenekon soruşturması kapsamında Silivri Cezaevi’nde bulabilirsiniz.
İslamcıların ve liberallerin ikiyüzlülüğünü, sahtekârlığını ve utanç verici işbirlikçiliklerini ortaya koyan büyük sorunun çengeli Türkiye’nin üzerinde asılı durmaya devam ediyor.
Soruyu anımsatalım; Soğuk Savaş sonrasında Varşova Paktı dağıldığı halde NATO varlığını neden hâlâ sürdürüyor? Türkiye neden hâlâ NATO üyesi?
Prof. Dr. Mehmet Altan'ın "NATO'nun dönüşü" başlıklı yazısıyla devam edelim. Çünkü Mehmet Altan, “Neden NATO var?” sorusuna öyle bir yanıt veriyor ki, bu kadırı da olmaz diyorsunuz. Tam anlamıyla bir ‘aydın ihaneti’ örneği denilebilecek bu yanıt şöyle:
"NATO kurulduğunda Sovyetler’e karşı en vurucu ölüm makinesi, Soğuk Savaş'ın en keskin kılıcıydı. Sovyetler’in ardından nitelik değiştirdi. (…) Örgüt 'demokrasiyi korumayı' da temel hedefi haline getirdi.”
"Batı'yı boşlayarak NATO'dan ayrılmak, bölgedeki diktatörlüklerle, hatta din devletleriyle ittifaklara gitmek üst düzey askerler tarafından dillendirilir oldu... (...) Tuncer Kılınç, 'NATO'da en uzun süre görev yapan Türk Paşası'... Ama MGK Genel Sekreterliği görevinin hemen başlarında, 'Çin, Rusya, İran ve Suriye ile ittifak kuralım' diyen de o oldu... (...) Ergenekon Terör Örgütü sadece içeride bir darbe girişimi değil... Türkiye'yi 'Batı'daki demokrasi ittifakından' koparma girişimi... (...) Özetle NATO askeriye üzerinden tekrar geriye dönüyor denilebilir...” (Mehmet Altan, Star Gazetesi, 15 Ocak 2009)
İnanılır gibi değil ama Altan’ın yazdıkları tam olarak böyle. Üstelik bu yazıyı, “iktidarı dostça eleştirdiği için” daha sonra işten atılacağı Star Gazetesi’nde yazmış.
Özetle NATO'ya, ABD emperyalizmine, Afganistan işgaline, Irak’taki barbarlığa karşı çıktığınız ya da Türkiye’nin bağımsızlığını savunduğunuzda ya darbeci ya da Ergenekoncu oluyorsunuz. NATO’yu savununca da demokrat!
Hani derin devlet tasfiye edilecekti? Hani kontrgerilla ortaya çıkarılacak ve katillerden hesap sorulacaktı?
Ellerinizde Afganistan’da yitirdiğimiz askerlerimizin kanı var.
Yorum Gönder