Bundan daha kötüsünün olamayacağı karamsar düşüncelerine, bu
toprakların vicdanlı, namuslu yurtsever insanları zaman zaman kapılmışlardır.
Son kırk küsur yıl boyunca ve özellikle son on yıl içinde ülkenin ve toplumun
geleceğini kuşatan edilgenlik ve olumsuzluk havası iyice yoğunluk kazanmıştır.
Aklı başında insanlar, gittikçe daha sık “Ne oluyoruz, hangi
derin vadilerden hangi uçurumlara yuvarlanıyoruz?” endişelerini dile
getirir olmuşlardır. Günümüz iktidarının, usta bir beceriyle neredeyse tam
kontrol altına aldığı yazılı ve görsel iletişim ortamında ise bilindiği gibi,
her şey yolundadır ve her şey tozpembedir. Ancak, sayıları çok kalabalık olmasa
da temsil ettikleri bilgili, bilinçli ve yurtsever tavır dolayısıyla hâlâ
ağırlığı olan bir toplum kesiminin kuşkular içinde yaşadığı açıkça
gözlenmektedir. Özlemlerine ve vicdanlarının çağrılarına cevap verebilecek basın
yayın organlarının bulunmayışı, bu kesimin dertleşme beklentisini
yoğunlaştırmakta ve hareket alanını daraltmaktadır. Hatta bu güzel insanlar “Melali anlamayan, duyarsız ve kişisel çıkarcı insanlar gittikçe
çoğalıyor ve bizim sayımız gittikçe azalıyor mu?” endişesine kapılır
olmaktadır. Evet, sayımız azalıyor ama bu yazının başlığının da işaret ettiği
gibi henüz kuşkulara yol açacak düzeyde değil. Hâlâ, epeyce bir miktar, ayakta
gibiyiz.
Günümüzdeki tepetaklak ve bodoslama gidişin duyarlı insanları
rahatsız etmemesi ve karamsarlığa yönlendirmemesi elbette olanaksız. Bu
kötümserlik unsurları bizim Cumhuriyet dünyamız yazarları ve okurlarının
yakından bildiği ve “Akil” falan olmayan normal
insanların duyarlılık ortamında kendiliğinden ortaya dökülen aykırılıklardır.
Kısaca hatırlayalım.
Köyler kentlere inmekte
Ülke nüfusundaki kontrolsüz hareketlilik ve sosyal iktidarlarca,
özellikle son dönemlerde yoğun biçimde körüklenmiş oynaşmalar epeyce bir
edilgenliğin ve aykırılığın kaynağında yer almaktadır. Demografik yapı ve
toplumsal alışkanlıklar süratle ve kökleri sarsılarak yerinden oynamaktadır,
köyler kentlere inmektedir; kentler kendi içinde sıkışmakta, çevrelere
alabildiğine düzensiz ve disiplinsiz bir taşmayla doğanın bahşettiği dengeleri
yok etmektedirler. Yeşilliklerin ve ağaçların yerine binalar gelmektedir. Bir
zamanların sızılı ve dikenli oluşumu gözüyle bakılan gecekondular azalırken
büyük ve orta boy kentler civarında siteler türemektedir. İlkel bir vahşeti
yansıtırcasına birbirinden çirkin konut, işyeri ve alışveriş merkezi yapıları
ortaya çıkmaktadır. Kentlerin yeni sakinleri de tüketime teslim edilmiş bir son
dönem siyasal iktidarının da büyük gayretiyle toplumun arayışları içinde önde
gelen bir otomobil sahipliği duygusu hızla ve hırsla ortalıkta dolaşmaktadır.
Kentsel sağlık ve ulaşım altyapıları giderek yetersiz kalmaktadır. Bu arada
ülkedeki okul sayısı yakınlarda inşa edilen toplam cami sayısının gerisinde
kalsa da bir artış düzeni göstermektedir. Düz okuma bilen insan sayısı artarken
okuryazar tanımındaki algılaması yüksekçe yurttaş sayısı hem toplamda hem de
oransal olarak hızla azalmaktadır. Bunların yanı sıra toplum ve devlet yönetimi
yetersizliğinden ve basiretsizliğinden kaynaklanan dış politika dengesizlikleri
ve aykırılıkları da üstüne tüy dikmektedir.
Yandaş kesimler kollanıyor
Bunlarla birlikte, net ve saydam olmayan bir uluslararası desteğin
de sağlamış olduğu bir garip ekonomik hareketlilik gözlenmektedir. Siyasal
iktidarın mutlak kontrolündeki yazılı ve görsel yayın organları da bu duruma,
sabah akşam alkış tutmaktadır. Ancak, toplam ulusal gelirin dağılımındaki
adaletsizlik ve büyük dengesizlik, bu görüntüsel canlılığın köklerini çok
tartışmalı hale getirmektedir. Ekonominin kamu bacağını ilgilendiren
parçalarındaki denetimsizlik ve yandaş kesimlerin çıkarlarını kollama gayretinin
yarattığı kaçaklar ekonomik gelişmenin sağlığı yolunda elbette insanların
kafalarını karıştırıcı belirsizlikler yaratmaktadır.
Yandaş medya yalakalığı dış politikadaki basiretsizliğin ve
kişiliksizliğin örtülmesine de yardımcı olmaktadır. Cumhuriyet ruhunun ve
idealinin en güçlü dayanağını oluşturan ulusal bağımsızlık ilkesinden gittikçe
uzaklaşılmakta olduğu derin üzüntüyle izlenmektedir.
Yeni tayin kuralları
Bunun yanı sıra kamu hizmetlerinde yetkin ve uzman olmanın yerine
yandaş olmanın belirlediği yeni tayin kuralları yaygınlaşmaktadır. Bu yandaşlık
ayrımcılığı etnik kaynak ve inanç dünyası farklılığı yaratacak biçimde
huzursuzluk yaratan önemli bir unsur olarak kendini göstermektedir. Adına
“çözüm” denen yapay ve kandırıcı düzenlemelerle toplumsal dengeleşmenin vicdani
ve akılcı bir yolunun bulunabilmesi zor gözükmektedir. Son birkaç aylık dönemde,
bu alanda, yaratılmış belirsizlikler ve kuşku verici saydamsızlıklar geleceğe
dönük iyimserlikleri besleme şansını iyice azaltmaktadır. O dünyadaki yurtsever
güzel insanların sayısının azaldığını onlara düşündürtebilmektedir. Ama,
yukarıda da dile getirildiği gibi, durum ilk bakışta gözüktüğü kadar umarsız
değildir. Çok gerilerde kalmadı. O güzel insanların dünyasına umut ışıkları
serpiştiren bir Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) olayı yaşandı. Birilerinin
deyişiyle birkaç çapulcunun başlattığı ama sonrasında öğrencisi, öğreticisi ve
çalışanlarıyla birlikte on bine yakın insanın bir araya gelerek yaşanmış ve
siyasal iktidarca kamuoyuna çok çarpıtılarak yansıtılmış bir sosyal oluşuma
sahip çıkma ve karşı tarafların vicdansızlık tavrına protesto olarak bir toplu
ses verme gayretleri çok anlamlıydı. ODTÜ gibi çok seçkin bir kurumda yaratılmış
bulunan bu yüksek sesli protesto davranışının bile ülkedeki güzel insanlar
sayısının çok azalmadığını gösteren bir sosyopolitik oluşum olarak
hatırlanmasında yarar vardır. Bu satırların yazarının uzun yıllar hocalık,
değişik dönemlerdeki akademik yöneticilik deneyimleriyle yakından tanıdığı ve
duygusal yoğunlukla bağlı olduğu bu kurumun böyle umut verici bir davranış
sergileme mekânı oluşturması toplumsal ölçekte özel anlam taşımıştır. Siyasal
yöneticileri çok rahatsız ettiği için, kontrollerindeki medya tarafından çok
çabuk geçiştirilen ince zekâ ürünü bir espriyle ifade edilmiş bir protesto
sloganı da hatırlanmalıdır: “ODTÜ’ye 3500 polisle değil 500
puanla girilir.” ODTÜ dahil bilim, teknik ve tıp alanlarında eğitsel
toplum hizmeti veren üstün kurumlarla küçük didişme ortamları yaratılmasını
tahrik etmek yerine, onların bu ülkedeki varlığından gurur ve kıvanç duyulması
gerektiği açıktır.
Umut kırıcı ve kuşku yaratıcı bir yığın edilgenlik içinde
yaşanmakta olduğu bir gerçektir. Ama, umarsızlığa düşülmesi lüksüne hiç sahip
değiliz. Sayısı bir miktar azalmış gibi gözükse de ülkenin ve toplumun güzel
insanlarının dayanışmalı bir zindelik içinde ve dimdik durma zamanıdır. Böylece
biline.
Yorum Gönder