Ölüme ‘yes’ diyen karanlık! - Mehmet Faraç

Karanlık bir ölümün karanlık bir yolculuğudur bu... Kapkaranlık bir güruh... Zifiri bir hücre... Pas tutmuş bombalar, puslu bir yolculuk ve etrafı cehenneme çeviren, demir kokan gri patlamalar...
Sonra yanmış cesetler, is bulaşmış tenler, kömüre dönmüş canlar ve onlarca eve düşen kara haberler...
Hepsi kara... Hepsi siyah... Hepsi simsiyah...
Ölümün karanlıkla buluştuğu bir gece gibidir artık Reyhanlı... Hangi canın hangi bedene ait olduğunun belirsizliğinde, insafsızlığın vahşetle buluştuğu, gözyaşının kana karıştığı bir yerdir Reyhanlı...
Eylemin karanlık, patlamanın zifiri, ölümün kara olduğu Reyhanlı’daki terör patlamasında can verenler, is bulaşmış bedenleriyle beyaz kefenlere sarılırken, son yolculuklarına da ne yazık ki kapkaranlıkta gitmişler...
Mezarlar bir akşam vakti kazılmış, tabutlar karanlıkta taşınmış ve cansız bedenler karanlığın güneşi esir aldığı anda, koyu rengin korku yarattığı bir mezarlığa getirilmiş...
Bombalı saldırıda kimlikleri tespit edilemeyecek derecede vücutları zarar gören Ayşegül Kırar, Zahide Kuday, Sedat Pişen, Mustafa Kaya ve Kemal Baz’ın cenazeleri saat 20.00’de, cep telefonu ışığında toprağa verilebilmiş.
Ne acımasız bir çelişkidir değil mi; cep telefonuyla uzaktan patlatılan minibüslerin canlarını aldığı insanlar, ölüme “yes” diyen bir düğmenin yarattığı karanlıkta yok oldular... Ve yine ne çelişkidir ki, cep telefonu ışığına mahkum kalarak toprağa düştüler...
Karanlığı başlatan bir telefon düğmesinin, ölüme ışık tutması ne kadar acı değil mi?..
Hep derim ya; yaşam çelişkiler zinciridir... Her halka birbirine bağlıdır; tıpkı en baştaki ile en sondakinde olduğu gibi...
Bomba sorular!..
Güvenlik birimleri Ocak ve Şubat ayı içinde Gaziantep ve Hatay’da patlayıcı üretilen 11 ev saptadı. Bu evlerden biri Gaziantep’in Şahinbey ilçesine bağlı Kızılhisar Mahallesi ile Karakuyu Köyü arasındaydı ve 23 Ocak’ta havaya uçtu. Yaralı Suriyeliler ortadan kayboldu, patlamanın üzeri örtüldü.
Bu olaydan birkaç gün önce ise Hatay’ın Yayladağı ilçesine bağlı Gürışık köyündeki bir evde de patlama olmuştu. Benzer patlamalar Hatay’da iki evde daha yaşanmıştı.
CHP Belen İlçe Başkanı Fevzi Yüksel, “Suriyeli muhaliflerin Ötüken sitesinde kiraladığı evde 300 kilonun üzerinde TNT ele geçirildiğini” açıklamıştı.
CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz da, Suriyeli teröristlerin Hatay ve Gaziantep kırsalında patlayıcı ürettiğini, bunların Suriye plakası takılan araçlarla sınırda Esad yönetimine saldırılar düzenleyen dinci militanlara gönderildiğini söylemişti.
Yayladağı’nın Görentaş ve Güveççi köylüleri de, bölgede incelemede bulunan İşçi Partisi heyetini, “O köylere gitmeyin, silahlı terör grupları var. Sizi kaçırır veya öldürürler” diye uyarmıştı.
Tüm bunlar Hatay bölgesinde karanlık grupların dolaştığını, patlayıcı ürettiğini göstermiyor mu?.. Peki İçişleri Bakanlığı patlama yaşanan evler ve köylerde bir inceleme yaptı mı?.. Nasıl bir sonuç alındı? Yakalanan terörist var mı, patlayıcı ele geçirildi mi?..
Bu soruların yanıtı verilemiyorsa, hiç kuşkunuz olmasın Reyhanlı benzeri yeni patlamaları bekleyiniz!..
Özkan için açılım!..
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “Ergenekon Davası”nın 298. duruşmasında gazeteci Tuncay Özkan da savunmasını yaptı.
Her ne kadar Özkan hakkında, “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istense de, Özkan tam beş yıldır “suçum nedir?” diye soruyor.
Özkan dünkü duruşmada da, suçunu bilmeyen bir insanın isyanıyla şöyle haykırdı:
“Mütalaada telefonda onunla bununla konuştun denilerek hakkımda ceza istenmiş. Mütalaa bir zulümnamedir, reddediyorum. Ben mütalaada anlatılan kişi değilim. Terörist, darbeci ve insanları katletmekle suçlanıyorum. Benim darbe girişimi içinde olduğumu gösteren bir delil gösterin suçumu kabul edeceğim.”
İşin püf noktası da burada zaten; Açık, net ve kararlı biçimde suçumu kabul edeceğim diyen bir insana niye “bir tek delil” gösterilmiyor acaba?.. Bağımsız yargının bu kadar açık bir çağrı karşısında acil bir “açılım” yapması gerekmiyor mu?..
208 milyar dolara ne oldu?..
Türkiye, IMF ile 19 kez stand-by imzalamış ve borç almış! 1 Ocak 1961’de imzalanan ilk anlaşmayla 38 milyon dolar borç alınmış. Son anlaşma ise AKP iktidarı tarafından 11 Mayıs 2005’te yapılmış. Borç miktarı ise tam 10 milyar dolar!..
İşte hükümet bu borcu ödediği için televizyonlarda şov yaptı. Üstelik 2002’de 129 milyar dolar olan dış borcu tam 337 milyar dolara ulaştırdığını unutarak!..
“Son 20 yılda IMF’den borç almayan veya stand-by uygulamayan tek ekonomi bakanı” olan Milli Merkez Ankara Temsilcisi Ufuk Söylemez bu tiyatroya çok kızmış. Bakınız neler söylemiş:
“Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne tüm dış borçlarını aksatmadan geri ödemiştir. AKP iktidarı, Türkiye’yi IMF’ye muhtaç ederek 2005 yılında 10 milyar dolar borçlanmıştır. Bunu geri ödediği için neredeyse milli bayram ilan edecek bir şamata yapıyorlar. Zeytinyağı, gibi üste çıkıyorlar. AKP iktidarında 10 yılda 208 milyar dolar dış borç artışı gerçekleşmiş! Bu paralarla ne yapıldı?”
Hükümetin televizyonda IMF’ye ödeme yaptık diye şov yapacağına 208 milyarı ne yaptık diye ağlaması gerekmiyor mu?..
19 Mayıs fotoğrafı...
TGB, 19 Mayıs’ta Sıhhiye’de yapılacak etkinlik için bir televizyon klibi hazırlamış... Muazzez İlmiye Çığ ile Hayrettin Karaca’nın da oynadığı klip aşağıdaki görüntüyle sonlanıyor...
Bu görüntü yalnızca 19 Mayıs ruhunu anlatmıyor, 19 Mayıs’ta Sıhhiye’de yapılacak buluşmanın yaşamsal çağrısını da yansıtıyor... Bu görüntü birlik, bütünlük ve kardeşlik vurgusu yaparken aynı zamanda Anayasa’nın çökertmeye çalışan ikinci ve kinci cumhuriyetçi tayfaya da çok anlamlı bir yanıt veriyor... Siz de bu görüntünün etrafında toplanınız...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget