Tarihsel bilgilere göre “Cebir”i anlatan ilk kitabın adı:
“El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele”.
Eser, Hazer Denizi kıyılarında ya da Mezopotamya dolaylarında yaşamış olan “Harezmi” tarafından 830 yılında Arapça yazılıp bilim dünyasına sunulmuş.
Kelime olarak “Cebir” Arapçadan kaynaklı Osmanlıcada “zorlama”,
-kırılan kol örneğinde olduğu gibi-, “bir şeyi düzeltme” anlamına
geliyor.
“Mukabele” de aralarında zıtlık bulunanları bir arada bulundurma işi.
Bilgin Harezmi’nin bulduğu bu tekniği anlatan o eserin adını da bu
bilgiler ışığında “Aralarında zıtlıklar bulunanları bir arada
bulundurma, dengeleme hesabının özet kitabı” diye çevirebiliriz
günümüze.
Konu matematikseldir ama buluşu siyasetin matematiğine bile ne kadar uyuyor bir bakın göreceksiniz.
Bilirsiniz, “Cebir”de “artı bir” ile “eksi bir” biraraya getirilince
sonuç “sıfır çıkar”, iki değil. Çünkü cebir denen hesaplama yönteminde
sayıların da “artı” ya da “eksi” türünden birer karakterleri vardır;
“bir”in önüne artı gelirse değeri başkadır, eksi gelirse başka.
Hatta her ikisi de sayısal olarak “bir” olduğu halde aralarındaki değer farkı “iki”dir.
Bu söylediğimiz biraz soyut geliyorsa başka örnek verelim:
Örneğin bir siyasi partide her yüz kişiden ellisi “falancı”, diğer
ellisi “filancı” ise ve bunlar tanımları gereği birbirinden pek
hoşlanmıyor, yanındakileri kendilerine rakip olarak görüyorlarsa, yani
Harezmi’nin kitabında anlatıldığı gibi aralarında zıtlıklar varsa,
hepsini aynı çatı altında bir araya getirdiğinizde elde edeceğiniz sonuç
“sıfır” çıkar. Çünkü cebirsel matematiğin temel kuralıdır bu; eksiler
artıları götürür.
Eğer her ikisi bir birine denkse sonuç da sıfırdır.
-İyi ama günlük siyasette böyle olmuyor? Çok tatmin edici olmasa bile yine de bir sayı çıkıyor? da diyebilirsiniz.
Kural değişmez.
Eğer sıfırdan farklı bir rakam çıkıyorsa, yine de oradaki artılarla
eksiler kendi aralarında çarpışıp birbirlerini “götürürler”, bunlardan
hangisi diğerinden biraz fazlaca ise ancak o kadarlık bir sonuç elde
edilebilir.
Diyelim ki artı üç ile eksi biri topladın; alacağın sonuç artı ikidir. Eksi üç ile artı biri topladın, sonuç eksi ikidir.
Bir araya toplananlar kadar sonuç alınabilmesinin matematiksel yolu,
onların hepsinin aynı karakterde yani ya hep artı, ya hep eksi
olmasıdır.
*
Gelelim siyasetin “Cebir”ine.
Yurttaşlar çıkarları ya da inançları dolayısıyla belli partilerde toplanırlar.
Örneğin bir yerde toplanırken onları bir araya getiren ölçüleri kendi
ekonomik çıkarları ise zenginler ve işleyen düzenden nasibini alanlar
sağ partilere, fakirler ve var olan düzenin bir yararını göremeyen, daha
adil bir düzen isteyenler sol partilere giderler.
Eğer düşünceler
çıkarların da üzerinde, yani ideolojik ise, emekten ve halktan yana
olanlar sola, zenginlikte ve bu düzende refah var diyenler sağa
yanaşırlar.
İşte bu toplanma işlerini organize eden siyasi
partiler de yurttaşların siyasi kümelenme eğilimlerine bakıp onları
kendi çatıları altına almaya çalışırlar.
Kimi açık açık biz bir sağ partiyiz der, kimi sol.
Tabanlarını genişletmek için bunu açık açık söylemeyip ölçülerini biraz
daha esnek tutanlar ise yine asıl karakterlerini muhafaza etmekle
birlikte kendilerine “Kulağa hoş gelecek, daha toplayıcı daha cazibeli”
isimler koymayı seçerler.
Ama adları ne olursa olsun,
insanların yönelimlerinde temel güdü kendi ekonomileri olduğu için
siyasette partiler esas olarak benimsedikleri “ekonomik modele göre”
soldan sağa ya da sağdan sola bir yelpaze oluştururlar ve bu işi
bilenler açısından, her partinin bu yelpazedeki konumu adeta milim
hatasız bellidir:
Kurulu düzen sağa çalışıyorsa, siyaset
yelpazesinin ortalarında olduğunu söyleyenler de dâhil, o düzenin
değişmesine çalışmayanların hepsi sağ partilerdir.
Daha solda ve değişimci bir düzen için çalışanlar da tabii ki sol partiler.
Bir toplumda yaşayanların bu ikilemde daha çok ne tarafa yönelmesi gerektiği düşünüldüğünde, ekonomi bilimi “sol” diyecektir.
Çünkü genele hâkim olan piyasa düzeninde geçerli kural “Gücü gücü
yetene” olduğu için, gelir ve servet dağılımı piramidinin en geniş yeri
olan tabanında “halk” yani bu düzende “altta kalanlar” bulunur. “Tuzu
kurular” piramidin tepesini oluşturur ve sayıca pek azdırlar.
Örneğin, sadece “gizlisi saklısı hariç” 44 tane dolar milyarderinin
olduğu bir ülkede adam başına yıllık gelir 10.000 dolar varsayılırken
siz bu 44 adamı çekip bir kenara koyarsanız, nüfusun sadece 44 kişi
noksanıyla tamamının gelirinin aslında öyle sanıldığı gibi 10.000 dolar
falan değil, örneğin en fazla 6.000 dolar gibi olduğu gerçeği ile
karşılaşırsınız.
Peki, Harezmi’nin bilimde devrim niteliğindeki
ve bin yıldan fazla denenmiş bu güçlü hesap mantığı yanlış sonuç
vermeyeceğine göre; toplumun çok büyük bir bölümünün bu düzende “altta
kalanlar” dan oluştuğu, bunların sola eğilimli olması gerektiği apaçık
ortada iken acaba neden sol partiler bir türlü iktidar olabilecek bir
taban yakalayamazlar?
-İnsanlardan bir kısmının gidecekleri
yerde kendilerini “naksedecek” yani artı iseler eksi lerle karşılaşarak
etkisizleşecekleri düşüncesinde olmaları dolayısıyla kendilerini bu
işlerden uzak tutmalarından mı?
-Bir araya gelmiş olsalar da
eksilerle artılar yani siyaset dilinde solcularla sağcılar bir araya
geldiğinde kendi aralarındaki “mukabele” den dolayı birbirlerini
sıfırladıklarından mıdır bilinmez.
*
Büyük Hesap adamı Harezmi, 850 yılında Bağdat’ta ölmüş.
Hayatının önemli kısmı buralarda geçmiş.
Bizim coğrafyamızın adamı.
O açıdan huyumuzu suyumuzu da çok iyi biliyor olmalı.
Büyük olasılıkla hiç kimsenin bu işin farkında bile olmadığı bir
zamanda; daha günümüzden yaklaşık 1200 yıl öncesinde cebirsel matematiği
çözdüğüne göre;
acaba günümüzde yaşayıp da bu günkü siyasetin
matematiğini ele alsaydı, bize şu particilikteki “tezatların
birlikteliği” olayını nasıl açıklar, eğer ortada bir hesap yanlışı varsa
bize neleri önerirdi?
Bülent Soylan
Yorum Gönder