Din üzerinden siyaset yapmak, samimi Müslümanların lanetlediği bir yöntemdir. Siyasi hedeflerine ulaşmaya çalışan sahtekârlar ise İslam dinini kullanarak hadlerini aşmaktadırlar. Yunus Suresi'nin 74'üncü Ayeti, "Biz haddini aşanların kalbini mühürleriz" demektedir.
Dinimizi sömürerek önemli makamlara gelenlerin konuşmalarına, uygulamalarına ve davranışlarına baktığımızda, kalbi mühürlenmiş insanın ne demek olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Kendilerini İslam dininin, kutsal kitap Kuran'ın ve Peygamber Hazreti Muhammet'in avukatı gibi gören çevreler, artık toplumun kaderinde söz sahibi oldular.
Bu çevreler, kendi yaşam biçimlerini egemen kılmak için çok çalıştılar. Sonuçta hedeflerine hemen hemen ulaştılar. Adına “Mahalle Baskısı” denilen baskı türünü, “Resmi Baskı”ya da dönüştürerek açıkça uygulayan bu çevreler, oruç tutmayanlara, namaz kılmayanlara, şeklini belirledikleri tarzda kapanmayan kadınlara, kısacası çizdikleri “Kul” modeline uymayanlara iyi gözle bakmıyorlar. Onları sapkın, dinden çıkmış ilan ediyorlar. Asıl ahlaksızlığın yandaş kayırma, yolsuzluk, hesap vermekten kaçmak için Sayıştay'ı devre dışı bırakmak olduğunu unutup, gençlerin başına “Ahlak Zabıtası” kesiliyorlar.
Bu çevrelere, Kuran'dan 2 ayrı uyarı ile seslenelim. Isra Suresi'nin 15. Ayeti şöyle der; “Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur, kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günahını yüklenmez.”
Aynı şekilde İnsan Suresi'nin 3. Ayeti de, “Biz insana doğru yolu gösterdik, ister şükreder ister küfreder” uyarısında bulunur.
Sahtekârlar dinimizi siyasete alet ederken, insanımızı yanıltmak için şeytanın aklına gelmeyecek yöntemlere başvururlar. Gösteriş için yapılan ibadetler de bu yöntemler arasındadır. Dini sonuna kadar sömürenler, kameralar karşısında namaz kılmayı, iftar sofrasında poz vermeyi, oruç tuttuklarını söylemeyi, Umre'ye ve Hacca kaç kez gittiklerini uzatılan mikrofonlara övünerek anlatmayı marifet sayarlar. Bu sefillerin ikiyüzlülüğünü yine en iyi Kuran-ı Kerim ortaya koymaktadır. Ma'un Suresi'nin 4. 5. ve 6. Ayetleri, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar” diyerek din sömürüsünü anlatmaktadır.
Gösteriş için yapılan ibadetin hiçbir yarar sağlamadığı uyarısında bulunan Necm Suresi'nin 39'uncu Ayeti de, “İnsanoğlu için hiçbir şey yoktur, ancak kendi yaptığı vardır" demektedir.
Din üzerinden siyaset yaparak Atatürk'ün kutsal emaneti Türkiye Cumhuriyeti'ni dönüştürmek hedefine ilerleyen bu çevreler, olanaklarının, güç ve yetkilerinin verdiği özgüvenle, küçük dağları ben yarattım edasıyla konuşmakta, dayılanarak yürümekte, suratlarından da kibir akmaktadır.
Oysa Kuran-ı Kerim bu kişileri İsra Suresi'nin 37'inci Ayeti ile açıkça uyarmaktadır. “Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.”
İslam'ın en çok öne çıkardığı değer adalettir. Ama işin içinde siyaset varsa ve din siyasete kurban edilmişse ortaya çıkan tabloda adalet aranamaz. Kamuoyunun yakından izlediği, intikam amaçlı bazı davalardan yükselen adaletsizlik kokusu dünyayı sardı. İslam ise düşmana bile adaletli davranılmasını istemektedir. Kuran'da, Maide Suresi 8'inci Ayet: “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın…" uyarısında bulunmaktadır. Ama bunu, ruhunu Washington'a teslim etmiş Amerikan Müslümanlarına anlatmak mümkün değildir.
Din sömürüsü ile yönetim mekanizmalarını ele geçirenler, Cumhuriyet değerlerini savunanlara karşı baskı, iftira, sahte belge, yalan, zulüm vb yöntemlere başvurmaktadır. Oysa bu yol, Kuran'ı inkâr edenlerin yoludur.
Bunlar, Bakara Suresi'nin 191'inci Ayeti'ndeki, "Zülüm, baskı, nifak, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır” sözleriyle uyarılmıştır.
Cumhuriyeti korumayı, yüceltmeyi benimsemiş insanlar, yaşadıkları tüm haksızlıklara ve baskılara rağmen dik durmalıdır. Çünkü çıkış yolu Kuran'da gösterilmiştir. Al-ı İmran Suresi'nin 139'uncu Ayeti kısaca şöyle der, “Gevşemeyin. Üzülmeyin, eğer inanıyorsanız üstün gelecek olanlar mutlaka sizlersiniz.”
Bu topraklar, Mustafa Kemal'in komutasında, Allah Allah diyerek düşmanın üzerine gidenlerin, şehit düşenlerin kanıyla sulanarak kurtarıldı. O dönemde de, düşmanla işbirliği yapan yobazlar, Hilafet ordusu kurup, Mehmetçiğe karşı savaşan, işgalcilerin uşağı hainler vardı. Ama onlara rağmen ülke kurtuldu, Cumhuriyet kuruldu. Öyleyse bu Cumhuriyetin mayasında sahte değil gerçek Müslümanlık vardır. Bu nedenle özgürlükleri ve sağlıkları, uydurma davalarda iftira ile ellerinden alınanlara Kuran'daki İsra Suresi'nin 81'inci Ayeti ile sesleneyim: “Moralinizi bozmayın 'batıl' 'Hakkın' karşısında yıkılmaya mahkûmdur.”
Atatürk'ün emaneti Cumhuriyete sahip çıktıkları için haksızlığa uğrayanlar bilsinler ki, Duhan Suresi'nin 3'üncü Ayeti de anlamlı bir mesaj taşır. Şöyle der ayet, "Rabbim seni terk etmedi ve sana gücenmedi."
Din tacirlerinden sürekli hakaret ve tehdit alıyorum. Öncelikle bunlardan yılmadan, ardından da, kendini çağdaş olarak tanımlayanların, “Gerici yanını bilmiyorduk. Sana mı kaldı din konulu yazılar” diyerek benimle dalga geçmelerine aldırış etmeden, din içerikli yazmayı aralıklarla sürdüreceğim. Tanıyanların büyük bir bölümü bana “Aydın” sıfatını layık görüyorsa, buna uygun davranmaya ve bilgilerimi paylaşmaya devam edeceğim.
Yorum Gönder