Toplumsal ayrışmanın turnusol kâğıdı da budur.
Mustafa Kemal Atatürk’ü; Milleti ümmet yapmak isteyenler sevmez. Bu da gayet doğaldır, çünkü ‘o’, ümmeti millet yapmaya çalışmıştır.
Ümmet; Allah’ın kulu, padişahın kölesi olanların toplumudur. Bu toplumda karşı çıkma günah, eleştiri isyandır. Emirlere itaat etmek asıldır. Biat etmek şarttır. Millet olmak ise özgür düşünceli bireyin, ortak amaçlar için örgütlenmiş kişilerin toplumudur. Bu toplumda her şey, aklın süzgecinden geçerek değerlendirilir, karşı çıkma kabul edilir, eleştiri katkıdır. Emir yoktur, ortak alınmış kararlar vardır, onlara biat edilmez, uyulur. Gerekiyorsa bu kararlar değiştirilir.
Mustafa Kemal Atatürk’ü; Din odaklı siyasetle yönetmek isteyenler sevmez.
Din odaklı siyasetle yönetilen toplumda sınıflar dinle ilgileri ile derecelenir. En üstte, egemen dinin kesin inançlıları yer alır. Onun altında inanan ama ibadetinde gevşek olanlar yer alır, onun altında inanmakla yetinenler yer alır, sonra başka dinler, başka mezheplere bağlı olanlar yer alır. İnanmayanlar en altta katlanılanlar olarak yer bulur. Görünüşte böyle bir sınıflandırma yok gibidir, oysa gerçek hayatta her gün daha katılaşan bir durum pekişir. Din odaklı siyasetle toplumu yönetmek isteyenler,
Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmek şöyle dursun, onun adını, anısını, yaptıklarını silmek isterler.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk;
Laik yönetimli bir toplum yaratarak dinin insanın inancı olmasını, toplumu yönetmemesini düşünmüş, bunu gerçekleştirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, dini zayıflatmamış, tersine kutsal olanı sömürüye alet olmaktan kurtarmıştır.
Ona karşı çıkanlar, geçmişte yenilikler yapmak isteyen Sultan II. Mahmut gibi, Sultan Abdülmecit gibi padişahların karşısına dikilen “din elden gidiyor” fetvacıları gibi, yaptıklarının eleştirilmesini, ortaya çıkarılmasını istemeyenlerdir.
Yönetimlerini “kutsal irade” yaparak insanların iradesine ipotek koyanlar, “bizim söylediklerimiz dinin emridir” diyerek inanç sahiplerinin tartışmasını engelleyenler, kendilerini “kutsal iradenin temsilcisi” yaparak “sağır dilsiz toplum” özlemi içinde olanlarElbette Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmeyeceklerdir.
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü; elbette, el pençe divan durarak yetişenler, efendilerinin önünde el etek öpen, kendilerinin önünde de el etek öptüren efendi-köle bağımlıları sevmeyecektir. Onlar, hayatları boyunca ya köle ya efendi olacak, eşit insan ilişkisini bilmeyeceklerdir.
“Bir insanın değerini, sevenlerinden çok sevmeyenlerinden öğreniniz” diyen bilge doğru söylemiştir.
***
“Türkiye nereye gidiyor?” diyenler yanılıyor. Türkiye oraya gitti.
Orası, işte burasıdır.
“Yaşananlar seçimler için yapılıyor” avuntusu çok gerilerde kalmıştır.
Seçimler, politik çalışmalar takvimi benzeri vitrin düzenlemeleri oyalanmaktır.
Türkiye din odaklı ideolojik bir yapılanma içine sokulmuştur. Her alanda bu yapılanmanın kurumları oluşturulmaktadır. Mücadele sert bir zeminde kuralsız yöntemlerle sürdürülmektedir.
Günümüz Türkiye’sine bakınca Sevr anlaşmasının büyük ölçüde gerçekleştiğini görürsünüz. Yaşananlar ise Sevr’in de ötesine geçmiştir. Sonucu halkın iradesinin ipotekten kurtulup kurtulmaması belirleyecektir. Her zaman olduğu gibi, yaşananlar ve yaşanacak olanlar hak edilenlerdir.
Hak etmediğiniz hiçbir şeyi yaşamazsınız. Mustafa Kemal Atatürk bunların hepsini söylemiştir.
Şimdi, yeniden Mustafa Kemal Atatürk.
Tarihin başından tarihin sonuna kadar... Aklın, insan iradesinin, uygarlığın temsilcisi…
Yorum Gönder