Zulme İsyan: 19 Mayıs 1919 - Ertuğrul Kazancı

Kurtuluş Savaşı; evrensel sömürgeciliğe, ülkesel tutsaklığa ve ulusal egemenlik erkinin gaspına karşı yaman bir itaatsizliktir. Sevr’den Lozan’a giden yoldur. Cumhuriyet ve devrim için, ‘tam bağımsızlık’ uğruna ve nihayet dünyanın tüm ‘mazlumları’ adına antiemperyalist ilk adım o gün atılmıştır.

Şanlı Anadolu ihtilali; kapitalizm temeli üzerine oturan emperyalist saldırıya karşı görkemli bir zaferin, tarihsel ve misilsiz destanıdır. Ezilen insanlık onuruna kaydedilen bir “kutsal isyandır”. “Misakımilli” ilkesinde birleşen; soyu, din ve mezhebi ne olursa olsun “Küçük Asya’da” kendilerini ulus kabul edenler, canları pahasına bağımsızlık kazanmışlardır.

Üniter eksenli bir kalkışma, 19 Mayıs 1919 tarihinde başlayan süreçte artık bu ülkenin devrimci geleceğidir. Bu kalkışma aynı zamanda halk iradesine yüzyıllarca el koymuş saltanat rejimini de tasfiye eylemidir.

Günümüze doğru:

Devrimci düşünyapı, toplumun ilerici kıstaslardaki dirlik ve esenliğini öngörür. Halk egemenliğini esas alır. Ülke toprakları üzerinde tasa ve kıvançta beraberlik, tarihsel derinlikten gelen kitlesel mutluluklara yönelmiş ideal ve kültür birliği de ulusal bilinci oluşturur.19 Mayıs’ların kıvanç verici özgün gerçeği işte bu amaç ve anlayışta belirir.
Geçen yüzyılın büyük kavgaları anımsanmalıdır. Birinci Dünya Savaşı, kapitalizmin çıkar paylaşımlı iç kavgasıdır. İkincisi, ırksal üstünlüğü öngören ve ülküsünü abartılı coşkularla yine kapitalizmin emrine vererek ortaya çıkan faşizmin işidir. Faşizm; efsanelere ve saptırılmış geleneklere dayalı gerici öğelerle bezeli emperyalist saldırı makinesinin adıdır. Yine faşizm geniş anlamda ele alınarak, ülke içinde; bilimsel, ilerici ve toplumcu esenliği hiçe sayan, dışta da; sömürgeciliği yeğleyen tavırlara özdeş tutulmalıdır.
Emperyalizm, Yugoslavya’yı parçalara ayırdıktan sonra Kafkasya’da halkları birbirine kırdırmıştır. Ukrayna’da “turuncu”, Gürcistan’da “kadife” namlı karşıdevrimlere; kara para tüccarı Soros’un “Açık Toplum Enstitüsü” eşliğinde koşmuştur. Özbekistan’da ABD lehine askeri üsler için halkı karıştırıcı, Lübnan’da mezhep çatıştırıcısıdır. Yine emperyalizm; Irak ve Libya’da petrol, Somali’de uranyum ve demir, Afganistan’da altın ve krom, Pakistan’da pamuk ve enerji peşindedir. Türkiye’yi kana boyayan ayrılıkçıların düşünsel ve lojistik destekçisidir. ABD-AB projelerini, dinsel faşizm olan “Siyonizm” tutkusu için Ortadoğu planlayıcısıdır. Suriye’deki savaş tahrikçiliğini de üstlenendir.

Devrim karşıtlığı:

Küreselleşme dünya halklarına; acı, çekişme ve sefalet getirmiştir. 1950’lerden beri Türkiye’de hükümet edenleri de çoğu kez bağdaşık etmiştir. Küreselleşme, iç payandalarla birlikte bu ülkede halktan yana olmayan siyasetlerin amansız bir düzenleyicisi olmuştur. Uygulanan liberal piyasa ekonomisi de sosyal devleti tepetakla etmiştir.
Ülkemizde “ulus-devlet” meşalesine bağlı yurttaşlık duygusu budanmıştır. Laik işleyiş, yerini tarikat ve cemaatlerin etkisine bırakmıştır. Cumhuriyet’in asli kurucu iradesindeki anayasal izler silinmek istenerek, Atatürk’ün uygun görmediği “başkanlık” sistemi de gündemde tutulmaktadır.
“İnönü, Sakarya, Dumlupınar” zaferleriyle, Mudanya ve Lozan’da atılan onurlu imzaları küçümseyenlerin ulusal gurura saygıları yok mudur? Atatürk ve İnönü’yü yerenlerin, yücelttikleri kimlerdir?
Cumhuriyet’in kazanımları konusunda kaygı verici işaretler ortadadır: Ulus olma kimliği nerededir? Kamu İktisadi Teşekkülleri, iç ve dış sermayenin dişlileri arasında nasıl öğütülmüşlerdir? Topraklarımızı mülk edinenlere verilen ödün sınırsızlığı, “karşılıklılık” ilkesinin hangi kefesini boşa çıkarmıştır? Saldırgan “NATO” politikalarına uyum nerelere varacaktır? Ülke ve ulus sorunlarına yabancı, kültürsüz ve kaderci bir kısım gençlik yetiştirmeye çabaları, sorgulanmakta mıdır?
Sahte Ermeni soykırım savlarını savunarak armağanlarla ödüllenen bir zihniyetin, emperyalist Yunanlılar için: “Jenoside uğradılar” diye dövünenlerle farkları var mıdır? Öyleyse İsmet İnönü: “Bu memleket kadar içinde hain barındıran azdır” derken haksız mıdır?
Denktaş’ı kahrederek Kıbrıs’ta: “ver-kurtul” hesabına düşenler, ne tür bir politikanın sahibidirler? “Washington” ve “Brüksel” tarafından ücretlenen bazı basın mensuplarının yazdıkları sindirilebilir mi? Ulusal bayram coşkularını bile köreltenler niçin etkindirler? Hukuk devletine giden yol neden engellerle doludur? İşte 19 Mayıs 2013 böylesine sorunlarla yüz yüzedir.
Cumhuriyet ve devrime yönelik eleştiriler, “özgürlük” sahteciliğinde yapılmaktadır. “Mütareke” döneminin “Hürriyet ve İtilaf” zihniyetli uzantısı, sanki yaşamsal yazgı olmuştur. Ayırımcı, teokratik eğilimli ve siyasal çelişiklerden oluşan ekibin sanılarına göre; “Cumhuriyet ilkeleri ve devrim esasları sönmeye yüz tutmuştur.”
Ama asıl yanıldıkları yargıları da budur. Çünkü bunca olumsuz çırpınmalara karşın Atatürkçüler, yıkıcı ve bağnaz baskılara teslim olmayacaklardır.
Cumhuriyet ve devrimi savunanlar, düşünsel kudretlerini emperyalizme başkaldıran mücadele ilkelerinden almaktadırlar.
Halktan yana, bilim ve çağcıllığı öncü edinmiş ve yurttaşlık ölçütünü kavramış uğraşların başarısızlığı ise tarihte yoktur.
19 Mayıs’ları yaratan düşünsellik, geçmişte ezilenlere önderlik ettikten sonra günümüzde de kitleleri tıpkı Güney Amerika’daki gibi; halkçı-devletçi kurumlaşmalar için etkilemektedir. Çünkü Kemalizm ya da Atatürkçülük; özgün, evrensel etkili, ilerici ve toplumcu bir uygarlaşma ideolojisidir.

Sonuç:

Demokratik ulusal bir irade, ülkeye “musallat” olmuş bozgunculuğu aşmayı bilecektir. Çünkü Cumhuriyetçi felsefe; sömürü, safsata ve istismara karşı duyarsız ve umarsız kalmamaktır. 19 Mayıs 1919 tarihi, bu ülkenin var oluşundaki başlangıçtır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget