Terbiyesizliğin Bu Kadarı - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, bu iktidar siyasetinin Türkiye’yi nerelere getirdiğine, masum insanlara karşı hangi terbiyesizliklerin nasıl sergilendiğine her gün tanık oluyoruz. Son örnek, CHP İstanbul milletvekili Prof. Dr. Nur Sertel’le ilgili.
Sabah gazetesi ile atv kanalını bilirsiniz. Sahipleri aynıdır: Ahmet Çalık.
Bu kuruluşların önceki sahibi Turgay Ciner’di. İktidar her ikisine de el koydu ve TMSF eliyle bunları satışa çıkardı. Satış sonucu ilginçti.
Ahmet Çalık iki devlet bankasından, Halkbank ve Vakıfbank’tan bir milyar dolardan fazla bir kredi buldu ve bu parayla yeni medya patronumuz oldu .
Şimdi iki kuruluş da bir numaralı yandaş, AKP iktidarının sesi.
Ancak, anlaşıldığı kadarıyla Ahmet Çalık bu iki kuruluştan da zarar ediyor. Televizyon kanalı ile gazetesini satışa çıkardı. Yurtdışından bazı isteklilerle görüşmeler devam ediyor. Devlet bankalarına borcunu nasıl ödediğini ise şu anda hiç kimse bilmiyor!
Birkaç gün önce Sabah gazetesinde, atv’de başlamak üzere olan yeni bir dizinin tanıtımı yapıldı. Burada ilginç bir karakter vardı:
Nur Serter!
Dizideki Nur Serter önce fahişe imiş, sonra işi büyütüp mama olmuş.
Tanıtım böyleydi.
Bu tanıtım yüz karası, utanç verici, üstelik yakışıksız bir olaydı.
Nur hanım derhal girişimde bulundu, bu rezilliği RTÜK’e şikayet etti. Ancak dizi önceki gece yayına girdi.
RTÜK dediğiniz yer, üyelerinin çoğunluğu bire bir AKP tarafından seçilen bir yandaş kuruluş. Şikayet etseniz ne olur, etmeseniz ne olur! Sonuçta en fazla verecekleri, göstermelik para cezasıdır. Başka bir şey çıkmaz, dizi aynen devam eder .
Burada atv’yi kınıyorum. Nur Serter gibi saygın bir insanı bugün fahişe ve mama olarak gösterenler, eğer bu konuda çok ciddi yaptırım uygulanmazsa, yarın aynı çirkinliği herkes için sergileyebilir.
Sen iktidar yandaşı olacaksın, sevmediğin bir siyasetçiye bu terbiyesiz yöntemle çamur atmaya yelteneceksin.
Sen devlet bankalarından, yani bizlerin ceplerinden aldığın milyarlık kredilerle gazete ve kanal sahibi olacaksın, sonra masum kadınları bu yolla karalamaya yelteneceksin.
Nur Serter bu inanılmaz terbiyesizliğin hesabını yargı önünde elbette soracaktır. Ancak bizim tazminat hukukumuz öyledir ki, iki veya üç bin lira tazminat kazanacaktır!
Ceza hiçbir zaman caydırıcı olmayacak, tam tersine bu gibileri özendirecektir.

TEK ŞAHIS YÖNETİMİ
Tayyip hasta. Tayyip Ankara’ya gelemiyor, İstanbul’da dinlenmeye çekilmiş durumda. Arada sırada ayağında terlikleriyle konuk kabul ediyor, bir kez de yakını Abdullah’ı yine İstanbul’da ziyaret edip aile boyu resimler çektirdi.
Karıları ayaktaydı, onlar oturmuştu!
Kafa yapılarını açık seçik gösteren bir ibret belgesiydi.
Şimdi bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunun belki farkındasınız, belki değilsiniz. Salı geceleri ekranlarda, Çarşamba günleri ise gazetelerde bize hep aynı masallar okunur.
Her salı günü Meclis’te partilerin grup toplantıları vardır. Her bir genel başkan kendi grup toplantısında nutuk atar. Bunlar öncelik sırasıyla medyada yer bulur.
Önce uzun uzun Tayyip’in ne dediği kamuoyuna aktarılır.
Sonra daha kısa olarak Kılıçdaroğlu’nun sözlerine yer verilir.
En son olarak, daha kısa ve küçük biçimde Devlet Bahçeli’nin sözleri gündeme gelir.
En son sıra Kürtçülerin toplantısındadır.
Cuma ise Abdullah-Tayyip ikilisinin namaz günüdür. Kılsınlar, Allah kabul etsin de, namazın nerede kılınacağı medyaya –doğrudan ve dolaylı yollarla- önceden haber verilir.
Kameralar ve foto muhabirleri oraya birikir, çekim yapılır.
Cuma günü televizyonlar, ertesi gün gazeteler bu haberle doludur.
Türkiye’nin siyaseti büyük ölçüde Salı günkü grup toplantıları ile Cuma namazları arasında sıkışıp kalmıştır.
Haaa, bir de pazartesi günleri yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı vardır. Ancak toplantı sonrası yapılan açıklama renksiz ve anlamsız olduğundan, bu toplantıyı kimse umursamaz.
***
Şimdi gelelim esas hikayemize!..Dikkat ediniz, Tayyip hasta olduğu sürece, pazartesi günleri Bakanlar Kurulu toplantıları yapılmıyor.
Salı günleri AKP Meclis Grubu toplantıları da yapılmıyor.
O zaman aklıma şu olasılıklar geliyor:
1- Tayyip, yanındaki elemanlarına, hükümet üyelerine güvenmiyor. O yüzden Bakanlar Kurulu ve AKP Grubu o yoksa toplanamıyor.
2- Grupta kürsüye çıkıp konuşturacak ikinci bir adamı yok. Varsa bile ona güvenmiyor. Oysa Tayyip’in konuşmalarını zaten başkaları hazırlıyor ve Tayyip onları önündeki elektronik aygıttan okuyor. Aynı şahıslar aynı metni başka bir AKP yetkilisi için hazırlayamaz mı!
3- Tayyip başka bir şeyden daha korkuyor. Altındaki adamlar arasında korkunç bir kıskançlık var. Birbirlerini çekemiyorlar, rakip olarak görüyorlar. İlk ameliyatında gördük, hepsi çıktı piyasaya ve ipe sapa gelmez, birbiriyle çelişen sözler söylediler. Hatta kamuoyunda alay ve eleştiri konusu oldular.
Bütün bu olanlardan çıkan sonuç şöyle:
Tayyip, iktidar partisinin tek adamı. İçlerinde ikinci bir adam yok. Hepsi birbirinin rakibi. Fırsat bulunca birbirlerinin altını oyacaklar. Hatta içlerinden bazıları, Tayyip’in başına bir iş geldiği takdirde başa nasıl güreşeceğinin hesabını yapmakla meşgul!
Bunu bilen Tayyip hiçbirine fırsat vermiyor, hiçbirinin öne çıkmasına, kendi yerine kürsülerde nutuk atmasına izin vermiyor.
Bana güvenin...Yazdıklarım tamamen doğru.
AKP, Tayyip varsa var, yoksa geçmiş olsun!

CEZAEVİNDE BİR GAZETECİ
KCK davasından tutuklu bir gazeteci, Çağdaş Ulus. Vatan gazetesi muhabiri. Onu hiç tanımıyorum. İsmini bu tutuklama sonrasında gazetelerden öğrendim. Çağdaş’ın avukatı Hüseyin Ersöz’den dün aldığım mesaj, adeta bir ibret belgesiydi. Ersöz, müvekkili Çağdaş Ulus’la dün cezaevinde görüşmüş. Yazdıklarını özetliyorum:
“Kendisiyle 17 şubat günü Maltepe cezaevinde görüştüm. Yanımdan ayrıldıktan sonra ceza infaz memuru onu tuvalete götürmüş, yerde duran paspası göstererek temizlik yapmasını istemiş. Müvekkilim bunu reddetmiş ve koğuşuna götürülmüş. O günden sonra cezaevi görevlilerinin müvekkilime olan davranışları sertleşti. Bunu avukat görüşünde ben de gözlemliyorum.
Cezaevinde kaldığı günlerden başlayarak Çağdaş Ulus’un sağ tarafında uyuşma ve titreme başladı. Revire uzun süre gönderilmedi. Cezaevi idaresi ile görüşerek muayene edilmesini sağladık. Pratisyen hekimin ilaçları yarar sağlamadı.
Bugün (dün) yaptığım görüşmede müvekkilimin sağ elinin morarmış olduğunu gördüm. Geçen hafta kendisinden alınan kan örnekleri hastaneden henüz gelmemiş. Sağlık görevlisinin kan alınırken Ulus’a ‘Sen torpillisin. Herkesten bir tüp alırken senden üç tüp kan alıyoruz’ demesi, cezaevinde yaşanan sağlık skandallarından sadece biridir.
Bu şartlar altında tutuklu bulunan Çağdaş Ulus’un kötü muamele ile karşı karşıya kaldığını, sağlık sorunları nedeniyle hayatından endişe ettiğimizi ifade ediyorum. Kartal Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacağız.”
Bu genç gazetecinin suçunu bilmiyorum. Ancak ben, ömrü boyunca PKK ve Kürtçülere karşı mücadele vermiş bir gazeteci olarak, bir KCK tutuklusuna yapıldığı avukatı tarafından açıklanan bu kötü davranışlara “İnsan” olarak karşı çıkıyorum .
Hep mektuplar alıyorum, herkes aynı şeyden yakınıyor.
Cezaevine bir kez tıkıldığınızda işiniz bitmiştir. Orada hak, hukuk, adalet, yönetmelik falan aramayın.
Dayak gibi maddi işkence büyük ölçüde bitti. Şimdi manevi işkence yapılıyor ki, işkencenin en büyüğü.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget