Cemaati “Terörist" Olmaktan Kim Kurtardı? - Müyesser Yıldız

Şu “kayıt dışı siyasete”, şu çarpıklığa bakın. Yüzlerce asker, aydın “AKP ve Fetullah Gülen'i bitirme, devirme” suçlamasıyla Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer cezaevlerinde yatıyor... Ankara Adliyesi’nde YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ve 102 askerin 1997’de MGK’nın “irticayla mücadele”  kararının gereğini yerine getirmekten tutuklu-tutuksuz yargılaması sürüyor... Öte yandan Ankara Adliye’sine 1 kilometre uzaklıkta olan ve bu davaları açtıran iktidarın 2004’te MGK’da “Fetullah Gülen cemaatini bitirme planını” imzaladığı ortaya çıkıyor.

Baransu’nun henüz bavulundan değil sadece klasöründen çıkan 2004 tarihli MGK kararını kimse inkâr etmiyor, sadece, “İmzaladık, ama yürürlüğe koymadık”  deniyor.

Emekli Albay Dursun Çiçek ve şimdi Silivri’de canıyla boğuşan Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk, sözde “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”  hazırladığı; dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da, “Bunlar kağıt parçası”  dediği için hapiste. Ancak Baransu’nun açıkladığı MGK kararı, herşeyden önce yine Mehmet Baransu’nun gündeme getirdiği bu olayın sorgulanmasını gerektiriyor. 

Hatırlayın o sözde belge 4 Haziran 2009’da bulundu, Taraf da 12 Haziran’da Baransu imzasıyla manşet yaptı. Ancak ne tesadüf belgenin bulunmasından 2 ay önce 6 Nisan 2009’da Fetullah Gülen, o sözde belgede yazılanlarla neredeyse bire bir paralel olan şu iddiaları dillendirmişti:

“Evlerimize, içimize adam sokmaya çalışacaklar, sonra ellerine kalaşnikof verecekler. Sonra hiç silahı milahı, tabancası hatta çuvaldızı bile olmayan insanlara terörist damgası vuracaklar. Yapmak istediklerini yapacaklar bununla. Bir taraftan bunları oluşturacaklar, bir taraftan işte irtica hareketi falan diyecekler, irtica ile irtibatlandıracaklar.”

Şimdi soralım; MGK’da alınan o karar nasıl ve kimlere sızdırıldı ki, bu sözde planla hem askere operasyonların önü açıldı, hem de o kararları imzalayanlara, “Her şeyden haberimiz var. Ayağınızı denk alın. Biz bitersek siz de bitersiniz”  mesajı verilip, iktidar adeta Ergenekon, Balyoz ve diğer operasyonlara mecbur ve mahkûm hale getirilip, göbekten cemaate bağlandı? Özetle Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk’ün Silivri’de yazdığı kitaba verdiği isim gibi, “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”, nasıl “AKP ve Gülen’i Kurtarma Planı”na dönüştürüldü?      
      
Acaba Baransu’nun yeni bavulunda bu soruların da cevabı var mı?

                      -Uygulanmadı mı, Uygulanamadı mı?- 

MGK’nın 25 Ağustos 2004 tarihli “Fetullah Gülen Cemaatini Bitirme”  kararının altında askerlerin yanısıra Başbakan Erdoğan, dönemin Dışişleri Bakanı Gül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun imzaları var. Dönemin Adalet Bakanı, bugünün TBMM Başkanı Cemil Çiçek Hürriyet’e verdiği demeçte şunları söylüyor:

“MGK kararları tavsiye niteliğindedir. Bunların hayata geçirilmesi ve uygulaması hükümetin sorumluluğundadır. O dönemki MGK kararları ile ilgili olarak hükümet hiçbir işlem yapmamıştır. Daha sonraki MGK toplantılarında ve belgelerde bu tür faaliyetler tehdit olmaktan çıkartıldı. Üstelik tam tersi o dönem adı geçen gruplarla ilgili bir işlem yapılmadı diye hükümete zor anlar yaşatılmıştır. Hükümet suçlanmıştır. Bu tür toplantıların hangi şartlar altında yapıldığına da iyi bakmak gerekir. 2004’e kadar gitmeye gerek yok. 2008 yılında kapatma davası yaşamış bir parti olarak yaşananları iyi düşünmek gerekir. Bugün kabadayılık yapanlar, bugünün şartlarında o güne bakmaktadırlar. Şu anda kayıtdışı siyaset üretilmektedir. Hiç unutmuyorum, o dönem bizimle ilgili Nurcu olduğumuza dair belgeler ortaya atılmış ve işlem yapılmak istenmişti. Aynı dönemde Nurcularla ve cemaatlerle ilgili işlem yapmakla suçlanıyoruz.”

MGK’da alınan 28 Şubat kararları için, “Erbakan’a zorla imzalattılar. Erbakan’ı boncuk boncuk terlettiler”  diyerek dava açıp, “kabadayılık yapanların”, bugün 2004 kararını imzalamalarını, “O günün şartlarına iyi bakmak gerekir” sözleriyle izah etmesindeki garabet ve çelişki bir tarafa, 2004 kararının uygulanmadığını mı, yoksa uygulanamadığını mı sorgulamak için 2007’de yaşanan önemli bir olayın perde arkasını aralayalım:
  
                     -Cemaatin “Silahsız Terör Örgütü” Sayılmasını Kimler İstedi?-  

Ahmet Hakan 3 Nisan 2007’de Hürriyet’teki köşesinde, Hükümetin etkili bir bakanının, bir sabah kahvaltısında, “Bu cemaat de çok olmaya başladı. Her işin arkasında Gülen parmağı var”  dediğini yazar.

Bir gün sonra “Cemaat içinden bir isim”, Ahmet Hakan’a şunları söyler:

“Size o açıklamayı yapan bakanın kim olduğunu biliyoruz. Nasıl bilmeyiz? O bakan, üç aydır bize düşman. Aleyhimizde konuşuyor. O bakanın bize karşı kişisel bir husumeti var.”

Hakan’ın aktardığına göre, Cemaat içindeki o isim bakanın adını “bingo”  bilmişti de aralarındaki “kişisel husumet” neydi? Şu cevabı verir:  

“Bakanın yaptığı bir yasa çalışmasına karşı çıktık. Hem hükümet, hem AKP bizim haklı olduğumuza kanaat getirdi. Yasa tasarısı değişti. Bakan gururunun kırıldığını düşündü ve bu olayı kişisel husumete dönüştürdü. Uzun bir süredir hakkımızda tezvirat yapıyor.”

“Husumet konusu yasa çalışması”, Terörle Mücadele Kanunu değişikliğiydi. Adalet Bakanlığı ve başkanlığını Abdullah Gül’ün yaptığı Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu’nca hazırlanıp, Başbakanlık tarafından 6 Nisan’da Meclis’e sevkedilen tasarıda, “silahsız terör örgütleri”  ibaresi aynen korunuyordu.

Oysa bu özellikle Fetullah Gülen ve cemaati açısından önemliydi, zira “Silahsız terör örgütü kurmaktan”  yargılanan Gülen hakkında verilen hüküm Şartlı Salıverme Yasası kapsamında ertelenmişti. Ancak Gülen, Mart 2006’da AB uyum sürecinde Terörle Mücadele Yasası ve TCK’da yapılan değişiklikler kapsamında beraati için yeniden yargılanması talebiyle dava açarken, Avukatları Emniyet’ten “terör örgütü kurmadığı”  yönünde rapor almış, Gülen’in “cebir ve şiddet kullanmadığını” savunmuştu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 5 Mayıs 2006’da Gülen’in beraatine karar verse de davanın daha Yargıtay aşaması vardır.     

İşte bu süreçte gündeme gelen Terörle Mücadele Yasa tasarısının sevki öncesinde ortalık karışır. Cemaat ve hukukçular, “silahsız terör örgütleri” ifadesinin çıkartılması için bastırır. Dışişleri Konutu’nda Gül’ün başkanlığında ilgili bakanlar, AKP yöneticileri, bürokratlar ve hukukçuların katıldığı bir toplantı yapılır. İddialara göre Abdullah Gül, “Mevcut düzenleme olduğu gibi korunacak. Kurul kararı budur”  sözleriyle kestirip, atar.

Bu karar üzerine Başbakan Erdoğan aranır, TBMM’deki makam odasında bir toplantı da onun başkanlığında gerçekleştirilir. Durum izah edilir, Erdoğan da Gül’ü arayıp, “Silahsız terör örgütleri ifadesi çıkartılsın”  der. Gül, “Herkesin görüşünü aldık. Ama bir yanlış varsa düzeltiriz”  cevabını verir.

Ancak tasarı Haziran ayı başında TBMM Adalet Komisyonu’na “silahsız terör örgütleri”  ifadesi çıkartılmadan gelir. Tasarının Komisyon’da görüşülmesinden bir gece önce yine Erdoğan’ın başkanlığında bir toplantı yapılır. Konu bir kez daha enine-boyuna anlatılır, Başbakan Erdoğan, “Silahsız terör örgütü olur mu? Çıkartılacak”  talimatını verir.

Bu gelişme en çok Cemil Çiçek’i rahatsız eder. Ertesi sabah da hem Çiçek, hem Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan komisyon toplantısına gelmez. Saat 16.00’ya kadar havanda su dövüldükten sonra Çiçek ve Toptan toplantıya katılır. Tartışmalı maddeyle ilgili değişiklik önerisi verilir ve tasarı alt komisyona havale edilir. Adalet Alt Komisyonu da Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu Başkanı Abdullah Gül’le görüşüp, yeni bir formül geliştirir. Buna göre, konunun Terörle Mücadele Yasası’ndan çıkartılıp, “Silahsız terör örgütü kurucu, yönetici ve üyelerinin TCK'nın çete suçunu düzenleyen 220'nci maddesinden yargılanmaları”  kararlaştırılır.

Bu değişikliğin yasalaşmasından 17 gün önce, 12 Haziran 2007’de Ergenekon operasyonları başlar.

AKP hükümetinin kurulduğu günden beri Adalet Bakanı olan Cemil Çiçek, bu değişiklikten iki ay sonra kurulan 60’ıncı hükümette Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı’na kaydırılır.

Değişiklikten yaklaşık 1 yıl sonra da Gülen hakkındaki beraat kararı önce 5 Mart 2008’de Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde oybirliği, 24 Haziran 2008’de de Yargıtay Ceza Kurulu’nda 6’ya karşı 17 oyla onanır.      

Cemaatin önemli isimlerinden Hüseyin Gülerce beraat kararından 6 gün sonra Milliyet Gazetesi’ne verdiği röportajda, “Cemaat neden Cemil Çiçek’ten haz etmiyor?” sorusunu şöyle cevaplandıracaktır:  

“Cemaatin öyle ortak bir tavrı yok, ama sıkıntı şöyle meydana getirildi: Sayın Çiçek Adalet Bakanı'yken terör tanımı ile ilgili değişikliklerde toplumsal mutabakatı aramak adına meseleye biraz mesafeli durdu. Zannediyorum o mesafeli duruş bazılarınca karış duruş olarak anlaşıldı, ama Çiçek'in Komisyon'da bunu gündeme aldığına ben gazeteci olarak tanığımdır. Tabii bunu AKP içinde Cemil Çiçek'i yıpratmak için söyleyenler de oldu. Biraz da sanırım Cemil Çiçek'in Anavatan'dan gelmiş olması etken.”

Dershaneler gerekçesiyle hedefe konulan Başbakan Erdoğan, “Cemaatin mensupları, en ileri gelenleri, bugüne kadar Tayyip Erdoğan’a ne getirdiler de Tayyip Erdoğan geri gönderdi? Üniversitelerin hazırlanması, üniversitelerin verilmesi ile ilgili adımlardan tutunuz da birçok faaliyete yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yaptık. Benden geri dönen hiçbir şey yoktur. Buna Rabbim şahittir”  derken haksız mı?

Toparlarsak, acaba Gülen Cemaati’nin “silahsız terör örgütü”  sayılması da 2004 tarihli MGK kararının gereği miydi ve 2007’deki Terörle Mücadele Yasa tasarısı bunu uygulamaya geçirme teşebbüsü müydü?


Acaba Cemaat, o bakanın bu yasa yüzünden kendileri hakkında yaptığı "tezviratları"  nasıl biliyordu?   

Acaba Baransu’nun bavulunda bu süreçte yaşanan “savaş”a dair bilgi ve belgeler de var mıdır?

AKP-Cemaat koalisyonunda dünden bugüne kimin eli, kimin cebindedir?

Ve Başbakan Erdoğan, 2007'de Gülen cemaatini kurtardığı için şimdi pişman mıdır?

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
29 Kasım 2013

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget