Çarşamba günü köşeyi –üstelik bir de “seyahat”
notuyla- boş bıraktım. Çünkü Selçuk Üniversitesi Genç Atatürkçüler
Topluluğu’nun davetlisi olarak Konya’daydım. Bir saat kadar ben konuştum.. Sonra
soru sordular, görüşlerini paylaştılar “beraber düşünüp konuştuk”.
Sorular, tahmin edeceğiniz üzere daha çok Reyhanlı’daki
patlamaya ilişkindi. Gençler söze “aklımız karıştı” diye başlıyordu ama sonra
anlıyordunuz ki akılları hiç de karışık değildi. Bu ifadeyi “olup bitenle
açıklamalar arasındaki çelişkiye vurgu” için kullanıyorlardı.
Özetle, “patlamanın arkasında kim var” sorusuna yanıtları olmasa da;
“Acilci” açıklamasındaki ve yayın yasağındaki aceleciliğin pekâlâ
farkındaydılar.
Bazen böyle olur işte! İnsanları
yıllarca kandırabildiğiniz için “HEP kandırabileceğinizi” zannedersiniz. Hatta
gün olur, kandırmak için yalanın kuyruğunu saklamaya bile zahmet etmezsiniz. Ama
gerçek, Türkiye’yi sınırlı imkanlarıyla ve sınırlandırılmış kaynaklarla
öğrenmeye çalışan gençlere bile ulaşır.
“EYLEMCİLER KARTVİZİT SAÇMIŞ GİBİ”
Reyhanlı olayı, bu açıdan çok kritik bir kırılma noktası. Her şeyden
önce, siyasi iktidar şunlara yanıt veremedi: Esad neden Türkiye’yi tahrik edip
de sıcak savaşa çekmeye çalışsın! Türkiye’nin harekete geçip misilleme yapmaya
kalkması kimin daha çok işine gelir: Esad’ın mı, yoksa adına Özgür Suriye Ordusu
denilen bin yamalı bohçanın mı!
Uludere’den Arınç’a
suikast iddiasına kadar pek çok olayda görüldü, test edildi. Ama bu kez iyice
açığa çıktı: İktidar kanadı, bu sorulara yanıt veremediği gibi, kendisini
destekleyenleri bile ikna etmekte güçlük çekti. Her zamanki “kan emici Esed”
sloganı bu kez işe yaramadı.
Dikkat çekici bir örnek:
AKP’nin gazetesi diye bilinen STAR’da, o gazetenin başyazarı olarak bilinen
Fehmi Koru şunu yazdı:
“Çok kolay
oldu ‘kim yaptı’ sorusuna cevap bulmak.. Eylemi yapanlar etrafa kartvizitlerini
saçmışlar gibi bir şey.. Bu bile yeterince kuşku uyandırıcı bir durum. Sanki
birileri Türkiye’nin hemen, hiç vakit kaybetmeden, derhal bu ilk bilgilerle
tepki vermesini bekliyorlarmış gibi..”
Fehmi
Koru, bu yazısıyla, eminim Ankara’da birilerinin sinirlerini fena halde
bozmuştur. Suriye politikasının mimarı Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun öfkesini
ise tahmin bile edemiyorum. Buna bir de, Türkiye’nin Ortadoğu’da en uzun süre
görev yapmış diplomatı, AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı, yani Davutoğlu’nun selefi
Yaşar Yakış’ın (Akşam Gazetesi’ne) söylediklerini ekleyin:
"Türkiye'yi Suriye ile savaşa çekmeye çalışıyorlar.
Bunu Suriye'deki muhalefet, İran, Maliki ve Batılı bazı ülkeler de ister. 'Tek
muhatap Muhaberat' deyip kolaycılığa kaçmamalı. Muhaberat taşeron olarak
kullanılmış olabilir. Bu olay Esed'in çıkarına değil"
ESAD’IN “SAYILI GÜNLERİ” KAÇ GÜN OLDU!
Erdoğan’ın Suriye politikasını artık yanındakiler de
açıktan eleştiriyor. Üstelik eleştirilen sadece Reyhanlı olayı da değil.
Örneğin, Zaman Gazetesi’nin Reyhanlı yorumlarında en sık vurgulanan şuydu:
Suriye’de muhalefetin meşruiyeti yok. Meşru zeminde hareket etmiyor. O
muhalefetin “omurgası” sayılan Müslüman Kardeşler’e Mısır yönetimi bile mesafeli
yaklaşıyor.
Türkiye’nin muhalif sesleri bunu
çoktandır söylüyor:
Türkiye’nin Suriye’de bir batağa
çekilmek istendiğini.. Başta Rusya olmak üzere pekçok önemli, etkili ülkenin
buna izin vermeyeceğini.. Başta ABD olmak üzere Batı cephesinin de, bırakın
ortak harekâtı falan, mültecilere yardım konusunda bile Erdoğan’ı yalnız
bıraktığını.. “Günleri sayılı” denilen Esad’ın -, 2011 Mart’ından bu yana, yani
neredeyse 800 gündür yerinde olduğunu.. AKP yandaşlarının bile artık
savunamadığı (kafa kesen, öldürdükleri insanların kalbini çıkartıp yiyen) gözü
dönmüş radikal dincilerin Türkiye’de yarattığı / yaratacağı tehlikeyi.. Yani,
apaçık gerçeği.. Giderek daha çok kişi görüyor, söylüyor, eleştiriyor.
ESAD: ERDOĞAN’IN “KANLISI”
GİBİ
Ankara kulislerinde birkaç saat
dolaşanlar bile anlar ki, aslında AKP’li vekiller ve hatta bakanlar da tabloyu
görüyor. Ancak koltuk / gelecek korkusundan ses çıkartamıyor.
Peki, bir gün bu sesler çoğalıp Erdoğan’a ulaşır ve Suriye
politikasını gözden geçirmeye ikna eder mi? Çok zor.
Çünkü Ankara’daki meslektaşlarımın da, konuştukları AKP
yöneticilerinin de kanaati çok net şu: Esad, Başbakan Erdoğan’ın kişisel
meselesi haline geldi. Kulakları çınlasın, Akif Beki, bir gün Medya
Mahallesi’nde sormuştum da, durumu şöyle özetlemişti:
“Arap Baharı’nda Türkiye biraz geride kaldı. Hemen
bir politika oluşturamadığı için hızlı hareket edemedi. Sonra Suriye’de birkaç
muhalif ses yükselince, burada ‘ön almak’ için meseleyi sahiplendi. Zaman içinde
de Suriye artık Erdoğan’ın meselesi haline geldi.”
Bu kadar da değil. Erdoğan ayrıca, “abiliğine” güvenerek ABD’ye “ben
Esad’ı hizaya getiririm” sözünü, güvencesini vermişti. Bunun ilk göstergesi,
“demokratikleşme için” Esad’a tanınan mühletti. Sona erdiğinde de “Erdoğan’ın
kankası Esad” birdenbire “Erdoğan’ın kanlısı Esed” oluvermişti.
Kendisi demokratikleşemeyen, (güya sivil) anayasa yapamayan,
Reyhanlı’daki bombalar sonrası yürümek isteyen ODTÜ’lü, FKF’li öğrencilerin
üzerine “biber gazı bombası” atan, sahte delillerle binlerce kişiyi hapse tıkan
başka bir ülkeydi çünkü! O kadar demokratik, o kadar özgürlükçüydük ki,
komşumuzdaki fenalıklar baş meselemizdi.
Sınırlarımız
yol geçen hanına döndüğü için Suriye’deki radikal dinci terörün Türkiye’ye
yayılmaya başlaması mı?
Bu soruya da Ankara’dan yanıt
alamayacağımızı biliyorum. Ama benden söylemesi, hem Batılı hem de Ortadoğu’lu
gazeteler artık alenen yazıyor. Hatta “mezhep çatışması için zemin yaratılıyor”
diyenler bile var.
Yazıyı, dünyanın önemli
gazetelerinden birinin, Independent’in yorumuyla
bitirelim ve “savaşın neresinde” olduğumuzu görelim:
“Türkiye, kanlı iç savaşta Suriye isyanı davasının
önemli bir destekçisi. Ankara, topraklarının Suriyeli isyancılarca lojistik üs
ve tertipleme merkezi olarak kullanılmasına izin verdi.”
AKPARTİLİ MEHMET BEY
MEDYA Mahallesi’nin eski mensubu, günümüzün mebusu,
Başbakan Erdoğan’ın “yakini” Mehmet Metiner, Meclis’te coşmuş. Bir başka mebusa
haykırmış: “Ne Türk bayrağı! Türkiye bayrağı.. Her şeyi
Türkleştiriyorsunuz.”Mehmet Metiner, bu
görüşünü ilk defa dile getirmiyor. Yıllardır her platformda söylemişliği vardır.
Ancak ilk kez Meclis’te rahat rahat ifade ediyor. Yani, mesele “ne söylediği”
kadar “nerede” ve “kime” söylediği.
Mehmet Metiner’in
bir suçlamaya dönüştürdüğü “Türkleştirme” eyleminde hedefi, MHP’li ya da CHP’li
vekiller değil. Bir BDP’li.. Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu..
Yorum Gönder