Nitekim bu satırları yazmakta olduğum cuma günü İstanbul Tabip Odası toplantı salonunda, Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Uluslararası PEN Türkiye Merkezi ortak bir basın toplantısı düzenliyor.
İstanbul dışında olduğum için katılamadığım bu toplantıya “basın”ımızın gerekli ilgiyi göstereceğini umarım.
Fakat ne yazık ki çok da umutlu değilim…
Ülkemizde yazarların, genel olarak yazılı ve görsel medyanın başının üstünde dolaşan beladan en çok bu medyanın kendisinin sorumlu olduğu kimse için sır değil.
Medya gerçekten medya olsaydı, bu kadar kolay boyun eğmez; yazarlarını, basın emekçilerini bu kadar kolay teslim etmez, siyasal iktidarın bu kadar kolay boyunduruğu altına girmezdi.
Bu konuda sorumlu olanlar, sadece çeşitli karmaşık ilişkilerle siyasal iktidara bağlı medya patronları değil, onların yanı sıra meslektaşlarını satmakta duraksamayan birtakım omurgasız, kimliksiz, köşe yazarı ya da başka sıfatlı medya mensuplarıdır…
***
Buna karşılık, yukarıda adlarını sıraladığım kuruluş temsilcileri, ülkemizde yaşanmakta olan acı gerçekleri duyurmak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Hepsi özveriye dayanan, amatörce çalışan bu kuruluşlar, önceki yıllarda da açıklamalar yaparak, dökümler yayınlayarak, uluslararası kuruluşlarla bağlantı kurmaya çalışarak çaba harcıyorlar.
Nitekim geçen yıl 12-18 Kasım tarihlerinde kalabalık bir heyetle ülkemize gelen Uluslararası PEN yönetici ve temsilcileri Cumhurbaşkanlığıyla da görüşme yaptılar… Yine üst düzeyde bir PEN heyeti, doğru anımsıyorsam bu yıl Silivri duruşmalarını izledi… Sonuçta ne yazık ki değişen pek bir şey olmuyor… Nitekim bizim PEN merkezinin dün yaptığı bir açıklamada şöyle denilmekte: “Dünyada 800 kadar yazar, gazeteci, çevirmen ve yayıncı tutuklu ya da hüküm giymiş durumda. Bu sayının onda biri ne yazık ki, bizde…”
Bu neden böyle?
Yasaların demokrasi karşıtı niteliğinden ve bu yasaları yorumlayacak yargı organlarının büyük ölçüde günümüzdeki siyasal iktidarın baskısı ve denetimi altında bulunmasından…
***
Sondan başa doğru gidelim… Yurt gazetesi başyazarı Merdan Yanardağ neden mahkûm edildi ve tutuklandı? Görünürdeki nedenin hukuksal dayanaksızlığı açık seçik ortada. Asıl neden ise, ciddi, bilinçli, tutarlı muhalefet yapması…
5 Kasım tarihli basında, karara bağlanan bir siyasal örgüt davasında toplam 3 bin yıl hapis cezası çıktığı yazılı…
Ömür boyu hapis cezası verilenlerden biri de gazeteci Füsun Erdoğan…
Kendilerine bu konularda soru yöneltildiğinde, iktidar partisi yöneticileri, onların gazeteci değil örgüt mensubu, terörist vb. olduğunu söylüyor.
Eline silah almamış, kaleminden, daktilosundan, bilgisayarından başka silahı bulunmayan kişi nasıl terörist oluyor?
Ömür boyu hapis cezası ne demek? Tuncay Özkan’a ömür boyu hapis cezası biçen yargıç, Mustafa Balbay’ı yıllardır cezaevlerinde tutan yasa koyucu ve yorumcuları, vicdanları titremeksizin yaşamlarını nasıl sürdürebilmekteler? Yazarlarına, gazetecilerine, aydınlarına zulmeden bir sistemin adı demokrasi değil, faşizmdir. Bizde yaşanmakta olan, bu faşizmin en kirli, en kaypak, en karanlık türlerinden biridir…
***
Daha da başa doğru gittiğimizde, karşımıza 12 Eylül, 12 Mart, 1950’ler, 40’lar, Nâzım Hikmet’ler, Sabahattin Ali’ler, Aziz Nesin’ler, hapsedilen, işkence yapılan, sürülen, katledilen sayısız yazar, şair, gazeteci çıkıyor… Tek bir anma günü, bizde bu alanda yapılan ve yapılmakta olan zulmü dile getirmeye yetmez… Yüreklerimiz şu anda cezaevlerindeki dostlarımızla, meslektaşlarımızla, zulmedilen aydınlarımızla; sahte suçlamalarla hücrelerde, hücre benzeri odalarda ölüme terk edilmiş çoğunluğu genç insanlarımızla çarpmıyorsa, insanlığımızdan bile kuşku duymamız gerekir.
Ülkemizin koşullarında 15 Kasım’ları yayin yılın bütün günlerine yaymalıyız...
Yorum Gönder