29 Ekim’ler gibi 10 Kasım’larda da resmi
törenler sıradan ve zorlama bir hale dönüştürülürken, halkın katılımıyla
düzenlenen sivil kutlama ve anmalar da bunun tam tersine her yıl daha
da geniş katılımlı ve coşkulu bir şekle bürünüyor. Dün, ölümünün 75.
yıldönümünde sadece Ankara’da değil yurdun dört bir yanında yurttaşlar Atatürk için meydanlardaydı.
Türk ulusunun ‘Atatürk tutkusunu’ anlatan en güzel yazılardan biri kısa süre önce gün ışığına çıktı. Cumhuriyetimizin yetiştirdiği büyük ozanlardan Ceyhun Atuf Kansu’nun bir 10 Kasım günü kaleme aldığı yazıyı ilk okuyuşumda sanki dün yazılmış hissine kapıldım. Ancak yarım asır önce, ‘52 yıl önce dün’ yazılmıştı.
Şöyle başlıyor:
“Ulusça sıkıldığımız, bunaldığımız anlarda; toplumsal problemlerimize bir ışık aradığımız anlarda, ‘Bize Atatürk lazım!’ diyoruz. Ne demek bu söz? Bu sözün anlamı şu: Bize Atatürk’ün cesurluğu gerek, bize Atatürk’ün olaylar karşısındaki tutumu gerek, bize Atatürk’ün halkçılığı, vatanseverliği gerek. Bize Atatürk’ün Batı’ya dönük ilkeleri, devrimciliği gerek. Bize Atatürk lazım derken, özlediğimiz, beklediğimiz, çağırdığımız bir fani insan değil, o insanın düşünceleri, ilkeleri, topluma kattığı ışıktır... Bunaldığımız, muhtaç olduğumuz anlarda, bu devrim ve hayat felsefesinden yararlanmamız, kendi yaşantımıza ve ulusun yaşantısına bu felsefenin ışığını tutmamız mümkündür.”
***
Sonra sıkça aklımıza gelen bir arayışı sorgulayarak devam ediyor:
“Neden ‘Bize bir Atatürk lazım!’ diyoruz? Demek ki, milletçe problemlerimizi henüz sökememişiz, onun iradesine, onun şevkine muhtacız. Onun devrimlerini kökleştirebilseydik, onun ilkelerini ve düşüncelerini hayat felsefemiz olarak halkımıza mal edebilseydik, artık bize bir Atatürk lazım demeyecektik. Neden ki, problemlerimizin çözümünü bir faninin hatırasından beklemeyecek, kendimiz çözmüş olacaktık. İşte Atatürk devrimlerinin gerçekleşmesi demek, fani Atatürk’ün aranmayacağı, ama bir hava gibi Atatürk ilkelerinin Türkiye’yi sardığı bir çağa erişmek demektir.”
***
Yazının, Atatürk devrim ve ilkelerinin halka mal
edilmesinde aydınlara ve sanatçılara düşen görevleri sıralayan son
bölümünü kısaltarak aktaralım... “1- Ön yargılarla, arka düşüncelerle, duygularla değil, aydınların bilimsel yollarla ve aydınlık içinde Atatürkçülüğü, Atatürk’ün kendi kişiliğinden ve devrimlerinden çıkarmaları gerekir... Atatürkçülük, aydınların bilimsel ışığını beklemektedir.
2- Aydınlar, Atatürk olayının ve Atatürk devrimlerinin, Türk halkındaki değerlendirmesini iyi araştırmalıdırlar. Türk halkı, en basit birimlerine değin, Atatürk’ü nasıl anlıyor, Atatürk’ten ne beklemiş, ne bulmuş, bilmiyoruz... Halkın Atatürk’ünü tanımıyoruz.
3- Atatürk’ün önderlik ettiği yeni hayat maceramızın felsefesini kurmak gerekir... Mademki Atatürk’le birlikte, şanlı bir hayat değişmesi çağı yaşamışız, öyleyse, bu yeni hayatın felsefesini yapmak ve bütün bir ulusu bu yeni hayat anlayışında birleştirmek gerekir.
4- Ulusal savaş ve ondan sonra yaşadığımız büyük değişmeler, destan yoluyla bir ulusa yayılmadıkça, ulusal bilincin malı olamaz. Atatürk destanının yaratılmasında Türk sanatçısının dayanacağı iki önemli temel vardır: Bunlardan biri toplumsal bilinçtir. Ulusal savaşın ve Atatürk’ün getirdiği yeni hayat değerlerinin halk yaşantısındaki, halk dilindeki ve halk varlığındaki yankıları, deyimleri, öyküleri bilinmedikçe, toplanmadıkça, tek tek çalışmalarla bir ulusal savaş destanı yaratmamıza imkân yoktur... İkinci temel, Atatürk’ün insan yönüdür. Kahraman da bir insandır. O da yer, içer, yaşar. Onun üstünlüğü, büyüklüğü insanüstü, insan dışı olması değil, asıl insan olmasından doğar. Bütün kahramanlar, halka ve ulusa, insanlık ölçüleriyle, insan yönleriyle mal olurlar. Onların olağanüstü işlerinin güzelliği, büyüklüğü, bu işleri bir insan olarak yapmalarından, başarmalarından gelir. Kahramanlar insanlara umut verirler. Bir yerde, bilinmez bir adla doğmuş bir insanın bile bir gün halk adına büyük ve güzel işler yapabileceklerini öğretirler. Atatürk böyle insan bir kahramandır... Atatürk’ün destanı, insanın, bildiğimiz yiyen, içen, yaşayan, bir şeyler isteyen; özgürlüğe, bağımsızlığa âşık bir insanın, bir vatandaşın destanıdır. Sanatçı, halkın kaynağına inerek oradan, Atatürk’ün bu insan yapısını çıkarabilmeli, Atatürk’ün o derin misyonuna, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ diyen Atatürk’ün her Türk insanını kutlayan gerçek cumhuriyetçi görüşüne varabilmelidir. Öyledir, Atatürk’ün destanı, insana ve vatandaşa inanmış bir cumhuriyetçinin destanıdır.”
(*
10 Kasım 1961 tarihli yazının aslında başlığı yok. Yukarıdaki başlık,
yazıyı özetleyebileceğine inanarak şairin oğlu, yazarımız Işık Kansu
tarafından atılan başlıktır. Yazıyı paylaştığı için kendisine teşekkür
ederim.)
Yorum Gönder