AKP’nin on yıllık iktidarı, Türkiye’yi çok sistematik, gayet metodik bir dönüştürme yaklaşımı sergiliyor:
Bir eyleme geçileceği zaman önce kamuoyu, medya aracılığıyla hazırlanıyor…
Sadece toplantılar, seminerler, nutuklar, demeçler, söyleşiler, haberler değil, köşe yazıları, televizyon programları ve yorumları da bu hazırlık için kullanılıyor .
Daha sonra yasal ve bürokratik düzenlemeler yapılıyor…
Meclis’teki çoğunluk kullanılarak hemen ilgili konuda bir yasa önerisi hazırlanıyor, gerektiğinde “kanun hükmünde kararname” çıkarılıyor veya “torba yasalara” belli maddeler ekleniyor….
Bürokrasi, bu işe uygun atamalarla, çıkarılan yeni tüzük ve yönetmeliklerle hazırlanıyor…
En sonunda da düğmeye basılıp uygulamaya geçiliyor.
Böylece gerçekten müthiş bir planlama ve uygulama orkestrasyonu ortaya çıkıyor.
***
On yıl boyunca, siyaset, bürokrasi, medya, eğitim, ekonomi ve diğer alanlar bu orkestrasyonla yeniden yapılandırıldı…
Her yeniden yapılandırma adımı, kendinden sonraki adımlara hazırlık olarak kullanıldı…
Ve her adımdan sonra yeni adımlar atıldı.
***
Öyle anlaşılıyor ki üçüncü seçim zaferini kazanıp yüzde elli oy aldıktan sonra, şimdi sıra Milli Eğitim’de yeni atılımlara, yeni adımlara geldi.
Ne de olsa eğitim, yeni vatandaş, yeni seçmen üretmenin en etkili yolu!
Milli Eğitim bürokrasisi yeniden düzenlendi…
Yeni müfredat programları yapıldı…
Yeni yönetmelikler, tüzükler hazırlandı…
Yeni kitaplar yazıldı ve bunlar bedava dağıtıldı…
Okullarda milli bayramların kutlanması bile zapturapt altına alındı…
Elbette bu arada müdürler, müfettişler, öğretmenler de ihmal edilmedi.
Derken Türkiye birdenbire, Milli Eğitimle ilgili önemli olaylara, konuşmalara, açılımlara, projelere tanık olmaya başladı.
Hemen hemen hepsi eşzamanlı olarak ortaya çıkan olayları şöyle özetlemek olanaklı:
Başbakan Erdoğan “Dindar gençlik yetiştireceğiz” dedi.
Gelen tepkiler üzerine, “Tinerci gençlik mi yetiştirelim” diye sözlerinin arkasında durdu.
Bununla yetinmedi, Necip Fazıl’ın “Gençliğe Hitabe” adlı eserinden alıntı yaparak “Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum” dedi.
Bu konuşmadaki “kininin” sözcüğü çok tepki çekti…
Anadolu Ajansı, bazı büyük gazeteler ve yandaş medya bu sözcüğü görmezden geldi…
Ama bu nefret söylemine ilişkin tartışma durulmadı, büyüyerek devam ediyor.
Tam bu arada Milli Eğitim Bakanlığı iki projeyle birden ortaya çıktı:
Eğitimde teknolojik gelişmeleri kullanmaya yönelik “elektronik tablet” projesi…
Ve daha önemlisi, zorunlu eğitimi, görünüşte 12 yıla çıkaran ama çocukların dört yıllık ilk eğitimden sonra evlerine kapatılmasına, çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasına, kızların gelin edilmesine olanak veren 4+4+4 projesi.
Bu projelerin amaçlarını Başbakan’ın son konuşmalarında görebilirsiniz!
Yorum Gönder