17 Kasım 2013 Pazar günü Diyarbakır'da en azından "Bölünme
Paranoyası" ve "Şeriat Paranoyası" iddiaları fiilen sona erdi. Paranoya
uçup gitti. Şeriat ve bölünme kaldı.
Ne idüğü belirsiz "daha fazla demokrasi"yi isteyen İslamcılar ile
Kürtcülerin, liberaller ile soldan dönmelerin, bu kavramın içinin
doldurulmasını, tanımının ve ögelerinin sayımının yapılmasını
isteyenlere "Paranoyak" sıfatını yapıştırdıklarını anımsayalım.
"Daha fazla demokrasi"nin kuşkusuz kurumları ve kuruluşları, anayasa
maddeleri, yasaları vardı, olmalıydı. Bunların ne olduğunu sır gibi
saklıyorlar, söylemiyorlardı. Bu konuda soru soranları (ki sayıları
fazla değildi), "Şeriat Paranoyası"na, "Bölünme Paranoyası"na kapılmakla
suçluyorlardı.
İşte bu sona erdi!
***
18 Kasım gecesi, bir televizyonda (CNN), adamın biri (Osman Ulagay),
laik düzeni savunan siyasal partilerin halka verecek, vaat edecek hiçbir
şeyleri olmadığı için, verecek ve vaat edecek bir şeyi olan AKP'nin 11
yıldır iktidarda olduğunu ve ekonomik başarısının inkâr edilemeyeceğini
söylüyordu.
Burada duralım: "Laik partiler" ne demek? Siyasal Partiler Yasası'na
göre bütün partilerin laik düzenin partileri olması gerekmiyor mu?
Anayasa'ya ve yasalara göre laiklik Türkiye Cumhuriyeti'nin değişmez
düzeni (statükosu) değil mi? Siyasal partiler bu değişmez düzen içinde
iktidara gelip iktidardan gitmiyor mu? Bütün dünyada geçerli olan yasal
protokol böyle değil mi?
AKP tarikatı hükümeti hâlâ iktidarda kaldığına göre, demek ki böyle
değilmiş. Böyle değil, çünkü halkı ve öteki siyasal partileri mandepsiye
bastırarak geçeceği deliği genişletti. Artık parti kapatmak hemen hemen
olanaksız. Yasa değişmemiş olsaydı da işleri tıkırında giderdi, çünkü
yüksek yargıyı kendine göre biçip-dikmişti. AKP iktidara hükümet olmak
için değil laik cumhuriyet rejimini değiştirmek için ortaya çıktı.
Adam, bu siyasal kalleşliği görmüyor ve utanmadan AKP'nin ekonomide
başarılı olduğunu söylüyor. Halka gerçek yararı olmayan köpüklü
"ekonomide başarı" senin ölçüne uyuyorsa, onun kurduğu teokrasiyi de
kabul edeceksin, öyle mi?
***
Osman Ulagay, gerçekleri görüp söyleyenlere "paranoyacı" sıfatı
yapıştıranlardan biri olabilir. Sayıları çok ama şans eseri oltaya o
takıldı. Kısmet işte!
Ama insanların öğrenmek hakkı var: AKP tarikatının anayasa ve yasa
tanımadan, milli eğitim teşkilatını İslamileştirmesini, okulları
imam-hatipleştirmesini; Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bankacılık
işlemlerine fetva veren Şeyhülislamlığa dönüşmesini; 4-6 yaşlarındaki
çocuklar için özel Kuran sınıfı açılmasını; Zinciriye medresesini gezen
BülentArınç'ın "Diyarbakır'ın asıl kimliği Müslümalıktır" demesini nasıl
değerlendiriyor bu hazretler acaba? Bunlar Şeriat düzeninin gerçekleri
mi yoksa paranoya mı? Gözünün önünde olanları görmeyenlere idraksiz
demezler mi?
Artık fiilen (de facto) şeriat düzeni kurulmuştur. AKP'nin yerel ve
genel seçimleri kazanması, cumhurbaşkanlığını ele geçirmesi durumunda
resmen kurulacaktır. Bu gerçekleştiği zaman, laik cumhuriyetçileri
paranoyak olmakla suçlayanların sığınacakları tek yer onların yanı
olacaktır. Tabii tarikatlar, tekke ve zaviyeler de var!
Demek ki İslamcıların istediği "daha fazla demokrasi", AKP'nin şeriat hapını yutturmasıymış!
***
BDP'nin Kürt şoven milliyetçisi ve (kendi iddiasına göre) "şeriatçı"
milletvekili Altan Tan, Barzani'nin Diyarbakır'a gelişini "Laik,
Kemalist, ulusal devlet anlayışı tarihin çöplüğüne atıldı" sözleriyle
değerlendirmiş. (Aydınlık, 19.11.2013) Bay Başbakan da, PKK'ya karşı
vatan savunmasında canlarını veren subay, astsubay ve erleri "Boşu
boşuna öldüler!" diyerek tarihin çöplüğüne atmış. (Aynı gazeteden).
Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı Kuzey Irak Kürt Bölgesi'ni Irak
anayasasında geçen adıyla anarak Kürdistan demiş ve bölgenin başkanı
Barzani'yi mutlu etmiş. Bu sözcük Kürtleri Türklere daha bir
yaklaştıracakmış.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de CNN-Türk'ün 5N1K
programında, "Bu zamana kadar Kuzey Irak derken Kürdistan dediysek,
Türkiye'nin Güneydoğusu'na da Türkiye Kürdistan'ı dememizde mahsur
yoktur. Tam tersine bu bizi birbirimize daha çok yakınlaştırmış
olacaktır. 90 yıllık bir ret ortadan kalkmış olacaktır" demiş.
Sözcükler var olan şeyleri tanımlarlar, betimlerler. İnsanlar,
"Masa"yı yaptıktan sonra ona "masa" demişlerdir, ya da onu yapandan
aldıkları zaman yapanın verdiği adı kullanmışlardır. Bu bakımdan,
varlıkların, nesnelerin adları, sıfatları değil kendileri önemlidir. Ama
bundan böyle sözcükleri yok etmek, yasaklamak da mümkün değil.
"Daha çok demokrasi"nin hedeflerinden biri bu idi zaten. Ama 1923'ten
bu yana TC'nin kimliklerini (kafa kağıtlarını), pasaportlarını
taşıyanlar, TC'nin belediyelerinde evlenenler, TC'nin TSK'sında subay,
astsubay, er olarak hizmet yapanlar; TBMM'de milletvekili ve TC
hükümetinde bakan ve başbakan olanlar hangi hakla retten söz ediyorlar?
Kendi retlerinden mi?
***
Tarih, PKK'ya karşı vatan savunmasında canlarını veren binlerce
subay, astsubay ve er için "Boşu boşuna öldüler!" diyen Başbakan
hakkında o anda kararını verdi: Ülkesine lâyık olmayan bir başbakan.
Ulusal bilinçten yoksun başbakan!
Ancak böyle bir başbakan, "Laik, Kemalist, ulusal devlet anlayışı
tarihin çöplüğüne atıldı" diye zırvalayan Altan Tan'a tepki göstermez.
AKP de tepki göstermez. Çünkü küllisi laik, demokratik, ulusal Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşıdırlar.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, televizyonda, "Türkiye
Kürdistanı" için "Diş macunu tüpünden dışarı çıkmıştır, geriye
sokamazsınız artık" diyordu.
Gerçekleri görenler, anadilde eğitimli "daha fazla demokrasi"nin,
ulusal devletin üniter yapısını hedeflediğini söylüyorlardı. Goygoycular
da "Yok canım, bal gibi olur!" diyorlardı.
Yumurta kapıya dayandı, folluğa ha düştü ha düşecek.
Folluğa düşen yumurtadan da "Türk-Kürt Federal İslam Devleti" horozu çıkacak.
Bu arada suçlu da belli oldu: TC. Dışişleri Bakanı Davutoğli, Kürdî
türkücü Perwer Şivan'dan özür dilemeyi ihmal etmemiş. Kibar adamdır!
Demokrasi mi? Neyin demokrasisi gardaş?! Tren istasyona geldi. İnecek
var! Demokrasi kâfir işidir, gâvur maslahatıdır (düzenidir)!
Yorum Gönder