Milletin Adı Yok mu? - Hikmet Sami Türk

Türk milleti kavramını bir yana itip onu oluşturan etnik grupları ön plana çıkarmak, belki bölücü ve ayrılıkçıları memnun edebilir. Ama bu, ulusal birliğini ve ülke bütünlüğünü her zamankinden daha çok korumak durumunda olan Türkiye’de, kaçınılmaz bir biçimde ayrışma ve bölünmeyi hızlandırabilecek sonuçlar doğuracaktır.


Basında yer alan haberlere göre, bir süre önce Van’da yaptığı bir konuşmada milliyetçilik konusunda bilinen düşüncelerini bir kez daha yineleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türklükle üstünlük taslayanlar olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Niye üstünlük taslıyorsun, geç o işi. İlla başına ‘Türk’ ifadesi gelecek. Sen illa oraya onu ‘Türk milleti’ diye dayatırsan, öbürü de diyor ki ‘Hayır, Kürt milleti’, öbürü çıkar ‘Laz milleti’, öbürü ‘Boşnak milleti’. Niye bunu böyle diyorsun? Diyor ki, ‘Türk milleti hepsini kavrar.’ Hayır, Türk milleti hepsini kavramaz, millet hepsini kavrar. Çünkü millet kavramının içinde Türk’ü de Kürt’ü de Lazı da Çerkezi de var, şu var bu var.”(1).

Son olarak Başbakan Erdoğan, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada şunları söyledi: “1920’de TBMM’de Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Çerkez, Boşnak nasıl bir ve beraber olduysalar, İstiklal Savaşı’nı nasıl birlikte verdilerse, Cumhuriyeti nasıl birlikte kurdularsa, yeni Türkiye’yi de o ruh, o öz, o kardeşlik ruhuyla yeniden imar ediyoruz, ayağa kaldırıyoruz. … Yeni Türkiye’de inkâr, ret, asimilasyon olamaz, olmayacak.”(2)

‘Millet’ ve ‘Türk milleti’ kavramları

Görüldüğü gibi Başbakan Erdoğan, bir etnik kimlik olarak kabul ettiği “Türk milleti” yerine daha kapsayıcı olması bakımından “millet” sözcüğünü tercih etmektedir. Ancak bu sözcük, son derece geniş bir kavramdır. Millet, aynı ülkede aynı devletin vatandaşları olarak birlikte yaşayan, ortak bir tarihe ve ortak bir kültüre sahip olan, genellikle aynı dili konuşan ve bu özelliklerini gelecekte de korumak isteyen insan topluluğu olarak tanımlanabilir (3). Halen Birleşmiş Milletler üyesi 192 devlet olduğu dikkate alınırsa, dünyada en az bu kadar devlet ve o devletlerin insan unsuru olarak bu kadar millet olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bütün dünya milletleri bu kavramın içindedir. Ama belirli bir ülkede belirli bir devletin vatandaşları olarak yaşayan insan topluluğu anlamında bir milletten söz edildiği zaman, bunun hangi millet olduğunu adıyla belirtmek gerekir. Çünkü her devlet ve milletin ayrı bir adı vardır. Fakat her devlet ve milletin içinde onun adına yansımayan çeşitli etnik gruplar bulunur. Başka bir deyişle, hiçbir millet tek bir et nik gruptan oluşmaz. Ancak ne kadar farklı etnik gruplardan oluşsa da, her milletin ve onun kurduğu devletin adı tektir. Milleti oluşturan etnik gruplar, ortak bir ad altında devlet olarak birleşmiş ve örgütlenmiştir. Onların ortak kimliği niteliğindeki bu ad, genellikle devleti kuran ve egemenliğin sahibi olan milletin adından gelir. Nitekim Atatürk, “Türk milleti” için şu özlü tanımı yapmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”(4).

Başbakan Erdoğan ise konuşmalarında Türk milletini oluşturan etnik grupların bir bölümünü sıralayarak onların eşitlik ve birliğini ortak kimlik olarak Türk milletinden söz etmeksizin vurgulamak istemektedir. Ancak ortak kimliği bir yana iterek etnik kimlikleri ön plana çıkarmak, yanlıştır, eksiktir; hele onlardan “şu, bu” diye söz etmek hiç doğru değildir. Nitekim 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu (1945 Türkçeleştirmesiyle Anayasa), böyle bir ayrım yapmaksızın, “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk” denildiğini belirtmiştir (m. 88/I). 1961 Anayasası gibi yürürlükteki 1982 Anayasası da hiçbir etnik kimlik ayrımı yapmaksızın, “vatandaşlık bağı” temelinde bir “Türk” tanımı vermiştir (m. 66/I).

Anayasal ve yasal terim olarak ‘Türk milleti’


Yine 1961 Anayasası gibi yürürlükteki 1982 Anayasası da, Türkiye Devleti’ni kuran milleti, Başlangıç ve çeşitli maddelerinde “Türk milleti” olarak adlandırmaktadır: “Türk vatanı ve milletinin ebedi varlığını ve Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa”, egemenliğin kayıtsız şartsız ait olduğu “Türk milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi” olunmuştur (Başlangıç I, III, IX). Devletin temel amaç ve görevlerinin başında “Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak” gelir (m. 5). Türk milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu ilkelere göre, “yetkili organları eliyle kullanır.” (m. 6/II). “Yasama yetkisi, Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir.” (m. 7). “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” (m. 9). Milletvekilleri, “büyük Türk milleti önünde” ant içerler (m. 81/II). Cumhurbaşkanı, “büyük Türk milleti ve tarih huzurunda” ant içer (m. 103/II).


Türk Ceza Kanunu, Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu için “altı aydan iki yıla kadar hapis cezası” öngörmektedir (30.4.2008 tarih ve 5759 sayılı kanunla değişik m. 301/1).

Sonuç: Ayrıştırıcı değil, birleştirici olma zorunluluğu

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve egemenliğin sahibi olan milletten anayasal ve yasal adıyla “Türk milleti” olarak söz etmek, onu oluşturan etnik grupların ret ve inkârı anlamına gelmez. Her birinin korunması gereken kültürel özellikleri, Türkiye’nin zenginliğidir. Fakat başka milletler gibi Türk milletinin de tüm etnik gruplarıyla tek bir adla anılması, Başbakan Erdoğan’ın düşündüğü gibi bir asimilasyon anlamına gelmez. Zaten dünyanın her tarafındaki uygulama da böyledir. Yeryüzünün bütün milletleri, ne kadar farklı etnik gruplardan oluşsalar da hepsinin ortak üst kimliği niteliğini taşıyan tek bir adla anılmaktadırlar (5). Tersini söylemek, Türk milleti kavramının ret ve inkârından başka bir şey değildir. Türk milleti kavramını bir yana itip onu oluşturan etnik grupları ön plana çıkarmak, belki bölücü ve ayrılıkçıları memnun edebilir. Ama bu, ulusal birliğini ve ülke bütünlüğünü her zamankinden daha çok korumak durumunda olan Türkiye’de, kaçınılmaz bir biçimde ayrışma ve bölünmeyi hızlandırabilecek sonuçlar doğuracaktır. O nedenle ayrıştırıcı değil, birleştirici olmak, günümüz koşullarında devleti yönetenler başta olmak üzere sorumluluk taşıyan herkes için kesin bir zorunluktur.


(1) Bu haber için bk. Milliyet, 27.10.2013: Abdullah Karakuş, “Başbakan Erdoğan Van’da Çözüm Sürecine Destek İstedi. Türklükle üstünlük taslayanlar var”. Basındaki tek eleştirel değerlendirme için bk. Milliyet, 2.11.2013, s. 16: Melih Aşık, “Milletin adı yoksa”.
(2) Bu haber için bk. Cumhuriyet, 17.11.2013, s. 4: Fırat Kozok/ Mahmut Oral, “Erdoğan, Barzani ve Perwer’le çıkarma yaptı, ilk kez Kürdistan dedi. Bu Cumhuriyet İzmirli kadar senin”.
(3) Atatürk’ün aynı yönde daha ayrıntılı “millet” tanımı için bk. A. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, İstanbul 1971 (M.E.B. Devlet Kitapları), s. 57 vd.
(4) Bk. Afet [İnan], Vatandaş İçin Medenî Bilgiler, I. Kitap, İstanbul 1933, s. 7; A. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara 1969 (Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Seri – Sa. 9), s. 18, 351 (Atatürk’ün el yazısıyla).
(5) Bu konuda Avrupa ülkelerinden örnekler için bk. Hikmet Sami Türk, “Adı İnkâr Edilen Millet”, Bafra Haber, Mart 2013, Yıl: 63, S. 90, s. 7 ve genişletilmiş olarak Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 71, S. 2013/1, s. 346-352.

Prof.Dr.Hikmet Sami Türk/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget