Komşumuz Irak'a bakın, kaç parçaya bölündüğü belli değil. Bağdat'ta Merkezi Hükümet var, Bizimkilerin onur konuğu Barzani, resmen ilan etmedikleri Kürdistan'ı dibimizde kurdu. Türkmenlerin kimin insafına kaldığı belli değil. Sunniler ve Şiiler arasında kanlı kavga sürüp gidiyor.
Irak, 20 Mart 2003'de işgal edilmeden önce, Amerikan ve İngiliz hükümetleri uzun süre, “Saddam'ın elinde, birçok ülkenin güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden kimyasal silahlar var” propagandası yapmıştı.
Oysa “Birleşmiş Milletler Doğrulama ve Teftiş Komisyonu” yetkilileri, Irak'ta yaptıkları incelemelerde, “Kimyasal silahların varlığı konusunda kanıt bulamadıklarını” açıklamışlardı. Ama eli kanlı emperyalistler, Irak'ı işgal etmeye, petrolüne, doğalgazına el koymaya karar vermişlerdi bir kere.
Irak işgal edilirken de bizimkiler yine iktidardaydı. ABD ile birlikte Irak'a girmek için can atıyorlardı. Amma velâkin Türk Silahlı Kuvvetleri, komşuya müdahaleye karşıydı. Meclis'teki oylamada 1 Mart teskeresine hayır oyu çıkınca, bizimkilerin Amerikan ağabeylerinin karşında boyunları büküldü.
Bunun bedelini Türk ordusuna yıllar sonra ödetecek olan Amerikan emperyalistleri, Ergenekon, Balyoz tertiplerini hazırlayıp, mimledikleri generalleri, subayları ve kimi sivilleri zindana gönderdi.
Bizimkiler, Irak'ı işgalinde de, “Iraklılar diktatörden kurtuluyor, demokrasi geliyor” palavraları atıyordu. Şimdi de, diktatör Esad'ın devrilmesi gerektiğini, böylelikle ülkeye demokrasi geleceğini söylüyorlar.
Esad rejiminin kimyasal silah kullandığına dair iddiaların artması, Irak'ta Saddam rejimine yönelik kitle imha silahları var iddialarının tıpatıp aynısı. Oysa kimyasal silahları muhaliflerin kullandığını bizzat Birleşmiş Milletler söylüyor.
Bu gerçek en çok Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nu rahatsız etmiş olacak ki, 8 Mayıs'ta yaptığı açıklamada, ''Muhaliflerin elinde bu tür silahların olmadığına dair elimizde somuta yakın kanıt var'' diyerek, durumu kurtarmaya çalışıyor.
Suriyeli muhaliflere kimyasal silahların Türkiye üzerinden gittiğini herhalde Davutoğlu bizden iyi biliyordur. Washington Post gazetesi, ABD'nin ilk savaş malzemelerini Türkiye üzerinden Suriyeli muhaliflere göndermeye başladığını, 8 milyon dolar değerindeki malzemenin TIR'larla Halep'e taşındığını yazmıştı. Rus yetkililer de, bu malzemelerin içinde kimyasal silahlar olduğu uyarısında bulunmuştu.
Birleşmiş Milletler Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Carla Del Ponte, 5 Mayıs'taki açıklamasında, “Esad güçlerinin kimyasal silah kullandığına dair bir kanıta rastlamadıklarını” belirtti. Del Ponte, “Suriye'deki çatışma kurbanlarının ifadelerine göre, sinir gazı Sarin'i muhalifler kullanıyor” dedi.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Suriye Soruşturma Komisyonu Başkanı Paulo Sergio Pinheiro ise 6 Mayıs'taki açıklamasında, “Suriye'de çatışmanın herhangi bir tarafınca kimyasal silah kullanıldığına dair kesin bir bulguya ulaşmadık” dedi.
NATO Genel Sekreteri Rasmussen de, 7 Mayıs'taki açıklamasında, “Suriye'de kimyasal silah kullanıldığına dair çok güçlü bulgularının olduğunu, fakat kimin kullandığına dair bir şey söyleyemeyeceklerini” belirtti.
NATO ve BM yetkilileri, bunları söylerken, Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, 7 Mayıs'ta Saddam'a uyguladıkları senaryonun aynısını Esad için düşündüklerini ortaya koyan şu açıklamayı yaptı; “Kesin kanıtlara ulaşmaya çalışıyoruz, ancak kimyasal silahı büyük olasılıkla Esad rejiminin kullandığını düşünüyoruz…”
ABD bir yere müdahale ederse, yanında mutlaka askeri ya da siyasi olarak sadık müttefiki İngiltere vardır. Bu durumun en somut örneği Irak'ın işgalidir. Şimdi İngiltere Başbakanı Cameron Suriye için devrede. Cameron "Rejimin, sarin gazı gibi kimyasal silah kullanmaya devam ettiğine dair gittikçe artan bir istihbarat var. Muhalif güçlerin kimyasal silah kullandığı yönündeki iddialar ise yanlış. Bu yönde bir delil yok” diyerek, ABD'nin tamamlayıcı olacaklarının sinyalini veriyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksandr Lukaşeviç ise ABD'nin planını, 7 Mayıs'taki açıklamasıyla ortaya koyuyor; “Suriye'de kimyasal silah kullanıldığı iddialarını, uluslararası toplumun dışarıdan müdahale konusunda hazırlığının işareti olarak görüyoruz…”
Görünen köy kılavuz istemez. ABD ve İngiltere, Irak'tan sonra Suriye'yi de parçalamayı kafaya koymuş. Türkiye'yi de yanlarına alacaklar. Ardından sıra İran'a gelecek.
PKK ile Türkiye'nin bu süreçte çatışmaması ve emperyalistlerin yanında olması için de, Çözüm Süreci denilen dönemi başlattılar. Bunları ayrıntılarıyla aylar önce ilk kez ben yazdım, sizler de okudunuz. Şimdi köşe yazarları kendi düşünceleriymiş gibi satıyorlar.
Sonuç olarak, 10 yıl önce, 2013'te, Birleşmiş Milletler Komisyonu, “Irak'ı inceledik, Saddam'ın Kimyasal Silahı yok” dedi. ABD ve İngiltere, belki de vardır diyerek, Irak'ı işgal edip, parçaladılar. Ama yıllar sonra, “Gerçekten yokmuş” dediler.
Aradan 10 yıl geçti, 2013'te, Birleşmiş Milletler, “Esad kimyasal silah kullanmıyor, muhalifler kullanmış diyor, ABD ve İngiltere ise “Şüphelerimiz var” diye tutturuyor. Merak etmeyin, Suriye'yi de parçalasınlar, yine “Gerçekten yokmuş” derler.
Yorum Gönder