Karanlık bir ölümün karanlık bir yolculuğudur bu... Kapkaranlık bir
güruh... Zifiri bir hücre... Pas tutmuş bombalar, puslu bir yolculuk ve
etrafı cehenneme çeviren, demir kokan gri patlamalar...
Sonra yanmış cesetler, is bulaşmış tenler, kömüre dönmüş canlar ve onlarca eve düşen kara haberler...
Hepsi kara... Hepsi siyah... Hepsi simsiyah...
Ölümün
karanlıkla buluştuğu bir gece gibidir artık Reyhanlı... Hangi canın
hangi bedene ait olduğunun belirsizliğinde, insafsızlığın vahşetle
buluştuğu, gözyaşının kana karıştığı bir yerdir Reyhanlı...
Eylemin
karanlık, patlamanın zifiri, ölümün kara olduğu Reyhanlı’daki terör
patlamasında can verenler, is bulaşmış bedenleriyle beyaz kefenlere
sarılırken, son yolculuklarına da ne yazık ki kapkaranlıkta gitmişler...
Mezarlar bir akşam vakti kazılmış, tabutlar karanlıkta taşınmış ve
cansız bedenler karanlığın güneşi esir aldığı anda, koyu rengin korku
yarattığı bir mezarlığa getirilmiş...
Bombalı saldırıda kimlikleri
tespit edilemeyecek derecede vücutları zarar gören Ayşegül Kırar, Zahide
Kuday, Sedat Pişen, Mustafa Kaya ve Kemal Baz’ın cenazeleri saat
20.00’de, cep telefonu ışığında toprağa verilebilmiş.
Ne acımasız bir
çelişkidir değil mi; cep telefonuyla uzaktan patlatılan minibüslerin
canlarını aldığı insanlar, ölüme “yes” diyen bir düğmenin yarattığı
karanlıkta yok oldular... Ve yine ne çelişkidir ki, cep telefonu ışığına
mahkum kalarak toprağa düştüler...
Karanlığı başlatan bir telefon düğmesinin, ölüme ışık tutması ne kadar acı değil mi?..
Hep derim ya; yaşam çelişkiler zinciridir... Her halka birbirine bağlıdır; tıpkı en baştaki ile en sondakinde olduğu gibi...
Bomba sorular!..
Güvenlik birimleri Ocak ve Şubat ayı içinde Gaziantep ve Hatay’da
patlayıcı üretilen 11 ev saptadı. Bu evlerden biri Gaziantep’in Şahinbey
ilçesine bağlı Kızılhisar Mahallesi ile Karakuyu Köyü arasındaydı ve 23
Ocak’ta havaya uçtu. Yaralı Suriyeliler ortadan kayboldu, patlamanın
üzeri örtüldü.
Bu olaydan birkaç gün önce ise Hatay’ın Yayladağı
ilçesine bağlı Gürışık köyündeki bir evde de patlama olmuştu. Benzer
patlamalar Hatay’da iki evde daha yaşanmıştı.
CHP Belen İlçe Başkanı
Fevzi Yüksel, “Suriyeli muhaliflerin Ötüken sitesinde kiraladığı evde
300 kilonun üzerinde TNT ele geçirildiğini” açıklamıştı.
CHP Hatay
Milletvekili Refik Eryılmaz da, Suriyeli teröristlerin Hatay ve
Gaziantep kırsalında patlayıcı ürettiğini, bunların Suriye plakası
takılan araçlarla sınırda Esad yönetimine saldırılar düzenleyen dinci
militanlara gönderildiğini söylemişti.
Yayladağı’nın Görentaş ve
Güveççi köylüleri de, bölgede incelemede bulunan İşçi Partisi heyetini,
“O köylere gitmeyin, silahlı terör grupları var. Sizi kaçırır veya
öldürürler” diye uyarmıştı.
Tüm bunlar Hatay bölgesinde karanlık
grupların dolaştığını, patlayıcı ürettiğini göstermiyor mu?.. Peki
İçişleri Bakanlığı patlama yaşanan evler ve köylerde bir inceleme yaptı
mı?.. Nasıl bir sonuç alındı? Yakalanan terörist var mı, patlayıcı ele
geçirildi mi?..
Bu soruların yanıtı verilemiyorsa, hiç kuşkunuz olmasın Reyhanlı benzeri yeni patlamaları bekleyiniz!..
Özkan için açılım!..
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “Ergenekon Davası”nın 298. duruşmasında gazeteci Tuncay Özkan da savunmasını yaptı.
Her
ne kadar Özkan hakkında, “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını
kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış
müebbet hapis istense de, Özkan tam beş yıldır “suçum nedir?” diye
soruyor.
Özkan dünkü duruşmada da, suçunu bilmeyen bir insanın isyanıyla şöyle haykırdı:
“Mütalaada
telefonda onunla bununla konuştun denilerek hakkımda ceza istenmiş.
Mütalaa bir zulümnamedir, reddediyorum. Ben mütalaada anlatılan kişi
değilim. Terörist, darbeci ve insanları katletmekle suçlanıyorum. Benim
darbe girişimi içinde olduğumu gösteren bir delil gösterin suçumu kabul
edeceğim.”
İşin püf noktası da burada zaten; Açık, net ve kararlı
biçimde suçumu kabul edeceğim diyen bir insana niye “bir tek delil”
gösterilmiyor acaba?.. Bağımsız yargının bu kadar açık bir çağrı
karşısında acil bir “açılım” yapması gerekmiyor mu?..
208 milyar dolara ne oldu?..
Türkiye, IMF ile 19 kez stand-by imzalamış ve borç almış! 1 Ocak
1961’de imzalanan ilk anlaşmayla 38 milyon dolar borç alınmış. Son
anlaşma ise AKP iktidarı tarafından 11 Mayıs 2005’te yapılmış. Borç
miktarı ise tam 10 milyar dolar!..
İşte hükümet bu borcu ödediği için
televizyonlarda şov yaptı. Üstelik 2002’de 129 milyar dolar olan dış
borcu tam 337 milyar dolara ulaştırdığını unutarak!..
“Son 20 yılda
IMF’den borç almayan veya stand-by uygulamayan tek ekonomi bakanı” olan
Milli Merkez Ankara Temsilcisi Ufuk Söylemez bu tiyatroya çok kızmış.
Bakınız neler söylemiş:
“Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne tüm
dış borçlarını aksatmadan geri ödemiştir. AKP iktidarı, Türkiye’yi
IMF’ye muhtaç ederek 2005 yılında 10 milyar dolar borçlanmıştır. Bunu
geri ödediği için neredeyse milli bayram ilan edecek bir şamata
yapıyorlar. Zeytinyağı, gibi üste çıkıyorlar. AKP iktidarında 10 yılda
208 milyar dolar dış borç artışı gerçekleşmiş! Bu paralarla ne yapıldı?”
Hükümetin televizyonda IMF’ye ödeme yaptık diye şov yapacağına 208 milyarı ne yaptık diye ağlaması gerekmiyor mu?..
19 Mayıs fotoğrafı...
TGB, 19 Mayıs’ta Sıhhiye’de yapılacak etkinlik için bir televizyon
klibi hazırlamış... Muazzez İlmiye Çığ ile Hayrettin Karaca’nın da
oynadığı klip aşağıdaki görüntüyle sonlanıyor...
Bu görüntü yalnızca
19 Mayıs ruhunu anlatmıyor, 19 Mayıs’ta Sıhhiye’de yapılacak buluşmanın
yaşamsal çağrısını da yansıtıyor... Bu görüntü birlik, bütünlük ve
kardeşlik vurgusu yaparken aynı zamanda Anayasa’nın çökertmeye çalışan
ikinci ve kinci cumhuriyetçi tayfaya da çok anlamlı bir yanıt veriyor...
Siz de bu görüntünün etrafında toplanınız...
Yorum Gönder