Kore Harbinde Türkler - 1
(25 HAZİRAN- 26 KASIM 1950)
Geçtiğimiz Kasım ayının son günleri Cumhuriyet Tarihimizin en önemli sayfalarından biri olan Kore Harbindeki Kunuri Boğazı Muharebelerinin yıldönümü idi. Ne yazık ki kendi tarihimize, kendi değerlerimize sahip çıkmada o kadar başarılıyız ki! bu yıl da tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi ne resmi ne de sivil kurumlar, özellikle basın-yayın elemanlarından en ufak bir ses bile çıkmadı. Sistem hiç değişmiyor, siz kendi başarılarınıza sahip çıkmazsanız, mutlaka başkaları sahip çıkıyor. Kunuri Muharebeleri de bunlardan biri, Kore’deki minicik bir Türk askeri gücünün, o kocaman Birleşmiş Milletler Ordusunu mahvolmaktan kurtarması, resmi tarih kayıtlarına Türk Tugayının bağlandığı Amerikan 2.nci Tümeninin başarısı olarak geçirilecektir. Bu önemli konuyu size fazla teferruata kaçmadan bir iki bölüm halinde anlatmaya çalışacağım.
İkinci Dünya Savaşından sonra geçen 73 yıllık süre içindeki en geniş kapsamlı ve en önemli savaşlarından biri olarak kabul edebileceğimiz “Kore Harbi”; tam 67 yıl önce, 25 Haziran 1950 sabahı başladı. Uzun süreden beri bir taarruz harbi için hazırlanmış olan Kuzey Kore Silahlı Kuvvetlerinin, Güney Kore’ye baskın şeklinde bir tecavüzü ile savaş başlamış oldu. Daha sonra aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yirmiye yakın “Hür Dünya Ülkesinin” ve tarihte ilk defa teşkil edilen “Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin” Güney Kore tarafında, Komünist Çin Kuvvetlerinin de Kuzey Kore saflarında yer alması ile gittikçe büyüyerek 27 Temmuz 1953 tarihine kadar fiili olarak devam etti. Bu tarihte kabul edilen geçici bir “Ateşkes anlaşması” ile savaş durumuna son verildi.
Türkiye o günkü politik şartlar gereği, Birleşmiş Milletler Teşkilatının çağrısına, ABD’den sonra olumlu cevap veren ilk ülke olmuş ve bu teşkilatın silahlı kuvvetleri emrine 4500 mevcutlu bir “ “Tugay Görev Kuvveti” tahsis etmeyi uygun bulmuştur. Birleşmiş Milletler Kuvvetleri arasında “Türk Tugayı” namı ile yer alan bu tugay, 1950 Kasımının son günlerinde ve hemen hemen Komünist Çin Kuvvetleri ile aynı anda ilk muharebelere katılmış ve Ateşkes anlaşması yapılıncaya kadar irili, ufaklı pek çok muharebede aktif rol oynamıştır.
Bendeniz Ateşkes ‘ten 6 yıl kadar sonra, 1959–60 yıllarında bu Tugayın bir ferdi olarak görev yapma onuruna sahip oldum. Orada görev yaptığım süre esnasında, Tugayımızın “Savaş Dönemi içinde” elde ettiği üstün başarılar sonucu gerek sivil ve asker Koreliler, gerekse ABD ordu mensupları arasında oluşan olumlu havayı yakından izleme olanağı buldum. Bazı yerlerden geçerken Koreli dostlarım bana Türk askerinin savaş sırasında gösterdikleri başarıları, kahramanlıkları “ birer efsane gibi” anlattılar. Oysa Türkiye’de bu olaylar hemen hiç duyulmadı. Kahramanlıklar, başarılar bir yana, tam tersi Kore Harbi bir “yanlışlıklar ve hatalar zinciri” olarak tanıtıldı. Türk askerinin Kore’ye gidiş nedeni bir türlü açık ve net bir şekilde anlatılamadı. Kahraman Gaziler küçümsendi, küstürüldü ve özellikle Sol kesimin usta propagandası ile Türk Ordusu ve askerleri “Kore’de Amerikan Emperyalizminin Uşakları” olarak vasıflandırıldılar. Öne çıkan bazı kahramanların “ Faşist” ithamı ile yolları kesildi.
Bu yıldönümü münasebetiyle; bütün yanlış değerlendirmeleri önlemek ve ülkelerinden 10.000 lerce km. uzakta, Uluslarının hak ve menfaatlerini savunmak için büyük bir mücadele veren askerlerimizi tanıtmak istiyoruz. Saldırıya uğramış masum bir ulusa yardımcı olmak ve yüz yıllardır hayal edilen “Birleşmiş Milletler idealini gerçekleştirmek” amacıyla hiç bir maddi veya manevi çıkar gözetmeden canlarını ortaya koyan, kanlarını akıtan bu muhteşem insanları saygı ile anmak bir insanlık görevi olmalıdır. Her şeyden önce şunu söylemek isteriz ki okuyacağınız gelişmeler, Korelilerin efsanelerinden ve kişisel yorumlamalardan değil, resmi “Harp Tarihi” kayıtlarından alınmıştır ve tamamen gerçekleri yansıtmaktadır.
Kore, önce yakın komşuları Çin ve Japonya, daha sonra on dokuzuncu yy.ın ikinci yarısında Çarlık Rusya’sının da Uzak Doğuda yer almasından sonra, Çin, Japonya ve Rusya arasında politik anlaşmazlık, çatışma ve silahlı çarpışmaların kaynağı olmuş bir alandır. Çatışmalar sadece Kore Yarımadası için değil, Yalu Nehrinin gerisindeki zengin ve geniş topraklara sahip Mançurya için olacaktır. Mançurya: Asya’nın Doğu kısmında, demir ve kömür cevherine, su enerjisine, zirai ve orman ürünlerine sahip çok zengin bir bölgedir. Asyalı Jeopolitik düşünürleri; “ Mançurya’ya hâkim olan Asya’ya, Asya’ya hâkim olan da dünya’ya hâkim olur” genel görüşünü paylaşırlar. Yine aynı düşünürlere göre “Mançurya’nın emniyeti Kore’nin el altında bulundurulmasına bağlıdır.
Bilindiği gibi 23 Mayıs 1945’te müttefiki Almanya’nın teslim olması üzerine savaşı tek başına sürdüren Japonyanın teslim olmayı reddetmesi üzerine, 6 ve 9 Ağustos günlerinde Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine tarihte ilk defa iki “atom bombası” atıldı. 8 Ağustosta Sovyetler Japonya’ya savaş ilan etti. Japonlar 10 Ağustos günü Amerikalılara teslim olacaklarını bildirdiler.
12 Ağustosta Sovyet birlikleri hiç vakit kaybetmeden Mançurya’dan sonra Kuzey Kore’ye girmeğe başladılar. Rus askerleri Kore’de süratle ilerlerken Amerikan askerleri yüzlerce mil mesafedeydi. Rus ilerleyişini bir yerlerde durdurmak gerekiyordu, bunun için 38nci Paralel dairesi bir sınır olarak ortaya atıldı. Bu teklifin benimsenmesi ile birdenbire ortaya iki Kore çıkmış oldu. (Bu olayla, 6 yıl kadar önce Almanların Polonya’yı istilası sırasında, Sovyet Rusya’nın da Doğu Polonya’yı istila etmesi arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekmek isteriz.)
1945 Eylül ayından savaşın çıktığı 1950 Haziran ayına kadar olaylar şöyle gelişti:
- ABD ve Hür Dünya ülkeleri Kore meselesini Birleşmiş Milletler kararları istikametinde, demokratik usullerle çözmeye çalışırken, Sovyet Rusya; işin başından beri kararlaştırdığı “Kore’nin komünist bir idare altında birleştirilmesinden” başka bir çözüm tarzına yanaşmıyordu.
- Kore için teşkil edilen birinci komisyonun tavsiyesi ile 14 Kasım1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan karar gereğince, bütün Kore’de seçimlerin geçici Kore Komisyonunun gözlemi altında 31 Mart 1948’de yapılması kabul edildi. Bu durumda, yapılacak bir genel seçimde Kuzey Kore azınlıkta kalacağından, Sovyetler Birliği, Genel Kurulun bu kararına baştan sona kadar muhalif kalmıştır.
- Teşkil edilen komisyon Güney Kore’de serbestçe çalıştığı halde, Sovyetler; komisyonun 38nci Paralelin kuzeyine geçmesine izin vermediler. Komisyon Güneyde 10 Mayıs 1948 günü seçim yapma kararı aldı. Seçim yapıldı ve 12 Temmuzda kabul edilen bir Anayasa ile 5 gün sonra “Kore Cumhuriyeti” ilan olundu. Cumhurbaşkanlığına eski hürriyet savaşçılarından biri olarak tanıdığımız DR. Syngman Ree seçildi.
- 1945 yılından beri Kuzey Kore’de idareyi elinde tutan “Halk Konseyi” hazırladığı bir Anayasa ile Güney Kore’den 3,5 ay kadar sonra (25.8.1948’de) seçine gitti. Bütün Kore’yi temsilen 572 Milletvekili seçildi ve “Demokratik Halk Cumhuriyeti” kurulmuş oldu. Böylece 1948 yılında Kore Yarımadasında iki hükümet kurulmuştu ve her ikisi de kendisini “Kore Halkının gerçek temsilcisi” olarak kabul ve iddia ediyordu.
Geçen yıllar içinde bir türlü birleştirilememiş olan iki Kore Cumhuriyeti arasındaki anlaşmazlık, rejimlerindeki ayrılık nedeni ile Sovyet ve Amerikan birliklerinin çekilmelerinden sonra “ölümcül bir düşmanlık” halini almıştı. Komünist Çin ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenen ve teşvik gören Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, bütün Kore’yi Komünist bir rejim altında birleştirme idealini silah zoruyla gerçekleştirme amacı ile büyük bir saldırı ordusu hazırladı. Buna karşılık yeni teşkil olunan Güney Kore Cumhuriyeti Ordusu, henüz kendi başına ülkesini böyle bir saldırıya karşı savunabilecek bir seviyede olmaktan çok uzaktı.
ABD ile Güney Kore Cumhuriyeti arasında ilki Aralık 1948, ikincisi de Ocak 1950’de olmak üzere iki yardım ve güvenlik anlaşması imzalanmış, diğer taraftan Sovyetler Birliği ile Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında Mart 1949’da 10 yıllık bir yardım anlaşması yapılmıştı.
1950 yılına girerken Dünya, Komünist Âlemde söz sahibi olacak büyük bir gücün yükselişine şahit oluyordu. Çinde II Dünya Savaşından sonra etkinliklerini arttıran Komünistler, Milliyetçi Çan-Kay-şek kuvvetlerini, 8.Aralık 1949’da kazandıkları zaferle bütün Çin kıtasından dışarı atmayı başarmış, Asya tarihinde yeni bir devrin başlamasına sebep olmuşlardır. Sovyetler Birliği, Komünist Çin ile olan anlaşmazlığa son vermek için, Mançurya üzerindeki haklarından Çin lehine vazgeçmiş ve iki devlet arasında 14 Şubat 1950’de 30 yıllık bir “dostluk ve karşılıklı savunma antlaşması” imzalanmıştı. Komünistler, kıta çininden başka adalara göz dikmişler; Nisan 1950’de Hainan ve Mayıs 1950’de de Chushan Adalarını ele geçirmişlerdir. Zafer sarhoşluğu içinde, Çan-Kay-Şek’in elinde kalan Formosa ve diğer adalara göz dikmişler, “yayılmacı bir politikayı” benimsemişlerdi. Bu duruma göre Kuzey ve Güney Kore arasındaki çıkacak bir çatışmada Kuzeyin Sovyetler Birliği ve Komünist Çin, güneyin de ABD tarafından desteklenmesi tabii idi.
Savaş: 25 Haziran 1950 günü sabahı saat 04.00’de, Kuzeylilerin, Seul’un batısındaki Kumpo yarımadasına topçu ateşi ve çok iyi hazırlandıkları belli olan Kuzey Kore birliklerinin saat 08.00’den itibaren değişik mevkilerde sınırı geçişi ile başladı. Aynı gün saat 11.00’de de, Güney Kore’ye savaş ilan ettiler. Kuzeylilerin amacı yalnız ve hazırlıksız yakaladığı Güney Kore’nin zayıf Kuvvetlerini süratle imha ederek, Amerikalıların müdahalesinden önce yarımadayı süratle ele geçirmek ve durumu bir “oldubitti” şeklinde neticeye ulaştırmaktı.
Ayni gün saat 14.00 de toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi: “Kuzey Kore’nin taarruzu uluslar arası barışı bozmaktadır. Çarpışma derhal durdurulacak ve Kuzey Kore Kuvvetleri 38nci Paralelin kuzeyine çekileceklerdir.” Şeklinde bir karar aldı. Birleşmiş Milletlerin çağrısını hiçe sayan Kuzey Koreliler seri bir şekilde hareketlerine devam ettiler. O andan itibaren Kuzey Kore ile Birleşmiş Milletler Topluluğunun zamana karşı amansız yarışı başladı.
Harekâtın ilk safhasını, Kuzeylilerin süratle ilerleyişi, Güney Korelilerin devamlı çekilmesi, Birleşmiş Milletlerin (B.M.) Pusan bölgesinde bir “Köprübaşı” tesis edip savunmaya çalışması ve muhtelif ülkelerden gelecek kuvvetlerin Kore’ye gelebilmesi için gerekli zamanın kazanılması şeklinde özetleyebiliriz.
Temmuz ayı sonlarında elde kalan Güney Kore kuvvetleri ve o güne kadar parça parça yardıma gelen 3 ABD Tümeninin direnç göstermesi ile “Pusan Köprübaşı Mevzii” tesis edilmiş oldu. Kuzey Kore’nin bu mevzilere Eylül ortasına kadar 1,5 ay süresince yaptığı saldırılar başarılı olamadı. Bu saldırılar sırasında Kuzey Kore’nin “Taarruz Gücü” tükenirken, Birleşmiş Milletlerin davetini kabul eden ülkelerin birlikleri arka arkaya gelmeğe başladılar. Kara, Deniz ve Hava üstünlüğünü eline geçiren B.M. Komutanlığı; 24 Temmuzdan beri Komutan bulunan Orgeneral Douglas Mc Arthur’un emri ile 15 Eylülde, yine Seul batısındaki İnchon’a baskın şeklinde yapılan bir “Çıkarma Harekâtı” ile birlikte, savaşın ikinci safhası diyebileceğimiz genel taarruzu başlattılar.
Taarruz süratle gelişti, ilk anlarda Kuzey Kore Kuvvetlerinin büyük bir kısmı (6 Ad. Tümeni) kuşatılarak imha edildi. Seul dâhil 38nci paralele kadar ilerlendi. B.M.de yapılan görüşmelerden sonra Gen. Mc. Arthur’a gerektiğinde 38nci Paraleli geçme yetkisi verilince B.M. Kuvvetleri 9 Ekimde 38. Paraleli geçtiler.24 Ekimde Kuzey Kore’nin başkenti Pyongyang’ı işgal ederek Ekim sonunda genel olarak Sinanju-Hongnam Hattına vardılar.
Kasım ayı içinde B.M. Kuvvetleri Kuzey Kore’ye son darbeyi indirme hazırlığı ile meşgulken, Komünist Çinde büyük faaliyetler görünüyordu. Ekim başlarında Başbakan Chou-En-Lai; Pekin radyosundan: “ Komşusu istilaya uğrarken Çin Ulusu kayıtsız kalamaz. Çin Ulusu her vakit Korelilerle beraber olmuştur. Çin Ulusu, Kore’yi kurtarmak için Kore Ulusunu destekleyecektir” şeklinde beyanat vermeğe başlamıştı. Yapılan propagandalarda “ eskiden Japonya’nın yaptığı gibi, bu kez de Amerika’nın Kore yolu ile Çin’i ve Asya’yı istila etmeğe niyetli olduğu” teması işleniyordu. İlk olarak Mançurya’daki kuvvetler arttırılmıştı. Kasım başlarında bu kuvvetlerin 850.000’e çıkarıldığı tahmin edilmektedir. B.M. Kuvvetlerinin 38nci Paraleli geçişini takiben, 14–15 Ekim 1950’de 38, 39 ve 40’ıncı Komünist Çin Ordularına mensup kuvvetler, Yalu Nehrini geçerek Kuzey Kore Topraklarına girmişlerdi.
Komünist Çin’in bütün bu faaliyetlerine rağmen B.M. Başkomutanlığının genel kanaati: “Kuzeyde abartıldığı kadar fazla Çin Kuvvetinin mevcut olmadığı, Çinin kendi topraklarına ve Mançurya’ya bir tecavüz olmadığı takdirde savaşa katılmayacağı, savaşa katılsa bile B.M. Kuvvetlerinin çok üstün Hava Gücü karşısında hiçbir şey yapamayacağı” şeklindeydi. Bu yanlış yorumlamanın savaşın en büyük hatalarından biri olduğu kabul edilir. Beklenen taarruz; Başkomutan Gen Mc Arthur’un direktifi ile ve bu defa Türk Tugayının da ilk defa savaşa katılmasıyla 24 Kasım günü başladı.
DR. M. Galip BAYSAN
Yorum Gönder