Başlıktan bir şey anlamadınız değil mi? Haklısınız... Ancak sizin
anlamadığınız bu diyalog, dünyaca ünlü organ nakli uzmanı Prof. Dr.
Mehmet Haberal’ın başını yaktı!
“Ne demeye çalışıyorsun?” diyorsanız, buyurun:
Geçen
haftanın son gününü Silivri Cezaevi’nin içinde kurulan mahkeme
salonunda geçirdim. Ergenekon sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın “son
savunması” alındı.
“Sanık” bölümündeki beyaz saçlı, 69 yaşındaki
“genç” adam, tutuklandığı 2 Kasım 2008 tarihine kadar tam bin 832
böbrek, 344 karaciğer nakli yapmıştı.
Yirmi beş ulusal ve uluslararası bilimsel kongre düzenlemişti.
Otuz
beş ulusal ya da uluslararası tıp derneğine üyeydi. Bin dört yüz yirmi
sekiz adet Türkçe ve İngilizce bilimsel yayına imza atmıştı. İkisi
İngilizce altı kitap yazmıştı. Yirmi altı ulusal ve uluslararası tıp
ödülü kazanmıştı.
Başkan sordu:
“Mehmet Bey, savunmanızı yapmaya hazır mısınız?”
Sırtı
salona dönüktü... Ama biz onun “yaşadıklarına hâlâ inanamayan” ruh
hâlini yansıtan yüzünü, salonun bir köşesine asılan dev ekrandan
görebiliyorduk. Kibar bir ses tonuyla anlatmaya başladı. O konuştukça,
“terör örgütü yöneticisi” olmakla suçlanan bu bilim insanının
söylediklerine anlam vermekte zorlandık! Dedi ki:
“Çapraz sorgum
sırasında bana 185 soru sordunuz. Ama bunların hiçbiri ‘şiddet, cebir,
terör ya da darbe’ ile ilgili değildi. Bana sorulan sorular sadece, ‘O
toplantıya katıldın mı? Bunu tanıyor musun? O sana neden şunu söyledi?’
gibi sorulardı.
Bana yıllar önce, yani 19 Ekim 2003’te Jandarma
Genel Komutanlığı’nda bazı rektörlerle yapılan bir toplantıya katılıp
katılmadığım soruldu. Kesinlikle katılmadığımı söyledim, bu kez savcılık
makamı benden, o gün nerede, ne yaptığımı kanıtlamamı istedi... Böyle
bir şey mümkün mü? Hani iddia makamı iddiasını kanıtlamakla yükümlüydü?”
Sonra derin bir nefes alıp devam etti:
Aklın bittiği yer!
“Savcılık,
Başkent Üniversitesi ve ona bağlı kuruluşların şahsıma ait olduğunu
benim kontrolümde örgütsel faaliyetlerde bulunduğunu iddia etti.
Savunmamda üniversitenin ve bağlı kuruluşların şahsıma ya da aileme ait
olmadığını belgeleriyle kanıtladım. Evet; o kurumları milletimize hizmet
etmek için ben kurdum ama hiçbiri benim şahsi varlığım olmadı.
Yine
savcılar, hayatımda hiç görmediğim Ercüment Ovalı, Hayri Bildik, Mehmet
Perinçek, Aydın Gergin, Yusuf Beşirik, Yusuf Tunçer, Ufuk Mehmet
Büyükçelebi, Ergun Poyraz, Erol Mütercimler ve İsmail Yıldız’la beni
örgütsel ilişki içindeymişim gibi gösterdi. Bu şahısları hiç
tanımıyorum. Yetmedi; Başkent Üniversitesi’nin merkezi santralinden
yapılan ve yasadışı bir şekilde dinlenen bazı görüşmelerin hepsi bana
mal edildi.
Meclis çatısı altında, saygın politikacı Kamran İnan
tarafından kurulan Diyalog Grubu’nun, Başkent Üniversitesi’ne bağlı
Patalya tesislerinde yaptığı toplantı ‘örgüt toplantısı’ gibi gösterildi
ve benim düzenlediğim iddia edildi. Oysa Fazilet Partisi’nden,
ANAP’tan, DYP’den de çok sayıda politikacının katıldığını sonradan
öğrendiğim bu toplantıya ben katılmadım. O otelde yüzlerce benzer
toplantı yapıldı. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi bile o otelde
yapılan toplantılar sonucu kuruldu. Bu durumda onlar neden benimle
ilişkilendirilmiyor? Bu, çifte standart değil mi?”
‘Emrinizdeyim’ suçu!
Sonra yüzünde acı bir tebessüm belirdi:
“Sayın
savcılar, benim bu toplantıların ‘gizli başkanı’ olduğumu ileri
sürüyor. Neden? Çünkü Dışişleri eski Bakanı Kamran İnan, nazik konuşma
üslubu gereğince telefon görüşmesinde bana, ‘Emirlerinizi bekliyorum’
diye hitap etmiş! Aynı şekilde Emekli Orgeneral Ahmet Hurşit Tolon
nezaketinden şahsıma ‘Emrinizdeyim’ demiş... Şişli Belediye Başkanı
Mustafa Sarıgül, ‘Ben Başbakan olacağım ama sizler de benim başbakanım
olacaksınız’ diye bir cümle kurmuş... Bedrettin Dalan’a kalbindeki iki
tıkalı damar için ABD’de doktor ismi önermişim! Bunların hepsi örgütsel
irtibatmış ve ben de o örgütün yöneticisiymişim!”
Haberal bunları anlatırken salondaki herkesin aklına aynı soru geldi:
“Diyelim
ki bu sözler Haberal’ın örgüt şefi olduğunu kanıtlıyor. İyi de o zaman
bu sözleri söyleyenler nasıl oluyor da dava kapsamı dışında tutuluyor?”
Şimdi anladınız mı, başlıktaki cümlenin nedenini?
Siz
siz olun sakın kimsenin size “Emrinizdeyim” demesine fırsat vermeyin!
Yoksa bu ülkedeki bazı savcılar tarafından “Örgüt Şefi” olmakla
suçlanmanız işten bile değil!
Haberal savunmasında, “silahlı
terör örgütü yöneticisi” olmakla suçlanmasına neden olan diğer on bir
“suçlama”yı da tek anlattı...
Hepsi en az bunlar kadar eften püften şeylerdi...
Peki; neden mi hâlâ cezaevinde?
Söylemesi zor ama bu sorunun yanıtını davaya bakan savcıların ve yargıçların bile bildiğini sanmıyorum!
GÜNÜN SORUSU
Soru, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’dan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a:
“TSK üniformaları başta Özgür Suriye Ordusu olmak üzere diğer Suriyeli muhalif gruplara dağıtılmış mıdır?”
Yorum Gönder