Maliye Bakanı açıkladı: “19 Kasım 2013 günü
itibariyle Varlık Barışında 69,8 milyar bildirimde bulunuldu, bunlar
için 1,4 milyar vergi tahakkuk ettirildi, 170 milyon vergi tahsil edildi” diye.
Gayet güzel değil mi?
Maliye Bakanı çok sevinmiştir bu rakamlara mutlaka “Ne kurtarırsak kardır” deyip.
Peki sevinemeyen yok mudur dersiniz?
Vardır mutlaka, örneğin bu “barış”tan yani aftan yararlanamayanlar…
*
Bir zamanlar izlediğim filmde mafya babası çıkarılan af üzerine adamına
“mealen” şunları söylüyordu: “Af çıkınca buna sevinecek bir şeyi
olmayanlar için ne kötü değil mi? İnsanın her zaman aflara sevinecek bir
meselesi olmalı; yoksa bunun sevincini yaşayamazsın!”
Enteresan değil mi?
“Aflar”, “barışlar”, “yeniden yapılandırmalar” ülkesi Türkiye’de
birileri sürekli sevinirken, iyi niyetli ve sade vatandaşımız belki de
sadece resmi açıklamalara bakıp bu aflardan hazineye kazandırılan
paralar için sevinebiliyordur.
Zaten yetkililerin zaman zaman
çıkıp kamuoyuna “Şu kadar gelir sağladık” türü açıklamalar yapması da
onları düşündürmek değil de bunlarla sevindirmek için değil midir? Öyle
olmasaydı, işin aslını düşündürseydi, örneğin bu Varlık Barışı
tertibinden 170 milyon lira tahsil edildiği, böylece daha önce kayıt
dışı edinilmiş 70 milyar liranın yani şimdi hazineye giren paranın tam
(70 milyar/170 milyon=) 411 katı “varlığın” bu düzenlemeyle aklandığının
ipucu verilmek istenir miydi?
Şimdi gelin, neden bu kadar
kavgalı olduğumuzu bir kenara bırakıp, özellikle son iktidar döneminin
ne kadar “barışarak” ve “affederek” geçtiğinin bilgilerini verelim:
-2002 Kasımında iktidara gelen ve Kemal Unakıtan’ın Maliye Bakanlığını
yaptığı Hükümet, 2003 yılında bir “Vergi Barışı” ilan edilip son beş
yılın yani 1997, 1998, 1999, 2000 ve 2001 yıllarının vergi ve cezalarına
af getirmiş.
-2008 Kasımında bir “Varlık Barışı” kanunu
çıkarılmış, 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2008’in 10. ayı itibariyle kayıt
dışı varlıkların vergi ve cezalarını affetmiş.
-2009 Temmuzunda çıkarılan bir kanunla bu barış uzatılıp genişletilmiş.
-2011 yılı Şubatında 6111 Sayılı Kanun ile “Alacakların Yeniden
Yapılandırılması” adı altında son beş yılın vergi ve cezaları hakkında
“dolaylı” bir af kanunu çıkarılmış.
En son 2013 Nisanında yeni bir “Varlık Barışı” dalgası gelmiş ve 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 yıllarını affa sokmuş.
Özetle söylersek; 1997-2012 yılları arasındaki son 15 yıl, kesintisiz bir “barış” içinde geçmiş.
Hani; “Peki iyi de… çok paralar kazanmakla meşgul insanlar acaba ne
zaman bir fırsatını bulup vergilerini zamanında ödeyebilmişler” diye
sorulacak olsa bunun için vergicilerin ciddi ciddi bir takvim
araştırması yapması gerekecek.
Ama anlaşılıyor ki Türkiye ekonomisi
bayağı “serbest” çalışıyor, kazanç ve servetlerin vergilendirilmesi de
adeta “elekle su taşıma”ya benziyor.
*
Peki neden böyle?
Küçük esnafa, memura, işçiye, ufak meslek erbabına hatta emekliye
soruyorsunuz; üzerindeki vergi yükünden oldukça şikayetçi. “Yahu” diyor,
“Bindiğim otobüsten, içtiğim cigaradan, köprüyü geçmekten, peynirden,
ekmekten, kullandığım suya, yaktığım elektrikten, telefona kadar hemen
her şeyde ödediğim vergi beni zorluyor. Kazanamıyorum, kazanamadığımı
bildirmek için bile, her ay bildirim başına damga vergisi adı altında
para ödüyorum. Arada ufak tefek hata, unutma ve bu karışık usulleri
çözememe gibi nedenlerden dolayı ödediğim cezalar da cabası. Kurtarın
beni bu yüklerden!”
Şikayet etmeyen kim?
Herhalde şu son 15 senedir aftan yararlanabilecek türden işler çevirip af çıkınca da gizli gizli sevinenler olmalı değil mi?
İyi de böyle bir ekonomik düzen ne kadar sağlıklı, ne kadar adaletli olabilir?
Acaba şimdi bu durumu şöyle kökünden düzeltmek gerekse ne yapmalı, daha
doğrusu yapılması gerekenleri yapacak olanlar bu olayı nasıl bir
“model” ile çözmeli?
Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan ve neredeyse
affettirecek pek bir şeyi bile olmayan insanlarımıza karşı işleyen bu
haksızlık çarkı nasıl sonlandırılmalı?
Ey siyasetçiler, bu işlere ne dersiniz?
Yorum Gönder