Bakalım bizim genel başkan ne söyleyecek
diye merakla, biraz da umutla bekledim. Diyarbakır olayından sonra esip
gürleyeceğini, başbakana haddini bildireceğini sandım.
Olanlar karşısında memleket ayağa
kalkarak bu iktidarı durdurma çarelerini konuşmaya başlamış, haliyle Ana
muhalefet Partisi CHP den de sert muhalefet beklentisi içine girmişti.
Nihayet zaman geçti ve Sn.Kılıçdaroğlu
kürsüye çıktı.
Dershanelerin kapatılmasına değinerek;
"Oturmuş karar vermiş beyefendi
'dershaneler kapanacak'. Kimsin sen? Sen ülkenin kralı değilsin, bu ülke
sahipsiz değil. Diyerek başladı 4+4+4 sistemini getirdiler.” Dedi.
300 binin üzerinde öğretmenin atama
beklediğini, AKP döneminde 1 trilyon 600 milyar dolar para harcandığından uzun
uzun söz etti. Dershanelerin kapatılmak istenmesini eleştirdi durdu. (Bence
4+4+4+için önce bu projeye destek çıkan parti içindeki vekilleri
eleştirmeliydi.)
Sonra Ahmet Kaya’yı anlatmaya başladı ki
resmen beni baydı.
“Erdoğan
Ahmet Kaya'yı istismar etti. Diyarbakır'da 'Ahmet Kaya bugün yaşasaydı o da
aramızda olurdu' diyor. Ben söyleyeyim Ahmet Kaya bugün yaşasaydı Gezi eylemcilerinin
yanında olurdu ve hapisteydi.” Dedi.
Bence, Ahmet Kaya yaşasaydı başbakanın yanında
olurdu.(Bu konuyu fazla deşmek istemiyorum. Ahmet Kaya’yı dinler miydim, hayır,
mecbur kalmadıkça dinlemezdim. İdeolojisi bana uymayan bir sanatçıydı. Allah
rahmet eylesin iyi bir müzisyen çok iyi bir sesti. Şarkılarında bahsettiği
dağlar nedense bana hep şehitlerimizi hatırlatırdı.. Onun yerine Edip Akbayram,
Fatih Kısaparmak ve Barış Manço’yu tercih ederdim.)
Kılıçdaroğlu sonra Şiwan Perver'in önemli
bir sanatçı olduğunu vurguladı ama başbakana olduğu gibi ona da çattı. Uludere'de öldürülen 34 yurttaşımızın
hesabı verilmeden, onu hesabı sorulmadan, sanki hangi yüzle Recep Tayyip
Erdoğan'a övgüler düzüyorsun? Kanlar dahi kurumadı. Dedi.
Bu
vatan için canlarını veren binlerce genç fidanımızı hiç anmadı bile.
Varsa
yoksa hep Uludere.
Sıra Nusaybin'deki duvara gelince
Sarıgül’e arka çıkarcasına “Orada yakılan ağıtların sorumlusu sensin" dedi
başbakana.
Barzani'yi bir dönem Kuzey Irak'ta
PKK'nın hamisi olarak suçladığını kabile
reisiyle görüşmem' dediğini hatırlattı.
Kılıçdaroğlu sözleri uzattıkça uzatıyor
ama benim beklediğim konulara bir türlü değinmiyordu.
Bu sefer vakit geçmesin diye gözlerim
saati takip etmeye başladı.
Ha şimdi konuşacak, ha birazdan
konuşacak, beklerken açıkçası çileden çıkmaya başladım.
Cezaevlerine konuyu getirdiğinde;
Cezaevleri boşaltılacak diyor, tıka basa
dolduran kim? Ahmet Kaya'nın Hoşça kal gözüm' diye şarkısını 'Hoşça kal çözüm'
diye okuyor. Kafasının arkasındaki budur. “dedi.
Kısaca bildiğimiz sözleri tekrarlayıp
durdu. Barış istiyorsan valin halka küfür etmeyecek demesi ve barış sözünü bu
kadar hafife alması beni çileden çıkartmaya yetti de arttı bile.
Bizim bildiğimiz barış iki ülkenin savaş
halinde yapılan mütarekedir.
Velhasıl genel başkan ne Türkiye’nin
bölünmesine ne de başbakanın Diyarbakır’da Barzani’yi devlet töreni gibi
törenle karşılamasına, Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz demesine hiç değinmedi.
Memleket elden gidiyor ve ana muhalefet
lideri bunu başka konularla geçiştiriyor.
Anlamadığım nokta sözleri sık sık
alkışlarla kesiliyor ve Adana’dan gelen bir gurup “Adana seninle gurur duyuyor”
sloganı atıyor.(!)
Bugün
CHP Genel Başkanı ne yazık ki CHP’yi temsil edemedi. CHP nereye gidiyor derken
şimdi Sayın Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor diye soruyorum. Mensubu bulunduğum
partimin ilkelerinden tamamıyla vaz geçmiş olduğunu görmek ve bunu anlamak,
beni inanın yıktı adeta. Gerçek CHP yok oluyor, Yeni CHP onu katlediyor.
Yazık, çok yazık oldu partime ve içim kan
ağlıyor.
Söylenenler doğruymuş meğer!
Saygılarımla
TC.Tünay Süer
20.Kasım.2013
Yorum Gönder