Tarih, 16 Kasım 2013... Yer, Diyarbakır... Başbakan yine sahnede. Yanında üç
bavul altınla gelen Barzani, Türkiye’yi katil ilan etmiş bir türkücü,
bir türkücü daha, yan tarafta bir süre önce özgül ağırlığını açıklamış
olmaktan biraz mahcup Arınç… Ağlamalarla başlayan gösteri arasında
TC’nin Başbakanı devletinin içindeki başka bir devleti işaret ediyor. Ve
bunu boşuna yapmıyor.
Üst üste yapılacak üç seçimin öncesinde, milliyetçi/muhafazakâr tabanı
ile övünen ve sıklıkla yaptırdığı anketlerle tabanının tepkilerini
öngörerek politikalarını buna göre belirlediği söylenen bir siyasal
yapının bu gösterisi ciddi bir tetkike muhtaçtır. Birkaç yıl önce “postal yalayıcısı”
dedikleri Barzani’yi, neden türkücüler eşliğinde ağırladıkları,
Başbakan ve ekibinin özellikle açılım politikalarına karşı tabanının
tepkilerini “ehlileştirme” süreçleri dikkatlice irdelenmelidir. Zira bu
denli seri manevralar sadece Ortadoğu siyasetine ayak uydurmayıdeğil
daha üst boyutta küresel dış dinamiklere hizmet aşkını da ortaya
koymaktadır. Darwin’i en çok eleştirenlerin, uyguladıkları politikalarla
onun en iyi takipçileri olduklarını göstermeleri ise ayrı bir ironidir.
Yıllar önce, Zapsu’nun Washington’da dile getirmiş olduğu temenniyi
bu kez Barzani’nin Diyarbakır meydanından, o kadar açık olmasa da hal ve
tavrıyla dile getirmesi akıllara Nakşibendi kardeşliğini getirmektedir.
Zira Zapsu da Barzani gibi Nakşibendi geleneğinden gelmektedir.
AKP’YE OY VEREN KÜRT OYLARININ DAĞILMAYIP, KİLİTLENMESİ DE AMAÇLANIYOR
Hükümetin Suriye’de, dış işleri bürokrasisini dışlayarak oluşturduğu
projenin çökmesi ve Batılı müttefiklerini kızdıran hataların ardından bu
gösterinin yapılması anlamlıdır. El Nusra ve türevlerine silah ve
lojistik yardımı yapıldığına ilişkin, Batı basınında son dönemlerde yer
alan yaygın kanaat ve iddialar, TSK tarafından söz konusu gruplara
yönelik açılan topçu ateşi haberleri, birden yakalanıveren cephane
dolusu TIRlar hükümetin Suriye politikasında çöküşün ifadesidir. Suriye
özeli ve Ortadoğu genelinde irtifa kaybeden hükümet buralara ilişkin
politikasını oluştururken içinde bulunduğu cehalet ve öngörüsüzlüğüne,
batağa saplanan politikalarına çıkış arama çabasındaki şaşkınlık, telaş
ve korkuyu eklemiştir. Bu
yüzdendir ki itirazlara aldırmadan üçüncü köprünün adını Yavuz Sultan
Selim koyarak Şam seferine çıkma hevesinde olanlar, Batı’ya Suriye’ye
saldırmaya ikna turları düzenleyenler, kendini Sünni dünyanın öncü
mücahidi ilan edenler, bu kez birden bire bir U dönüşü ile kendilerini
alelacele Necef’e, Kerbela’ya atıvermiş, torunlarına Ali ismini
koyuvermişlerdir. ABD, Batı ve de İsrail’in kıymetlisi Barzani’nin
devlet başkanı gibi hem de Diyarbakır’da, hem de peşmerge giysileri ile
sazlı sözlü ağırlanması da bundandır. Birilerinin teveccühünü yeniden
kazanıp ilişkileri restore etmeye yönelik hevesli bir çabadır. Bu arada
AKP’ye oy veren Kürt oylarının dağılmayıp, kilitlenmesi de
amaçlanmaktadır.
Yoksa, Öcalan’a Türkiye’deki
takipçilerinden daha sadakatle bağlı Suriye Kürt yapılanmasına karşı
Barzani’nin takınmış olduğu tavır bilinirken, Salih Müslim’e Kuzey Irak
üzerinden Suriye’den çıkış izni verilmemişken Barzani’nin kalkıp Öcalan
destekli açılıma destek vermek için geldiğini söylemek de neyin nesidir?
Bu ağırlamaya muhtemelen Barzani de şaşmış kalmıştır. Kuzey
Suriye’de öngördüğü sonucu alamayıp, hemşehrileri ile arası bozulup,
Akdeniz’e ulaşma umudunu kaybedince Türkiye gibi bölgeninKürt nüfusu
barındıran bir ülkesinin desteğini alarak yeniden topa girmek, böylece
Öcalan’ı da “gıcık” etmek muhtemelen onu fazlasıyla mutlu etmiştir.
Kısacası iki Suriye mağlubu ve gazisinin, kendileri açısından itibar
kaybettikleri farklı kesimlere birbirleri üzerinden mesaj verme
yarışması gibiydi Diyarbakır sahnesi. Başbakan sadakatle bağlı olduğu
güçlere “deliğe süpürmeyin hala başarabilirim, bir kez daha deneyin” mesajı verdi. Barzani ise Kürtler üzerinde kaybettiği gücünü tazelemekle meşguldü...
Ama bu kayıkçı gösterileri bize bir kez daha şunu gösterdi ki, Türkiye
artık siyasal, toplumsal, dinsel- mezhepsel ve kültürel olarak,
Cumhuriyet’in uzun yıllar boyunca araya mesafe koyma niyet, çaba ve
başarısına karşın Ortadoğu sarmalının tam da göbeğindedir. Söylentilere
göre iktidar bir Kürt-İslam federasyonu hedefliyor, talimat gereği,
yerel seçime zayıf adaylarla çıkıp bölgenin bir özerk yapıya kavuşmasına
zemin hazırlıyor olabilir. Şimdiden TC tabelalarını indirmekte bir beis görmeyebilir. İktidarını
borçlu olduklarına hizmette sınır tanımayabilir. Türkiye’nin kim
tarafından nasıl despotlukla yönetildiği çıkarlarına halel gelmediği
sürece “özgürlükçü” ukala Batı’nın umurunda da olmayabilir. Ama bu
devleti kurmuş ve varlığından sorumlu olan yapıların bu kritik zamanları
iyi okuyarak, yetkin, güçlü, öngörülü politika, söylem ve eylemler
ortaya koymak gibi bir zorunluluğu vardır.
Emine Ülker Tarhan
Odatv.com
Yorum Gönder