Lord Kitchener 1. Dünya Savaşı’na Osmanlılar girince “Türkiye’yi yok edene kadar savaşacağız“ demişti. İstanbul fethedildiği zaman bu gerçekleşti. Yunanlılar bunu tamamlamak amacı ile İzmir’e çıktı. İtalyan, Fransız ve İngilizler Irak, Suriye ve Akdeniz kıyılarını işgal etti. Eğer Rus Devrimi olmasaydı doğudaki sonuç da lehimize olmayabilirdi. Sevr ise işlevini yitirmiş ilkel bir saltanat rejimini sürdürmek için Vahdettin hükümetinin ana vatanın doğranmasına, tam bir teslimiyetle, evet demesidir. Bugün Sultan Vahdettin denilen zavallıyı yüceltenler onun gibi mi düşünüyorlar acaba?
(Ulusal tarih yazarı büyük vatansever Turgut Özakman’a selam olsun!)
Eğer Sevr kabul edilse ve Kurtuluş Savaşı olmasaydı bugün yüzde 99’u Müslüman dedikleri halkın en az yüzde 50’si Hıristiyan devletlerin idaresinde olacaktı ve bugün hükümetleri deviren ya da işbaşına geçiren halk yerine padişah kulu köylü bir halk olacaktı.
Bu alternatifi tartışan bir bağnaz gördünüz mü? Bugün 75-80 milyonluk ve yüzde 70’i kentlerde yaşayan Türkiye, Kurtuluş Savaşı, halkçı ve ulusal bir devlet olarak bu statüye erişmiştir. Sonuna kadar Sevr’i kabul ettiğini yineleyen Sultan müsveddesi Mehmet Vahdettin, ne bir Fatih, ne bir 3. Selim, ne bir 3. Ahmet, ne bir 2. Abdülhamit değidir. Sinop ya da Kastamonu’da sultanlık sürmeyi hayal eden, dizleri çözülmüş bir zavallıdır. Vahdettin için İstanbul, Bursa, Edirne, Diyarı Bakır, Trabzon, Urfa, Adana, padişahlık kadar önemli değildi. İntihar etseydi daha doğru bir iş yapmış olurdu.
Kurtuluş Savaşı süresince bu adamın söyledikleri imparatorluğun hangi ellerde yok olduğunu gösteren ilginç ihanet belgeleridir. Bu sözler Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’na karşı söylenmiş olsa da aslında bütün bir Osmanlı geçmişine karşı küfürdür. Fatih’in, bir Feth’i Mubin’le ele geçirdiği başkent İstanbul, kâfirlere Sultan’ın damgasıyla teslim edilecekti. Neden? Osmanlı saltanatı (ne saltanatıysa?) sürsün diye.
Osmanlı sultanı denilen bu adam Damat Ferit aracılığıyla 30 Mart 1919’da İngiliz yüksek komiseri Amiral Thorpe’a Osmanlı ülkesinin 15 yıl süre ile İngiliz sömürgesi olmasını önermişti. Bugün Türkiye’de bunu aklına getiren bir vatandaş olabilir mi? Vahdettin iflas etmiş bir irade ile “bizi ancak İngiltere’nin lutfu kurtarabilir” diyen bir zavallıydı.
ANKARA’DA SÖMÜRGE OLMAK İSTEYENLER
Fakat bu iflas sadece onun ve çevresinin hastalığı değildi. Ankara’da toplanmış olanlar arasında olan bazıları için bu sömürge isteği bir çözüm olarak görülüyordu. Vahdettin en son İngiltere’ye gönderdiği Tevfik Paşa’ya, Lord Curzon’a verilmesi için şu önerileri sunuyordu: İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü İngilizlere bırakılması ve hatta İstanbul Boğazı çevresindeki toprakların onlara verilebileceği.
Emperyalist İngiltere’ye İslam halifeliğinin kurtarıcısı ve hamisi rolünü öneriyordu. Herhalde dünya tarihinde kendi kürkünü kurtarmak için bu kadar aşağılayıcı bir tavizi hiçbir devlet adamı düşünmemiştir. İngiliz hükümeti için bir alay konusu olan Osmanlı padişahı ülke topraklarını İngilizlere rüşvet olarak verip postunu kur tarmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Oysa İngiliz hükümeti ve Lloyd George için sorun, İstanbul’da her şeyi hatta kimsenin akına gelmeyenleri bile öneren Vahdettin değil, her şeye direnen Ankara idi.
Sevr bağlamında onu imzalayan İstanbul hükümeti ile konuşmaya bile yanaşmayan Ankara hükümeti arasında yapılabilecek bir karşılaştırma yoktur. Bugünün 7580 milyonluk Türkiyesi’ne, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile ulaştık. Bunu tartışmak anlamsızdır. Bunu tartışabilen de fazla saf olmalı. Fakat bu dramatik soysuzluğu hazmeden adamlar olduğu söyleniyor. Bunu anlamak benim bilgi ve yeteneğimi aşıyor.
Bugün Türkiye’de Güney Anadolu’yu, İzmir’i, İstanbul’u feda edecek kimse tasavvur edilebilir mi? Var mı? Osmanlı’nın nereye kadar alçaldığını anlatmak için daha aşağılatıcı bir süreç hayal edilemez. Fakat Kurtuluş Savaşı’na karşı söz söyleyenleri bu bağlamda anlamak olasıdır.
20. YÜZYILIN EN BÜLÜK ULUSAL DESTANI
İstanbul’da padişahın etrafındaki ufak tefek adamların tutumları Anadolu direnişi ve onu tamamlamayan devrimlerin 20. yy’ın en büyük ulusal destanı olduğu gerçeğine bir çizgi bile çizemez. Bu destanda Türk ulusunun fedakârlığına, cesaretine ve yaşamını feda etmekteki büyük inanç gücüne inanmayan dünyadan habersiz biridir. Mustafa Kemal’in her zaman bilge bir alçakgönüllülükle söylediği gibi “kurtuluş bütün ulusundur!”
O dönemde Lloyd George ve Winston Churchill’in sözcülüğünü yaptıkları İngiliz politikası emperyalist egemenlik tekniğinin alçak bir uygulamasıdır. Lloyd George, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında kullanamayacağı İngiliz
ordusu yerine, Megalo Idea hayaline kapılan Yunanlıları araç ve kurban olarak kullanmıştır. Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusu böylece İngiliz hükümetine maddi destek de sağlamaktaydı. Bu süreç boyunca Churchill başbakanının destekçisi olmuştu. Lloyd George’a göre Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı Yunanistan’dı. Bu topraklar Türklere bırakılamazdı.
Lloyd George Güney Anadolu işgal edildiği zaman, “Türkiye için üzülecek değiliz” demişti. Kesin bir Türk ve İslam düşmanı idi. İngilizler Yunan ordusunun yenilgisini bir İngiliz yenilgisi olarak kabul etmiştir. Churchill, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da Marmara’nın kuzey kıyılarına Türklerin geçmesine izin verilemeyeceğini söylüyordu. O sıralarda Yunan ordusu için dua edilmesini isteyen Ali Rüştü gibi sapık mollalar da ortaya çıkmıştır.
KUZUM KEMAL SEN DELİ MİSİN?
İstanbul’daki saz faslının birkaç çalgıcısı vardır. Bunların başında gelen Refik Halit (İyi bir yazar olduğunu unutmamak kaydıyla.) Ankara’nın hiç başarılı olamayacağını düşünerek “Kuzum Mustafa sen deli misin?” der. Kuşkusuz bu aptalca bir yargıdır. Savaşı bütün ulus yapıyordu. Mustafa Kemal sadece liderdi. Ali Kemal de Asya’da hiçbir devletin İngilizlerle başa çıkamayacağına inanır ve yazılarında müttefiklere itaat etmek gerektiğini yazar.
Milliyetçilere yabancıların yanında boyuna hakaret eden ve sonunda onları Bolşevik yapan Vahdettin, bütün Osmanlı geçmişine ve Türk halkına ihanet eden bir adamdır. Bunun gibi birinin yetişmesini ne kadar yozlaşmış olursa olsun Osmanlı sülalesine mal etmekten çok, Vahdettin’in kendisine bağlamak daha doğru olur.
Anadolu da on binlerce postalsız asker ve köylü kadın savaş alanında can verir, Yunanlılar sayısız Türk kent ve köyünü yakarken tek endişesi kendi tahtı olan böyle bir hükümdar bulmak zordur.
Böyle bir yöneticiyi Türkiye bir daha görmeyecek!
Bunu da Osmanlıyı sayıklayanlar düşünsün!
Doğan Kuban
Yorum Gönder