ABD Irak’tan silahlı güçlerini bir süredir çekiyor. İran ve Suriye’nin
özel durumları nedeniyle Kuzey Irak daha da önem kazanıyor. Bu noktada
PKK Türkiye’den çekiliyor, Kuzey Irak’ta konuşlanıyor ve uluslararası
alanda güçlenen bir nitelik kazanıyor.
Açıkça belirtmeliyiz ki Kürt konusu, Türkiye’nin önemli ve en yakıcı sorunudur.
Bu
sorunun barışçı yollarla çözümünü kuşkusuz herkes istiyor. Türkiye
Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşı 30 yıldır süren bu terör belasının
çözümüne karşı çıkmaz...
Ama, “barış” adı verilen süreçte, soru
sormak, işin ayrıntısını öğrenmek de herkesin hakkıdır. Soru soranlara,
konuyu irdeleyenlere “Sen barış istemiyor musun” diyerek karşı çıkmak,
akıl ve mantık dışıdır. Zaten bu biçimdeki ters tavırlar “Ne verildi ki
soru sormamız istenmiyor” diye daha fazla kuşku yaratıyor.
Kısaca
geçmekte olduğumuz sürecin temel noktalarını anımsayalım. Konu önce,
İmralı ziyaretleri ve yoğun bir kamuoyu rüzgârının oluşturulmasıyla
başladı.
Öcalan’ın gönderdiği mektubun büyük Nevruz mitinginde
gösterişli bir biçimde açıklanmasının ardından, Karayılan’ın Kandil’de
yaptığı basın toplantısı sürecin temel sınır taşlarını oluşturuyor.
Öcalan,
açıklamasında kamuoyunda tepki çekecek ifadelerden kaçındı, tersine din
kardeşliği. Misakımilli, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı gibi ortak
kavramları kullanmaya özellikle itina gösterdi. Ayrıca, Kürt kamuoyu
içinde 30 yıllık çatışmanın boşa gitmediğini, tersine “Kürtlerin öz
benliğini, aslını ve kimliğini kazandığını” belirtti. Bunların hepsi
doğru. Ama Öcalan “yeni bir dönem”den söz ediyor...
Yeni dönem
Öcalan bu sürecin “sonuç değil, bir yeni başlangıç” olduğuna işaret ediyor. Şöyle ki:
“Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor, siyaset öne çıkıyor.”
Bunları söyledikten sonra Mezopotamya halklarının bir araya gelip yeni bir düzen kurmasına işaret ediyor.
Kandil’de
Karayılan’ın bütün dünya medyasına hitaben yaptığı basın toplantısı,
PKK’nin terörist kavramından çıkarılıp, uluslararası nitelik ve yeni bir
“hüviyet” kazanmasını sağlayan bir hareketti.
Öcalan ve Karayılan
yeni hedef gösteriyor, Ortadoğu için yeni bir yapıyı işaret ediyor. Her
ikisi de Türk-Kürt kimliğini vurguluyor. Yeni bir kuruluş, yeni bir
meclis, yeni bir anayasa, yeni bir Ortadoğu, yeni bir ülke...
Özet
olarak, özerk bir yerel yönetim, federasyon yapısını öngören bir hedef,
Kürt kimliğinin ve ilkokuldan başlayan Kürtçe eğitimin kabul edilmesi ve
anayasada yer almasını istiyorlar.
Ulus devlete karşı federasyon
Her
ikisi de Türkiye’nin ulus devlet olgusundan vazgeçmesini istiyorlar.
İran, Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerin dahil olacağı
bir “Türk-Kürt” ya da “Kürt-Türk” federasyonu istiyorlar...
Uluslararası nitelik
Terör
örgütünün askeri kanadının lideri Karayılan, Kandil’de yaptığı basın
toplantısıyla terör örgütü niteliğinden, uluslararası alanda “savaşan
taraf”, “silah bırakan taraf” statüsünü kazanmak istiyor. Tüm dünya
basın-yayın kuruluşlarının katıldığı bu basın toplantısıyla,
uluslararası hukukun bir “süjesi” durumunu elde etmeye çalışmıştır.
Karayılan
özenerek hazırlanan uluslararası nitelikli basın toplantısında
Türkiye’den gelecek PKK’lilerin Kandil için önemli olduğunu, bunların
İran ve Suriye’deki Kürtlere yardımcı olacağını açıkça belirtmiştir.
Böylece,
daha önce olduğu gibi süper güçlerin himayesinde, Nisan 2013’te PKK
yeni bir sıçrama yapmıştır. Daha öncekileri anımsayalım: ABD, 1991’de
Irak’a saldırdı, PKK büyüdü. 1992’de ABD himayesinde 36. paralele çizgi
çekilmesi sayesinde PKK büyüdü. ABD, 2003’te Irak’a saldırdı PKK yine
büyüdü.
Ortadoğu’ya gerekli
ABD Irak’tan silahlı güçlerini
bir süredir çekiyor. İran ve Suriye’nin özel durumları nedeniyle Kuzey
Irak daha da önem kazanıyor. Bu noktada PKK Türkiye’den çekiliyor, Kuzey
Irak’ta konuşlanıyor ve uluslararası alanda güçlenen bir nitelik
kazanıyor.
Türkiye’den Kuzey Irak’a geçen PKK unsurlarının Birleşmiş
Milletler (BM) koruması ve denetiminde bir kampa yerleştirileceğinden
yabancı basında söz ediliyor. Böylece PKK dokunulmaz, uluslararası
nitelikte ve BM’nin ilgi alanına girmiş olacaktır. PKK’nin yeni
stratejisi, yeni hedefleri daha da etkin bir biçimde yürütülebilecektir.
Direniş yürür
Zaten
BDP ve DTK eşbaşkanları Demirtaş, Kışanak ve Tuğluk’un açıklamalarında
bu durumlar açıkça belirtiliyor. Söyledikleri özetle şudur:
“Kendi
kendimizi yönetmek istiyoruz. Özerk Kürdistan kurulana dek mücadelemiz
sürecektir. İçinde bulunduğumuz süreç mücadele sürecidir. İstediğimiz
gerçekleşmezse tek bir seçenek kalıyor, direnişimizi yürütmek.”
Bu
açıklamaya karşı, bütün Güneydoğu Anadolu’da belediyeleri BDP yönetmiyor
mu, sorusuna yine “barış” ve “özerklik istemi” ile yanıt veriliyor.
Zaten
akil adamlardan kimileri de açıkça Türkiye 29 özerk bölgeli cumhuriyet
olmalı diye açıklama yapıyor. Başbakan Erdoğan da eyalet sisteminin 2023
yılında uygulanacağını açıkça söylüyor.
Tuğluk bununla da kalmıyor.
Yaptığı bir açıklamada şöyle söylüyor: “PKK en az 25 yıl Kürtlerin var
olduğu her yerde, çeşitli biçimlerde olacaktır. Suriye’de silahlı,
İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı, Avrupa’da kurumsal...”
Bu durumda, Tuğluk’un kafasında “barış” ya da “sorunun çözülmesi” var mı, yok mu?
Akil adamlara sorular
Bu
yazıda yapılan analizi, Anadolu halkı kendi kafasında yapıyor. Bu
nedenle Anadolu’nun dört bir yanında, akil adamlara sorulan sorular,
işte bu “tereddüt” ve “kuşkular”dan kaynaklanıyor. Bu kuşkular, aslında
Anadolu halkının ortak korkusudur. Bu da iki soruda ortaya çıkıyor:
1- Bu barış karşılığında ne verildi?
2- Türkiye bölünecek mi?
Çok zor, çok çetrefilli, uluslararası aktörlerin etkin rol aldığı bir süreçten geçiyoruz.
Başka bir yazıda Suriye konusunu ele alacağız...
Yorum Gönder