Tahran’da uzun yıllar yaşayan ve THY’deki ruj yasağını hayretle karışık endişeyle izleyen bir dostum “Biliyor musun?” dedi, “Ruj
Cihadı adında bir kitap var. İran’dayken okumuştum. Ulusal
havayolunuzda kırmızı rujun yasaklandığını öğrendiğimde aklıma ilk gelen
şey… Azade Moaveni’nin bu Ruj Cihadı isimli kitabı oldu!”
İnternette biraz göz attım...
Ruj ve makyajın molla rejiminin elinde nasıl iki ucu keskin bir siyasi silaha dönüştüğünü anlatıyor Ruj Cihadı!İran
rejimi, kadın bedeni üzerindeki mutlak gücünü ve hâkimiyetini
pekiştirmek uğruna, gereğinde ruja dek inen detaylarla uğraşıyor. Ve
böylece kamu alanını, kadınsı olan her türlü tezahürden arındırmayı
amaçlıyor.
Kadınlar da “rejime başkaldırmak” ve “bedenimiz bizimdir” demek adına, inatla boya kutusuna batmışçasına makyaj yapmaktan vazgeçmiyorlar. “Makyaj gibi sığ ve hafif şeyler bile İran’da bu sebeple siyasileşiyor!” diyor Ruj Cihadı’nın
yazarı Moaveni. Rejim, aklına esen her şeye, dilediği zaman,
dilediğince müdahale ediyor. İranlı kadınlar da kendi yöntemleriyle
mücadele edip buna karşı direniş gösteriyorlar. Yolda ahlak polisinden “ojeni sil!”, “rujunu çıkart” uyarısı aldıklarında örneğin, emri derhal uyguluyorlar. Ancak ilk köşeyi dönünce, canlarının çektiği rengi geri sürüyorlar.
‘Kırmızı ruj: Şehit kanına hakaret!’
İran devrimi, ilk yıllarda kadınlara makyajı yekten yasaklamış.
Yasak listesinin başını, vatan-millet-Sakarya hamasetiyle, “şehit kanına hakaret” diye nitelendirilen “kırmızı ruj” çekmekteymiş!
Kadınların direnişi ile birlikte bu yasaklar zamanla kadük olmuş. Ahlak
polisi ne var ki, mayıs başındaki tıpkı THY yönetmeliğinde olduğu gibi
oje ve rujların rengine müdahale etmeyi kendine hâlâ görev biliyor.
Özellikle içinde bulunduğumuz şu yaz ayları öncesinde sokaklarda
sıklıkla kılık, kıyafet; makyaj kontrolü yapıyor. Ancak karakoldan göze
aldıkları para cezasını ödeyerek dönen kadınlar, İran rejiminin bu
beyhude çabalarını biçare bir köşe kapmacaya dönüştürüyor.
Tahran
sokaklarında bu yüzden en havalısından makyajlı kadınları görmek son
derece sıradan bir şey. İran’ı yakından tanıyan dostuma “Bu danışıklı dövüş oyununun bunca yıldır nasıl sürdürülebildiğini” soruyorum: “Baskının devam edebilmesi için” diyerek bana yanıt veriyor arkadaşım: “Yasakların
yalnızca ismen var olması ya da sırf o havanın estirilmesi yetiyor.
İlla ki harfiyen uygulanmaları gerekmiyor. Önemli olan, sistem üzerinde
Demokles’in kılıcı gibi bu ‘keyfiliğin’ sürdürülebilmesi… Keyfiliğin bizzat kendisi ‘baskı’ demek. Kırmızı çizginin zira nereden geçtiğini, asla bilemiyorsun. Başlı başına bu insanları baş eğdirmeye kâfi geliyor!”
Takıyyeci keyfiliğin baskısı
THY yasaklarının bizdeki “takıyyeci keyfiliği” gibi tıpkı diye düşünmeden edemiyorum...
Hostes üniformalarını bir günden diğerine, alenen tesettürden bozma biçimsiz kaftanlara çevirmeye çalışıyorlar...
Konu medyaya sızınca; “Yalnız fikir jimnastiğiydi!” diye çark ediyorlar.
Birkaç ay geçince arkadan “yeni makyaj yönetmeliğini” ileri sürüyorlar.
İran devriminin en hararetli yıllarında olduğu gibi “kırmızı ruja”, “ojeye” bariz yasaklar getiriyorlar.
Gerekçelerini; “Yolcudan tepki var!” diye açıklıyorlar. “Görsel bütünlük bozuluyor!” buyuruyorlar.
Uçuş emniyetinden giriyorlar, “duru görünümle marka algısının güçlendirilmesinden” çıkıyorlar...
İran’ı sollayarak hatta “Tepe topuzu da yasak!” demeye dek varıyorlar: “Sadece ense topuzuna” vize veriyorlar.
Tokaya dahi standardizasyon getirmeye kalkıyorlar...
THY Genel Müdürü Temel Kotil ansızın sonra başka bir telden çalıyor. “Yok böyle bir şey!” diyor: “Bizim ruj rengiyle sıkıntımız yok. Alt seviyedeki yöneticiler bize sormadan böyle bir karar almış!” Kabin görevlilerine tebliğ edilen, kamuoyuna en üst perdeden açıklanan ve bunca ayrıntıya inen “yasaklar listesi...” meğer yalnız aymaz bir “alt düzey yöneticinin” marifetiymiş!
Zinadaki geri adım gibi
Oldu... Biz de yedik.
Dünyanın gerisi “THY’nin geri adım attığını”, “ruj yasağı serüveninin” sonunu
getiremediğini gördü, izledi ve havayolu şirketimizin arkasından tef
çaldı. Yabancı basında konuyla ilgili gördüğüm tüm değerlendirmelerde yapılan ortak yorum; THY’nin yükselen ulusal ve uluslararası kamuoyu baskısı karşısında apar topar bir “U-dönüş” yaptığı yönündeydi.
Tıpkı vaktiyle Erdoğan’ın AB baskısı karşısında “zinayı yasallaştırmaktan” geri adım atmış olduğu gibi...
Hiç bıkmadan, usanmadan… sürekli deniyorlar. Alkol yasağında olduğu gibi boşluk bulduklarında, anında dayatıyorlar.
Bu “keyfilik” ve
hangi yasağın nereden, ne zaman bastıracağını bilememek kuşkusu;
üzerimizde biteviye artan baskı ortamını ağır bir kâbus gibi yeterince
güçlü biçimde hissetmemize yetiyor. “Kırmızı ruj” bundan böyle ikinci emre dek serbest!
Ama bakalım hostesler, diledikleri ruju, gönül rahatlığıyla kendilerini özgür hissederek kullanabilecek mi?
Yorum Gönder