O yıllarda kurumun misafirhanesi ve anlaşmalı otelleri yoktu, çünkü parası yoktu!
Ankara'dan İstanbul'a gelen çekim ekipleri, üç kuruşluk harcırahlarla günlerce çalışmak zorunda kalıyorlardı.
Komik sayılacak yevmiyelerle hem üç öğün karınlarını doyuruyorlar, hem de başlarını sokacak bir yer buluyorlardı.
Bu nedenle kalınacak otellerin çok ucuz olması gerekiyordu.
İşte bu koşullarda bir programın çekimi için İstanbul'a giden TRT Başkameramanı Aytaç Şenel ve yapımcı arkadaşı, o yıllarda Beyoğlu'ndaki en ucuz otellerin Asmalımescit'te olduğunu öğrenmişlerdi.
Burada buldukları köhne bir otele yerleşen ekip, çekimin ardından yorgun argın geldikleri otelde tam derin bir uykuya dalmışlardı ki, kapılarına inen yumrukların sesiyle yataklarından fırladılar.
Telaşla kapıyı açtıklarında karşılarında ellerinde telsizler, resmi ve sivil polisleri buldular.
Hızla odaya dalan polisler, dolapları ve yatak altlarını aramaya başlayınca, Aytaç Şenel korku ve şaşkınlıkla sordu:
''Hayrola memur beyler ne arıyorsunuz?''
Polis amiri sert biriydi:
''Bu bir fuhuş operasyonudur! Kadınlar nerede?''
''Ne fuhuşu amirim? Biz TRT programcılarıyız. İnanmazsanız işte kimliklerimiz. Kamera ve teknik ekipmanımız da burada...''
Amir kimlikleri inceleyip, kamera ve malzemelere şöyle bir baktıktan sonra ''Kardeşim bu otelde ne işiniz var? Burası fuhuş otelidir! Sürekli basılır! Bula bula burayı mı buldunuz?'' dedi.
Aytaç'ın dudaklarına acı bir tebessüm yayılmıştı.
''Ne yapalım amirim, biz de sizler gibi devlet memuruyuz. Yevmiyemiz ancak burada konaklamamıza yetiyor. 15 gün kalıp gideceğiz zaten!'' diye cevap verdi.
Aytaç'ın üzgün hali, polis şefini de etkilemiş, sert bakışlarını yumuşatmıştı.
''Bak kardeşim!'' dedi. “Buraya baskınlar devam edecek. O nedenle siz, bir dosya kağıdına büyükçe harflerle TRT yazıp, kapınıza yapıştırın. Ekipler operasyon için geldiklerinde sizin TRT'ci olduğunuzu anlayıp, kapınızı çalmazlar!''
Aytaç hemen bir kağıda kocaman harflerle TRT yazıp kapıya yapıştırdı!
Artık geceleri rahat uyuyorlardı.
Aradan 3-4 gün geçtikten sonra yine bir gece yarısı kapıları yumruklanmaya başlandı. Aytaç bu kez yangın korkusuyla yatağından fırlayıp kapıyı açtığında, karşısında yine polisleri buldu!
Odaya dalan polisler sağı-solu aramaya başlayınca Aytaç biraz da kızgın bir şekilde “Memur beyler! Biz TRT'ciyiz. İşte kimliklerimiz, işte kameramız... Kapıdaki TRT yazısını görmediniz herhalde?..'' diye sordu.
Polis amiri gülerek dinliyordu. Konuşması bitince kolundan tutarak koridora çıkardı.
''Gel kardeşim, sana bir şey göstereceğim! Şu kapılara bir bakar mısın?'' dedi.
Aytaç bir de ne görsün! Tüm odaların kapılarına, üzerinde ''TRT'' yazan kağıtlar yapıştırılmamış mı!.. Hatta en dipteki odanın kir-pas içindeki kapısına rujla ''TRT'' yazılmış!
Demek ki gecenin o saatinde kağıt kalem bulamayan kadınlardan biri, baskından kurtuluşu kapıya rujla TRT yazmakta bulmuştu!..
***
Nereden nereye!..
TRT'nin o ilk yıllarında belki parası yoktu ama büyük saygınlığı vardı.
Bugün aynı TRT birçok kanala, misafirhanelere, anlaşmalı otellere ve milyarlarca liralık bir bütçeye sahip!
Ama neye yarar!
TRT bu müthiş imkanları, halkın gerçekleri öğrenme hakkı yerine, AKP'ye hizmet etmek için kullanıyor.
Tüm kanallarda sürekli AKP reklamı yapılıyor!
Bu nedenle saygınlığı hiç yok!
Ama bıktırıcı düzeye varan AKP borazanlığına halkın tepkisi çok!
UĞUR DÜNDAR'IN NOTU: Okuduğunuz anıyı, TRT'de yıllarca birlikte çalıştığım kadim dostum Orhan Baykal'la birlikte yazdığımız “YALANDAN KİM ÖLMÜŞ!'' adlı yeni çıkan kitabımızdan alıntıladım. Kitapta bunun gibi birçok anı var. “YALANDAN KİM ÖLMÜŞ!'' tam bir yaz kitabı. Yaz aylarında sizi hem gülümsetip, hem de düşündürebilirsek ne mutlu bize...
Yorum Gönder