Ve bu yüklenme dışarıdan bakıldığında bizim yargıya yapıldığı gibi bir baskı AİHM’ye yapılabilirmiş gibi, AİHM Başkanı Bratza’ya Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde bakanlar tarafından takınılan tutum kadar anlamsız görünüyor. Adam misafir olmasa o bile “sadece içtihatlara, Sözleşme’ye uygun olup olmamasına göre karar vermelerine rağmen” bir sorguya tabi tutulabilirdi.
27 MAYIS FARKLI..
28 Şubat’la ilgili konuşmalar ve sorular da sanki Hükümet üyeleri, Başbakan, Yardımcısı, koalisyon partilerinin milletvekilleri herhangi bir tepki vermişler de geriye bir tek CHP kalmış gibi.. Son olarak Başbakan Erdoğan yaptığı konuşmada “Her konuda söz söyleyenler nasıl oldu da 28 Şubat ve 27 Nisan’da çıt çıkarmadılar. CHP 27 Mayıs, 28 Şubat ve ‘27 Nisan bildirisi’ne karşı dik durabilseydi bugün millet nezdinde durumu farklı olurdu” dedi.
Şimdi burada, o dönem milletvekili olmamasına rağmen babamın da Yassıada’ya gönderildiği “27 Mayıs” ihtilali diğer iki müdahaleden tamamen farklıdır, bir kere onu ayıralım, elmalarla armutları toplamayalım.. Evet CHP’nin 27 Mayıs’ta ciddi tepki göstermesi en azından belki idamları önleyebilirdi ama o günün şartlarında, ordunun o günkü kararlılığında bu ne kadar mümkündü onu da tam olarak bilemeyiz. Ki “tepki gösterebilecekken göstermemiş olsa bile” o günkü yanlıştan dolayı 52 yıl sonraki bir partiyi suçlamak yine de haksızlıktır.
KARAR VERİN MUHTIRA MI?
28 Şubat’ta ordu baskısıyla ama “MGK kararı” olarak yapılan değişikliğe başta Hükümet ve o partilere ait herkes (belediye başkanları dahil) olmak üzere gereken tepki verilmemiş, demek ki ortada “tencere dibin kara, seninki benden kara” bir durum var. Kimse kimseyi suçlayacak halde değil..
27 Nisan’a gelince.. İşte burada da durum çok karışık.. Daha önceki gün AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik (yine aynı hesapları sorarken) birkaç kez “e-muhtıra” dedi, dün Başbakan “bildiri” olarak düzeltti. Önce aralarında uzlaşmaya varmaları gerekiyor; muhtıra mı, bildiri mi ?
Darbeyle ilgili tüm konuşmalarda geçtiğine, referandum ve seçim öncesi propagandalarda “muhtıra” olarak kullanıldığına, yabancı medyada sadece “muhtıra” olarak geçtiğine göre (ve tabii gerçekte) bir muhtıradır. Ama dikkat ettiğimizde Başbakan Erdoğan’ın “27 Mayıs, 28 Şubat, 27 Nisan’da neden sesiniz çıkmadı” derken, sıra sorgulanmalarına geldiğinde “28 Şubat, 27Mayıs ve 12 Eylül” den söz ettiğini, 27 Nisan’ı aradan çıkardığını görüyoruz. Ben konuşmasını okurken 27 Nisan’ı duymadım.
O zaman da “suçlarken” söz edip, “sorgulanacak” derken unutmakta bir yanlışlık var diye düşünüyor insan.. Madem ki darbelerle yatıp kalkmaya devam edeceğiz bari kavram kargaşasından kurtulsak diyorum.. Bu konular açıklansa!
*****
Bakanlık bu anne ve çocuklarını kurtarmalıdır!
Türkiye’de olaylar, siyasi kavgalar, partilerin devamlı tribünlere karşı “haklı çıkma, üste çıkma” yarışı hiç bitmediği ve siyaset “geçmişe kilitlenip kaldığı” için bugünün önemli sorunları da sahipsiz kalıyor. Ama ben yazmaktan, onlara hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğim. Bu ülkenin kadınları ve çocukları büyük sorunlarla karşı karşıya.. Ve biraz ilgi bile çoğunu felaketin eşiğinden kurtarmaya yeter..
Dehşet verici saldırılar sadece kadınların “boşanmak istedikleri veya boşanmış oldukları eşler” tarafından yol ortasında, çoğu kez çocuklarının gözleri önünde “en ilkel kabilelerde rastlanmayacak şekilde” bıçakla doğranmalarından ibaret de değil.. Küçücük çocukların tüm yaşamı aile içi (ensest) ve dışı cinsel saldırılarla mahvediliyor, çoğu cehennem azabının içine itiliyor ve işin daha da korkunç tarafı “anneler bu olayları bilse de daha güçlü olan erkeklerin tehditleri karşısında çaresiz” kalıyorlar.. Hangi sivil toplum kuruluşu yöneticisiyle, hangi kadın avukatla konuşsanız size bu olayları anlatacaktır, kaldı ki barolar da “istatistiklerle” biliyorlar.
TEHDİTLERDEN YILMAYAN KADIN!
Bu okuyacağınız olay ise bana iletilenlerden sadece biri..
İki erkek çocuğu babaları tarafından tecavüze uğramış olan (ki bu baba da kendi babasının tacizine uğramış) ve onları kurtarmak için büyük gayret gösteren bir anne, üstelik öğretmenlik yapmaya devam eden suçlu eşi tarafından Bakırköy Akıl Hastanesi’ne kapatılmak isteniyor. Tacizde bulunan eşinin her şeyi göze almış olduğunu, araya tanıdıklar soktuğunu, Hakim’in de sonunda buna razı olduğunu, daha önce kurul tarafından “hastaneye yatmasına gerek görülmemiştir” raporu verilmesine rağmen baskıyla bu kararın da değiştirildiğini, eğer onu hastaneye yatırmayı başarırlarsa çocuklarının yine aynı cehennem hayatına döneceğini ve artık psikolojilerinin düzelemeyeceğini, onları kurtaramayacağını anlatıyor. “Sulh mahkemesinden karar çıkarsa kimse önleyemezmiş, beni ve evlatlarımı kurtarın” diye çırpınıyor..
AİLE MAHREMİYETİYLE ALAKASI YOK!
Kadın Bakanlığı en iyi avukatları seferber ederek “bu kadını ve çocuklarını” yaşadıkları dehşetin içinden, bu çaresiz tablodan kurtarmalı ve artık “ensest olayları yokmuş gibi” davranmaktan vazgeçilmelidir. Bu konunun “aile mahremiyetine müdahale” gibi saçma bir nedenle alakası olamaz. Kadın kuruluşları böyle ailelerin sorunlarını çözmek, çocuk tecavüzü ve aile içi tecavüzlere ağır cezalar getirilmesini sağlamak konusunda elinden geleni yapmalıdır. Bu anne ve çocuklarını daha önce yazmıştım, buradan bir kez daha israrla çağrı yapıyorum, bilgiler için beni arayabilirler.
Ve artık Meclis önünde “kadın cinayetlerine ve tecavüzlere ağır cezalar verilmesi, katil ve tecavüzcülerin affedilmemesi” için toplanma zamanı gelmiştir. STK’lar harekete geçmek ve artık bir sonuca ulaşmak zorundadır, bunu yapmak için daha kaç cinayet ve çocuk tecavüzü duymak gerekiyor ki?
Bakanlık bu anne ve çocuklarını kurtarmalıdır!
Türkiye’de olaylar, siyasi kavgalar, partilerin devamlı tribünlere karşı “haklı çıkma, üste çıkma” yarışı hiç bitmediği ve siyaset “geçmişe kilitlenip kaldığı” için bugünün önemli sorunları da sahipsiz kalıyor. Ama ben yazmaktan, onlara hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğim. Bu ülkenin kadınları ve çocukları büyük sorunlarla karşı karşıya.. Ve biraz ilgi bile çoğunu felaketin eşiğinden kurtarmaya yeter..
Dehşet verici saldırılar sadece kadınların “boşanmak istedikleri veya boşanmış oldukları eşler” tarafından yol ortasında, çoğu kez çocuklarının gözleri önünde “en ilkel kabilelerde rastlanmayacak şekilde” bıçakla doğranmalarından ibaret de değil.. Küçücük çocukların tüm yaşamı aile içi (ensest) ve dışı cinsel saldırılarla mahvediliyor, çoğu cehennem azabının içine itiliyor ve işin daha da korkunç tarafı “anneler bu olayları bilse de daha güçlü olan erkeklerin tehditleri karşısında çaresiz” kalıyorlar.. Hangi sivil toplum kuruluşu yöneticisiyle, hangi kadın avukatla konuşsanız size bu olayları anlatacaktır, kaldı ki barolar da “istatistiklerle” biliyorlar.
TEHDİTLERDEN YILMAYAN KADIN!
Bu okuyacağınız olay ise bana iletilenlerden sadece biri..
İki erkek çocuğu babaları tarafından tecavüze uğramış olan (ki bu baba da kendi babasının tacizine uğramış) ve onları kurtarmak için büyük gayret gösteren bir anne, üstelik öğretmenlik yapmaya devam eden suçlu eşi tarafından Bakırköy Akıl Hastanesi’ne kapatılmak isteniyor. Tacizde bulunan eşinin her şeyi göze almış olduğunu, araya tanıdıklar soktuğunu, Hakim’in de sonunda buna razı olduğunu, daha önce kurul tarafından “hastaneye yatmasına gerek görülmemiştir” raporu verilmesine rağmen baskıyla bu kararın da değiştirildiğini, eğer onu hastaneye yatırmayı başarırlarsa çocuklarının yine aynı cehennem hayatına döneceğini ve artık psikolojilerinin düzelemeyeceğini, onları kurtaramayacağını anlatıyor. “Sulh mahkemesinden karar çıkarsa kimse önleyemezmiş, beni ve evlatlarımı kurtarın” diye çırpınıyor..
AİLE MAHREMİYETİYLE ALAKASI YOK!
Kadın Bakanlığı en iyi avukatları seferber ederek “bu kadını ve çocuklarını” yaşadıkları dehşetin içinden, bu çaresiz tablodan kurtarmalı ve artık “ensest olayları yokmuş gibi” davranmaktan vazgeçilmelidir. Bu konunun “aile mahremiyetine müdahale” gibi saçma bir nedenle alakası olamaz. Kadın kuruluşları böyle ailelerin sorunlarını çözmek, çocuk tecavüzü ve aile içi tecavüzlere ağır cezalar getirilmesini sağlamak konusunda elinden geleni yapmalıdır. Bu anne ve çocuklarını daha önce yazmıştım, buradan bir kez daha israrla çağrı yapıyorum, bilgiler için beni arayabilirler.
Ve artık Meclis önünde “kadın cinayetlerine ve tecavüzlere ağır cezalar verilmesi, katil ve tecavüzcülerin affedilmemesi” için toplanma zamanı gelmiştir. STK’lar harekete geçmek ve artık bir sonuca ulaşmak zorundadır, bunu yapmak için daha kaç cinayet ve çocuk tecavüzü duymak gerekiyor ki?
Yorum Gönder