Dün (6.Mayıs.2013) Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın bir hukuk cinayetine kurban edildiklerinin 41. Yıl dönümüydü. 68’lilerin yaptığı törende Dolmabahçe’deydik arkadaşlarımla.
Bu babayiğit gençleri anmamak veya sadece senede bir gün anmak onlara ve uğrunda canlarını verdikleri ideolojilerine ihanettir bence. Deniz Gezmiş"68 kuşağının fedakâr ve yurtsever idealizminin simgesiydi.
Onların yargılandıkları suçlar şunlardı: Kavaklıdere Polis Noktasının kurşunlanması, 11 Ocak 1971'de Türkiye İş Bankası Ankara Emek Şubesi soygunu, ABD askeri tesislerinden, önce bir ABD'li, sonra dört ABD'li er ve çavuşun kaçırılması eylemleriydi..
Bir yaralama, cinayet söz konusu değildi.
Bugün PKK lıların yaptıkları soygunları, uyuşturucu ticaretini ve masum insanları bir şekilde bombalarla öldürmeleri, askeri, polisi kalleşçe sırtlarından vurmaları yanında, üç fidanın o günkü şartlar altında bağımsız Türkiye için eylemler yapmaları suç olmamalıdır. Yine o günkü şartlar altında ABD askeri tesislerinden, önce bir ABD'li, sonra dört ABD'li er ve çavuşu kaçırmaları büyük cesaret ve vatan sevgisinin canlarından daha değerli olduğunun ispatıdır.
Deniz ve arkadaşlarını her anışımda kalbimde derin bir sızı duyarım. Günümüz gençliğinin bazıları ile karşılaştırdığımda, kulaklarında küpeler, vücutlarının çeşitli yerlerinde dövmeler, ellerinde cep telefonları ve giyimleri, kuşamları ile Amerika özentisi içinde olduklarını görüyorum. Vatanı, şu gidişatı umursamadıkları ve güncel yaşadıklarını görmek, inanın insanı kahrediyor.
Kimisi tarikatçı, kimisi dinci olmuş beyinleri adeta yıkanmış. Bunları görünce Atatürk’ün kemiklerinin sızladığını hissediyorum. Bu gençlik nasıl bu hale geldi?
Atatürk Gençlerinin TGB de olduklarını görüyoruz.
TGB adeta bir çığır açmıştır. İçerisinde Atatürk düşüncesinde olan nice partili gençler, sivil toplum örgütlerinden kızlı erkekli gençlerimiz var. Onlarla gurur duyuyoruz. Onlar ABD üssünden asker kaçırmadılar ama askerlerinin kafalarına çuval geçirdiler. Her önemli eylemde bu çocuklarımız başı çekiyorlar ve bugün Türkiye ayağa kalktı ise onların bu cesur yüreklerinden ötürüdür.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını bazı sağ kesimler haydut, soyguncu olarak tanımlarlar çünkü kafaları ancak bu kadar basar ve gerçekler işlerine gelmez.
40 yıl önce sağda solda gençlere bomba patlatıp darbenin yolu açılmak isteniyordu, bugün ise biber gazları bombaları atılıyor, gençler coplanıyorlar. Tek adamla yönetilen iktidar kendinden olmayan, itiraz eden hak arayan herkese aynı yöntemi uygulayarak adeta isyana sürüklemek istemektedir.
Kim bilir iktidar ya çok korkuyor ya da iç savaş çıkartmak istiyor. Öyle anlaşılıyor. Yoksa bu kadar zulüm neden yapılır?
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını kimler idama yolladılar dersek ne yazık ki Milli İrade dedikleri meclisin ve meclisteki sağ partilerin gönderdiklerini görüyoruz.
O yıllarda Sıkıyönetim Mahkemeleri vardı ama aynen bu günkü gibi siyasi iradeye bağlıydı. 26 sanıklı THKO-1 davası 16 Temmuz 1971'de Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi'nde başladı, iki ay 23 gün gibi bir süreçte jet hızıyla 18 kişinin idam kararı çıktı.
Millet Meclisi 11 Mart 1972 günü 53 ret, 6 çekimser, 238 kabul oyuyla Gezmiş, İnan ve Aslan'ın idam kararlarını onadı. Kararlar, 17 Mart 1972 günü de Cumhuriyet Senatosu'ndan geçti.
Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Hasan Korkmazcan, Oğuz Aygün, Necmettin Cevheri, Zeki Çelikel gibi isimlerin başı çektiği "idam oyları" Meclisteki sağ partilerden geldi.
İdama karşı oy kullananlar bağımsız milletvekili Mehmet Ali Aybar ile İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Muammer Erten, Necdet Uğur gibi isimlerin aralarında bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriydi.
Evet, oyu kullananlar “Üçe üç” diye bağıranlar(Menderes, Zorlu, Polatkan.) Menderes’in intikamını almak isteyen sağ kesimdi.
Ne Menderes ve arkadaşları ne de Deniz ve arkadaşları asla idam edilmemeliydiler. İdamı gerçekten hak edenlerin var oldukları bugünkü Türkiye’de bile bu vahşi ceza olmamalıdır.
Bakınız, Deniz’in Avukatı Halit Çelenk’in, yıllar sonra anlattığı insanın tüylerini diken diken edecek ve kahredecek türden.
İri kıyım aslan parçası olan Deniz’e cellat çifte ilmek atmış. Bundan ötürü ölümü sehpada 25 dakika can çekişerek öldürülmüş..(Allah kahretsin)
Üstelik Deniz’in idamı ne vahşettir ki Mahir ve Yusuf’a izlettirilmiş.
Bu nasıl bir kindir, bu nasıl acımasızlık ve vicdandır anlamak mümkün değil. Tüm bunlardan anlıyoruz ki kana kan, dişe diş dercesine intikam alınmış. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçılarımız üç fidanımızı asla unutmayacak ve unutturmayacağız. Deniz’i tanımayanlar, bilmeyenler için babasına yazdığı son mektubu üzüntüyle aktarıyorum. Işıklar içerisinde yatsınlar.
DENİZ GEZMİŞ'İN SON MEKTUBU
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (…) anlayacağını inanıyorum.
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…
Oğlun Deniz Gezmiş--- 6 Mayıs 1972
Merkez Cezaevi
Yorum Gönder