Silivri cezaevindeki açık görüş salonunda, bu
kez iki akademisyenle buluşmayı bekliyorduk. Yıllarca üniversite
salonlarında, dersliklerde, rektörlük binalarında dinlediğimiz bilim
insanları Prof.Dr.Kemal Alemdaroğlu ile Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nu
ziyarete gitmiştik.
Basın Konseyi olarak medya yazar çizerlerinin yanısıra, bilim dünyasının Silivri'de özgürleşmeyi bekleyen akademisyenleriyle de "Açık Görüş"te konuşmaktı
amacımız. Uzun zamandır duruşmalardaki savunmalarında dinlediğimiz
hocaları, 5 Ağustos karar duruşmasından buyana ilk kez görecektik.
Silivri 1 No'lu cezaevindeki daracık salona ilk İstanbul
Üniversitesi eski Rektörü Prof.Kemal Alemdaroğlu geldi. Spor giyimi
içinde koşar adım içeri girdi. Saçları biraz uzamış, daha da aklaşmıştı .
''Hocam nasılsınız?'' diye söze başladık. Yılların tıp hocası gülerek yanıt verdi:
''Nasıl olacağız, İnanılır gibi değil. Bir sözle içeri aldılar,
çıkmak mümkün değil. Böyle bir adaleti nasıl kabul edebiliriz ki?''
73 yaşının tüm izlerini üzerinde taşıyan, yıllarca genel cerrah
olarak her yaştaki herkese sağlık dağıtan Alemdaroğlu'na, şimdi terör
suçundan hüküm giydirilmişti.
Cezaevindeki yaşamını özetlerken, acı acı gülüyor, ''Akıl alır gibi değil.'' diye konuşuyordu:
''Bunu kabul etmemiz imkansız. Hukuk devleti anlayışı ile
yaşadıklarımızı bağdaştırmanız mümkün değil. Ben neden buradayım,
anlayan var mı? Türbana özgürlük diye mücadele başlattılar. Sonuç
ortada. Türban idiyse mesele, lafı bile kalmadı artık. Türban diye bir
engel de yok.. Peki biz niye hala buradayız, ne zaman bitecek bu kin,
nefret.?''
Ağustos duruşmasında 15 yıl 8 ay ceza almıştı. 73 yaşındaydı.
Neredeyse 90 yaşına kadar Silivri zindanına mahkum edilmişti. Bunu
kabullenmesi kuşkusuz olanaksızdı.
Teröre, olaylara, demokratik olmayan hiçbir girişime karışmadığını,
sadece bilimadamı olarak ülkeye hizmet ettiğini vurgularken, ''Geldiğimiz
noktada bize terörist damgasını vurdular. Bunu nasıl kabul edebiliriz,
Bu nasıl bir linçtir, bu nasıl insan hakları inancıdır, bu nasıl Allah
korkusu, insan sevgisidir.''
Ayda 3 kapalı, bir kez de açık görüş hakkı olduğunu, ailesinin
yanısıra üniversiteden arkadaşlarının ziyaretleriyle günleri geçirdiğini
anlatırken, şöyle konuşuyordu:
''İki katlı hücrenin alt katında kalıyorum. Emekli jandarma albayı
Atilla Uğur ve Deniz Kuvvetlerinden Ataman Yıldırım ile kalıyorum.
Hepimizi Ergenekon kazanının içine attılar. Çıkmak da mümkün değil. En
mağdur olanlarsa, muvazzaf askerler. Onların maaşları da yarıya
indiriliyor. Aileler de aynı cezayı dışarda çekmek zorundalar. Bunca
zulumun hesabı nasıl verilecek?''
'BİZİ ÖLÜMÜNE MAHKUM ETTİLER.''
Alemdaroğlu'ndan sonra, Malatya İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof.dr. Fatih Hilmioğlu da ''Burada ölümüne tutsak edildik.'' diye başladı konuşmasına.
Nicedir sağlığı iyi değildi. Açık görüş salonuna geldiğinde, elleri buz gibiydi.
''Hocam, aşağısı çok soğuk galiba, üşümüşsünüz'' dedim. ''Hayır soğuk değil'' diye yanıtladı.
Basın Konseyi Yüksek Kurul üyelerinin karşısındaki beyaz plastik
sandalyeye oturup konuşmaya başladığındaysa, yüzü gözü ter içinde kaldı.
Çok solgun yüzü, sağlıksız olduğunun bir işaretiydi.
''Tek suçumuz muhalif olmaktı. Ve bizi bu kuyuya attılar. Ölüme mahkum ettiler.'' diye söze başladığında, ona ne söylenebilirdi ki..
Prof.Hilmioğlu, durmaksızın anlatıyor, aldığı notlar ışığında
konuşuyordu. Kısacık zamanı iyi kullanma gayretiyle, isyan cümlelerini
peş peşe sıralıyordu.
''Avrupa İnsan Hakları teşkilatından profesörler, Nobel ödüllü
bilim adamları, akademisyenler kalkıp Silivri'ye geliyorlar, saatlerce
bizi dinliyorlar, rapor hazırlıyorlar. Atatürkçü düşüncenin artık suç
görüldüğünü onlar da kabul ediyorlar. Yabancılar bizlere Türkiye'deki
meslekdaşlarımızdan daha çok sahip çıkıyor. Bu benim çok ağrıma
gidiyor.''
'BİZ KİMSEYİ ÖLDÜRMEDİK.''
Konuştukça daha çok terliyor, gözpınarları doluyordu:
''Hiçbir zaman şiddete başvurmadık. Kimseyi öldürmedik, ateş
etmedik. Sadece muhalif olmak suçuyla yargılandım. Kesinlikle
söylüyorum: Adaletli şekilde yargılama olmadı. Düzgün yargılama
gerçekleşmedi. Tek suçum, laikliğin, demokrasilerin olmazsa olmazıdır
dememizdi. Laikliği savunduk, karşı görüşlere muhalif olduk ve cezamız
tutsaklık oldu. Bunun neresi demokrasi ve adalet?
İnsan hayatını hiçe sayarak ölümüne yargılamaya, gerçek
hukukçuların, akademisyenlerin, siyasilerin sessiz kalmalarını kabul
etmek olanaksız.''
0 hapisteyken, geçtiğimiz yıl oğlu da bir trafik kazasında yitip
gitmişti. Hücresinde kahrolmuş, kanser illetiyle boğuşurken sağlığı daha
da bozulmuştu.:
''İnsanın en önemli hakkı yaşam hakkıdır. Ve bizleri burada
ölümüne mahkum ettiler. Hükümet hayali terör örgütü yarattı. Dış güçler
de bir süre onlara destek verdi. Korkarım, yeni El-Türkiye'ler olacak.
Bizi buraya mahkum ederken iki iddia ortaya atılmıştı. 2003-2004'de
askeri darbe iddiası. 2003'de Anıt kabir'e yürüyen öğretim üyelerinin,
YÖK yasa tasarısını protesto amacıyla yürüdüklerini bu 10 yıl içinde
herkese unutturdular, askeri darbe işine soktular. Yürüyüşler ve
Cumhuriyet mitingleriyle, panellerle mi hükümet devrilecekti? Biz
eğitimdeki sıkıntıları söylerken onlar darbe hazırlığı dediler. Her
kuruma derdimizi anlatıyorduk. Bir kez de Genel Kurmay ziyaretimizde
de YÖK tasarısı ile ilgili konuştuk. Devlet kurumlarından bu kadar
korkmak niye? Yaklaşık 5 yıldır Silivri zindanındayım.Burası bir
insanlık trajedisine dönüştü.Ne hastaya, ne yaşlıya ne gepegence dönüp
bakan var..90 yıllık tarihimizde böylesine nefret dolu bir dönem hiç
yaşanmadı.Hepimiz hergün ölüyoruz.Sözde Ergenekon terör örgütü
üyesiymişiz.Meclis'i engellemişiz.Hukuka aykırı çalışmışız. Ben,
tutuklandıktan 1.5 yıl sonra savunmamı yapabildim. Bu mu hukuk, adalet? 3
yıl sonra mütalaam hazırlandı. Bu mudur özlenen hukuk? Birinci
iddianamenin hiçbir yerinde ismim bile geçmedi. Tanık ifadelerinde de
iddia edilen suçu işlemediğim ortadaydı. Berattımı defalarca istedim:
Sonuç 23 yıl.''
İki akademisyenin de Silivri zindanında daha fazla yaşayacak
güçlerinin olmadığı belliydi. Süremizin sonunda, her ikisinin de
hücrelerine dönüşlerini izlemek bile istemedik. Koşarcasına Silivri'yi
terkettik..
Pınar Türenç
Odatv.com
Yorum Gönder