Başbakan Erdoğan birkaç gün önce kameraların karşısında sitem etti:
"Çözüm sürecinde yalnız bırakıldık." (Yeni Şafak, 20 Kasım 2013)
Erdoğan'ın bu dikkat çekici konuşmasında "11 yıl boyunca hep yalnız
bırakıldık" demesi, aslında birkaç yönüyle incelenmesi gereken bir
siyasal ve sosyolojik meseledir. Biz öncelikle "yalnızlık" boyutunu, 11
yıllık AKP iktidarının geldiği nokta bakımından inceleyeceğiz:
Hani protestocular bir avuçtu?
"Çözüm süreci" dedikleri Öcalan Açılımı'nın başladığı günlerde
gazetelere, televizyonlara en çok servis edilen haberdi: "Anketlere göre
süreç yoğun bir şekilde destekleniyor."
Oysa anketler doğru değildi; halk Öcalan'la müzakere edilmesine,
ABD'nin projesinin adım adım gerçekleştirilmesine karşıydı. Hatta Akil
Adamlar heyeti de aslında toplumdaki bu tepkiyi yumuşatmak için icat
edilmişti. Ancak yandaş kalemler, üstelik Akil Adam heyetlerinin
gittikleri tüm illerde protesto edilmesine rağmen, "destek çok yüksek"
yalanını sürekli kullanmayı sürdürdüler.
Başta Erdoğan olmak üzere hükümetin tüm ağır topları ise Akil
Adamları ve Öcalan Açılımı'nı protesto eden milleti, ekranlardan
"marjinal" diye suçladılar.
Şimdi Erdoğan, "çözüm sürecinde yalnız bırakıldık" diyerek, asıl marjinalin kendilerini olduğunu itiraf etmiş oluyor!
AKP koalisyonunun bileşenleri
Gelin bu yalnızlaşma sürecine göz atalım şimdi de:
ABD'nin 3 Kasım 2002 tarihli turuncu darbesiyle kurulan AKP Koalisyonu çeşitli bileşenlerden oluşuyordu:
1) Bir kere tarikatlar koalisyonuydu...
2) En başta Fethullah Gülen cemaati vardı.
3) Diğer yandan Milli Görüş geleneğinin önemli bir parçası "Yenilikçi Kanat" üzerinden AKP Koalisyonu'na taşınmıştı.
4) Sonra TÜSİAD, yani en büyük sermaye vardı. Zira TÜSİAD, ABD'nin projesinde olmak zorundaydı.
5) TÜSİAD olunca, haliyle liberal kesimler de olacaktı.
6) Diğer yandan geçmişin sağ tandanslı, MHP kökenli,
milli-muhafazakâr denilebilecek kesimler de koalisyonun önemli bir
bileşeniydi.
7) Sermayeye ve merkez medyaya eklemlenmiş sol maskeli dönekler de
koalisyonun bir parçasıydı. Sayıları azdı ama etkileri fazlaydı. Zira
Sol'un döküntüsü de olsalar, muhafazakârlardan çok daha birikimliydiler.
2007'de dönülen viraj
Erdoğan iktidar oldukça, bu kesimlerle çelişmeleri ortaya çıkmaya
başladı. Zira Erdoğan iktidar oldukça, daha çok iktidar istedi;
koalisyon içindeki önemini dev aynasında, diğer bileşenleri ise cüce
aynasında görmeye başladı. Haliyle bileşenlere kulaklarını kapamaya,
sadece kendi aynasına bakmaya başladı...
Erdoğan'a ilk yanıt 2007'de Cumhuriyet Eylemleri'yle geliyordu. Fakat
hem Cumhuriyet Eylemleri'ne önderlik eden kuvvetlerin bir bölümünün
sistemle uzlaşması, hem Cumhuriyet'in merkezi kurumlarının cesur
davranamaması, hem de AKP koalisyonu bileşenlerinin bu elemlere karşı
"birbirine sımsıkı sarılması" Erdoğan'ı devrilmekten kurtardı.
Bu virajı alan Erdoğan, artık tüm virajlar bitti varsayarak düz yolda sürekli gaza bastı.
Çözülenin ruh hali
Ta ki 19 Mayıs 2012'ye kadar...
O gün alanlara TGB önderliğinde çıkan Jöntürkler, AKP Koalisyonu'nu dağıtacak halk hareketini başlatmış oldu.
Önce Koalisyonun milliyetçi kesimleri Erdoğan'ı terk etti. Sonra
hızla diğerleri: Bazı sermaye grupları, liberaller, sol maskeli
dönekler... Şimdi de Cemaat var sırada...
Erdoğan artık gittikçe yalnızlaşıyor, kullandığı terminolojiyle söylersek, marjinalleşiyor...
O yüzden daha çok sinirli, o yüzden daha sık ulan'lı, be'li
konuşuyor... Vekilleri ile Valileri, ağız bozukluğunda birbiriyle
yarışıyor.
Bu ruh hali, çöken, çözülen ve dağılan kuvvetlere özgüdür!
Memlekete hayırlı olsun!
Yorum Gönder