Recep Tayyip Erdoğan, imam hatip mezunu. 60-70'lerde imam hatipler "Arapça'nın koleji" sanılırdı
Erdoğan, Libya'dan gelen güya kahraman(!) katilleri hastanede ziyaret ettiğinde tercüman kullandı.
Son Fas, Cezayir, Tunus gezisinde adı Emine olan Tunuslu bir kızla eşini tanıştırırken de el işaretleriyle, tarzanca konuşabiliyordu çaresizce. Yaralı katile «nasılsın, iyi misin, geçmiş olsun» diyecek kadar dahi Arapça bilmiyor anlaşılan. Bu sadece Erdoğan'ın futbolcu haylaz talebeliğinden mi kaynaklanıyor? 4&4&4 yasası tartışmaları sırasında, Kuran ve Arapça dersleriyle ilgili olarak zamanın Milli Eğitim Bakanı Ömer Çelik, bu derslerde yalnızca Kuran ayet ve surelerinin okunmasının öğretileceğini, ezberletileceğini, bir dil olarak Arapça öğretilmeyeceğini açıkça söylemişti. İmam hatiplerin ilk resmi ve açık amacı aydın din adamı, imam yetiştirmekti. Bu imamlar halkı medrese mollalarının hurafelerinden kurtaracaktı. 1946'dan sonra halka özellikle benimsetilen amaç, çocuklarının dinini diyanetini bilmesi, dahası dinini diyanetini bilen doktor, mühendis vb. olması idi. «Aydın din adamı» yetiştirme (ki bu da tartışmalı!..), milleti Osmanlının akıl dışı hurafelerinden kurtarma amacı Atatürk'ten sonra buharlaştırıldı. Dinini iyi bilen mühendis, doktor, avukat öğretmen yetiştirme palavrası ise adı üstünde palavraydı. Gizli amaç, oy avcılığıydı. Siyasetçi, halkın nasıl kandırılmak istediğini biliyor; halk da kanmak istediği gibi kandırıldığı için, karşılığı olan oyu veriyordu. Özellikle 1960'ların ikinci yarısından sonra ise oy avcılığına ek olarak düzene, sisteme hele Amerika'ya, emperyalizme karşı çıkmayacak, asla solcu olmayacak, mührü ve koltuğu elinde tutana tapan, itaatkar, ne verilirse razı olan bir koyun sürüsü yaratmak bir devlet politikası oldu. Bu da ancak laik olmayan eğitimle mümkündü. Bir başka ifadeyle İmam Hatipler, gerici, şeriatçı İslamcılar tarafından değil, İsmet İnönü CHP'sinden itibaren anti sosyalist, sağcı Kemalist (Atatürkçü değil) siyasetçiler tarafından, Ordu'nun da ciddi desteğiyle anti sol, itaatkar insan tipi yaratacak bir devlet politikası olarak geliştirildi. Siyaset sahnesinde Erbakan ve onun Milli Nizam Partisinin peyda olduğu 1969, 1970'te bu politika çoktan meyve vermişti; Erbakan bu meyvelerden biriydi. Demokrat Parti daha kurulur kurulmaz din sömürüsüne el atmış, bu sayede ilk katıldığı 1946 seçimlerinde 80 kadar sandalye kazanmıştı. CHP de bundan korktu, buna öykündü, bugün ceremesini çektiğimiz birçok belanın temeline ilk çimentoyu attı. Tekke ve zaviyeleri açtı, imam hatipleri gündeme aldı, okullara din dersi koydu. Bunların temel amacı «Madem DP «din» dedikçe oy alıyor; biz de diyelim, oyları biz alalım...» idi. CHP, 1950'den sonra DP'nin ezanı yeniden Arapçalaştırmacasına, yeni imam hatiplere, Köy Enstitülerinin kapatılmasına ses çıkarmazken, DP oy adına bilumum şeriatçı akımlarla, Ticanilerle, Kemal Pilavoğlular, Saidi Nursilerle kanka oldu. Ve en tuhafı, ordu, MİT, hükümet, siyaset dahil tüm devlet teşkilatı birden bire korkutucu birer Amerikanofil ve anti komünist oldular. Gerekçesi, SSCB'nin Türkiye'yi işgal edebileceğiydi. Amerika da Türkiye'ye kredi ve hibe şeklinde para yardımı yapmaya başladı. Türkiye NATO'ya alındı, IMF'ye, Dünya Bankasına alındı; Avrupa Konseyine alındı; Amerika'yla gizli-açık ekonomik, askeri ve siyasi anlaşmalar imzaladı. Bütün bunların karşılığı ise Halk Evlerinin, Köy Enstitülerinin kapatılması, toprak reformundan vazgeçilmesi, ekonomide devletçiliğe son verilmesi, ülke ekonomisinin, siyasetinin-yönetiminin, ordusunun, topraklarının, madenlerinin, hatta insanlarının beyinlerinin, hayatlarının, sonuna kadar Amerika'ya açılması oldu. E tabi bir de çok partili sisteme geçilmesi... Ancak Amerika'yla bunca yoğun ilişki için gerekli sayıda, nitelikte, yeterince İngilizce bilen yetişmiş eleman neredeyse «yok»tu. Amerika sever, «emperyalizm», hele «anti emperyalizm» demeyecek, ülke çıkarları demeyecek, hem de iyi İngilizce bilen kadrolar yetiştirmek için 1955'ten itibaren, yedi yıllık ve yatılı İstanbul Kadıköy, İzmir Bornova, Eskişehir, Konya, Samsun, Diyarbakır Maarif Kolejleri ile ODTÜ, Ege ve Erzurum Atatürk Üniversiteleri kuruldu Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu okullar, iktidarın istediği Amerika sever, emperyalizme karşı çıkmayan değil, tam tersine çok iyi İngilizce bildiği için bu dilde yayınları gazetesinden edebiyatına kadar takip edebilen, dünyaya geniş pencereden bakabilen, solcu olmasa da modern, yurtsever, laik, Cumhuriyet'e, devrimlere, Atatürk'e saygılı genç kentsoylular, küçük burjuvalar mezun etti. Çünkü bu okullar laikti. Bu hesap tutmayınca, egemenlerin aklına, imam hatip okulları geldi. Ama Arapçayı hiç düşünmeyip İngilizceyi ise hiç akıllarından çıkarmadan... Zaman içinde yabancı dil olarak Arapça değil İngilizce öğreten ama laik olmayan, Amerika sever, en azından asla Amerika düşmanı olmayan insanlar imal edecek imam hatipler üretildi. Milli Şef İsmet İnönü CHP'si döneminde de, Demokrat Parti iktidarında da din dersleri, imam hatipler esas olarak oy temelliydi; bir toplum mühendisliği, bir devlet politikası söz konusu değildi.
Doymuyor faşist İslamcı...
Ama 60'lara gelince manzara değişti:
«... Türkiye nüfusunun yüzde 42'si 15 ve daha aşağı yaşlardadır. ... bu gençleri yetiştiren öğretmenler Amerika'ya karşı oldukları taktirde, yarının kuşaklarının Amerika'ndan nefret edeceği tabiidir. Onun için çok geç olmadan probleme bir çözüm yolu aranmalıdır.»
Zamanın başbakanı Süleyman Demirel'in, The New York Times ve International Herald Tribüne gazeteleri ile yaptığı görüşmedeki sözleriydi bunlar. Görüşmenin çevirisi, 13 Ağustos 1968 tarihli Cumhuriyet'te yayınlandı. Hemen hemen aynı tarihlerde, bu kez genelkurmay başkanlığından layık olmadığı halde bu makama zıplayıveren dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Demirel'in sözlerini, yani çözüm yolunun ne olduğunu çok net bir ifadeyle açıkladı.
«Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı imam hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz» (Işık Kansu, Cumhuriyet, 14.11.2009)
1968'den 20 yıl sonra 1987'de Demirel hiç değişmemişti. Eski başbakanlardan ve cumhurbaşkanı aday adaylarından Süleyman Demirel, Nurcuların yayın organı «Köprü» dergisinin Mart sayısında, bakın ne inciler diziyor: - 1924 Anayasası'nda «Türk devletinin dini İslam'dır» dediğine göre, 1923'te ... Atatürk'ün kurduğu devlet laik devlet değil; İslam devletidir. (...) Tevhidi Tedrisat Kanunu, tek başına bir muta (boyun eğilen) değildir. Eğer din eğitimini dışında bırakan bir Tevhidi Tedrisat kanunu varsa orta yerde, doğru olmayan o zaten... Tevhidi Tedrisat Kanunu'na ters düşüyor diye, din eğitiminden vaz mı geçilecek? Şayet Kuran kursları veya din eğitimi bu kanuna ters düşüyorsa, yanlış olan din eğitimi değildir; Tevhidi Tedrisat Kanunu'dur.» (Uğur Mumcu, Köprüyü Geçen, Cumhuriyet, 14 Haziran 1987)
Görüldüğü üzere, ister Necmettin Erbakan'ın siyasi İslam'ın sahibi aslisi olarak ortaya çıktığı, Milli Nizam Partisini kurduğu, Konya'dan milletvekili seçildiği 1960'ların sonları, ister AKP'nin iktidar, Erdoğan'ın başbakan olduğu 2000'lerin başları esas alınsın, siyasi İslamcılar bu noktaya tamamen kendi çabalarıyla gelmiş değil. Kendi çabaları yüzde 20'yi geçmez. Gerisi, askeriyle siviliyle, içerisiyle dışarısıyla, sermayesiyle entelijansiyasıyla tamamen kendi dışlarındaki güçlerin teşviki, desteği. Başarı ve iktidar koltuğu onlara adeta gümüş tepside ikram edildi; hatta tepsiyi tutan eller Atatürk'ün ordusundaki 12 Eylül generallerinin, önemli ölçüde de Atatürk'ün partisinin İnönülerinin, Ecevitlerinin, Baykallarınındı. Fetullah Gülen sadece ilkokul mezunu. Erbakan laik «lycee» ve kökü Osmanlı'nın derinliklerine dayanmasına rağmen laik İTÜ mezunu. Süleyman Demirel, Turgut Özal gibi... Hukukçu Adnan Menderes de, İTÜ'lü mühendis Demirel ve Özal da, Harbiyeli asker Türkeş de, Mülkiyeli Yılmaz da, Boğaziçili Tansu da ciddi antikomünistti, bu yolda sığınacak yerin Amerika olduğuna hepsi iman etmişti. Ama hiçbiri yeterince iyi, sadık Amerika-Batı çocuğu, isteseler de olamadı. Çünkü hiçbiri imam hatipli değildi; Türkiye'yi İslam Cumhuriyeti haline getirmek amacında olmadılar. Dine sadece oy aracı olarak baktılar; siyasetin kendisi olarak değil. Amerika'ya da «biz sana bağlı oluruz. Kapitalizme bağlı oluruz. Sosyalizmi, hele komünizmi asla sevmeyiz. Ahaliyi bu yönde eğitiriz. Dini hem antikomünist olarak, hem oy avcılığı için kullanırız. Ama Müslüman Kardeşler, El Kaide olmayız... Sen bilirsin...» demişlerdi bir bakıma... Aslında Tayyip Erdoğan'ın temel özelliği de, imam hatipli, şeriatçı olması, ama tam da şeriatçı olduğu için çok iyi antikomünist, çok iyi Amerika sever olması. İmam hatipli-şeriatçı olunca kendisinden öncekileri çok geride bıraktı, o kadar. Bugün SSCB yok. Sosyalist Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Polonya, Doğu Almanya vb yok. Çin kapitalist sosyalist... Rusya kapitalist. Sol yok, sendika yok. Ama hem de «Anadolu», hem de «Anadolu KIZ» dahil en az 800 imam hatip okulu, 400 binin üzerinde imam hatip öğrencisi, 150'nin üstündeki üniversitenin hemen her birinde ilahiyat fakültesi var. Doymuyor faşist İslamcı... İstiyor ki 5 yaşındaki bebelerden itibaren, ortaokul-liseden sonra bakkal da olsa 76-82 milyonun tamamının, en azından «ayakta işenmez, kahrolsun pisuarlar...», «tesettür bisikleti...», «erkek, karısının ölümünden sonraki ilk altı saat içinde onunla cinsel ilişki kurabilmeli», «müzik, bir sopanın bir yere ahenkli vurması bile, ama kadın sesi zinhar, günahtır...», «şeriatçı başbakan dinin kurallarına göre hareket eder, Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir. Öyleyse onu eleştirmek, ona karşı çıkmak, onun istifasını istemek kafirliktir», «savaş ancak kafirlere karşı yapılırsa İslami'dir. Müslümanları karşı (Müslüman Kürtlere karşı) savaş bu kapsama girmez. PKK'nın öldürdüğü asker bu nedenle şehit değildir!..», «Türkiye bir İslam ülkesi değildir; laiklik küfürdür. Türkiye, İslam'a dahil edilmek üzere «cihad» ile fethedilmesi gereken bir kafir ülkedir. Halen savaş sürdüğüne göre, bu ülkenin malı mülkü, zenginlikleri, hatta can'ı savaş ganimeti'dir, bunlara el koymak mubahtır, helaldir. Bunlara el koyan, hırsız, yolsuz değildir. Canı helaldir, PKK'ya karşı savaştığı sürece şehit sayılmaz; çünkü PKK'lı Kürtler de Müslüman'dır, dolayısıyla bu, kafire karşı bir cihad değildir. Nedir o «şehitler ölmez, vatan bölünmez» sloganları!.. Gezi protestolarında insan öldürmek mübahtır. Ölürlerse ölsünler.» zihniyetine sahip olmasını istiyor. Halka «çocuklarınız hem dinini, diyanetini iyi bilecek hem de vali, kaymakam, subay, avukat, öğretmen, doktor olacak» dendi. Bu hem halkı kandırmak içindi; hem de devlet masasının ve kasasının arkasına oturmak yani iktidar içindi. Ama iktidar için ayrıca emperyalizmin, başta ABD'nin gönlünü yapmak, hatta hiç kırmamak gerekiyordu. Türkiye'de solun egemen olmamasını Amerika da istiyordu. Laik okullarsa, asla kusursuz, kesintisiz Amerika sever yetiştirmiyordu. İşin içine mutlaka din girmeliydi. Çünkü din, Tayyip'e de, Fetullah'a da, Obama'lara da kayıtsız şartsız itaati öğretiyordu.
Sonuç…
İyi İngilizce bilen, Amerika sever ama yurtsever olmayan gençler yetiştirmek üzere kurulup bu hesabın tutmadığı Maarif Kolejleri mezunları (Eskişehir Maarif Koleji mezunu Nabi Avcı gibi hesabın tuttuğu nadir istisnalar da dahil), Bernard Shaw'u, Charles Dickens'ı, New York Times'ı rahatça okuyup anlayabilirlerdi. (Bugünün mebzul miktardaki Anadolu liselerinin, 1955'in o altı tanecik Maarif Kolejleriyle zerre alakası yoktur; kuşa çevrilmiştir.) Recep Tayyip Erdoğan, bırakınız İbni Sina'yı, İbni Haldun'u, Eşşark el Evsat'ı veya El Ahram'ı Arapça'sından okuyup anlayabilir mi? Kendi çabasıyla Arapça öğrenmemişse kaç imam hatip mezunu okur, anlar?... İmam hatip okumayanlar kötü Müslüman ya da, hele kafir mi? Kuran'da mı yazıyor imam hatip? Erbakan peydah olmadan önce bu millet kötü Müslüman mıydı, kafir miydi? Bunun kararını siz mi veriyorsunuz? Bunlar zaten asıl soru. Ama ortalık, Amerikalılar Süleymaniye'de Türk subaylarının kafasına çuval geçirdiklerinde, «Amerika'ya nota mı verilir», «ne notası, müzik notası mı» diyen yüksek unvanlı «Ankara'da Türk polisinden dayak yiyeceğime Brüksel'de Belçika polisi tarafından aşağılanmayı yeğlerim» diyen unvansız iyi Amerika sever, iyi İngiltere sever, iyi İsrail sever, iyi Batı sever, kısaca iyi emperyalist severler imam hatip kafalılarla dolu. Maksat da buydu. Dinini iyi bilen iyi Müslüman, iyi Müslüman-doktor yetiştirmek değil... Amerika severlik için de epeyce saçmalama, epeyce zekasızlaşma kaçınılmaz idi. O zaman saçmalama ve zekasızlaşma, devlet politikası oldu. Zekasızlaşma ve saçmalamanın en güzel yansıması da Arapça bilmeyen, ama iyi İngilizce bilen kolejli imam hatipli... Türkçe okunmasına bile ciyak ciyak karşı çıktıkları Kuran, ezan İngilizce okunmayacağına göre... Yoksa okunacak mı? İmamınız Obama mı? Ondan da önce de Bush muydu?.. Ya da besmeleniz Buş-millahirrahmanirrahim miydi? Fetullah Gülen, bunun için mi Suudi Arabistan'da veya Mısırda değil de Pensilvanya'da? Davutoğlu Ahmet'iniz bunun için mi afili «stratejik derinlik, büyük güce dayanarak güç yansıtma, Osmanlı'yı böylece ihya etme» edebiyatıyla Amerika severlik yapıyor? Bu ülkede isteyen imam hatip lisesine veya ilahiyat fakültesine 90 senedir gidiyor; çocuğunu gönderiyor. Hiçbir engel yok. Ama herkes, yani 76-82 milyon imam hatip eğitimi alsın, 76-82 milyon(*) hep İslam Cumhuriyeti özlesin, müzik, baş açıklık, ayakta çiş günah, ille de dini nikah ve saire desin; istisnasız tüm nüfus Amerikancı sağcı olsun; böyle düşünenler, yani BİZ devleti ve ülkeyi sonsuza kadar yönetelim derseniz, bu nokta o ünlü «kanlı mı kansız mı» noktasıdır. Bunu sizin Erbakan'ınız dedi. Madem siz kan dökmeye hazırsınız... Gezi direnişçileri de kan vermeye hazırsa yapacak mısınız? Değer mi?.. Hem de ileri demokrasi diye diye?.. İleri demokrasi ileri şeriat mı? İleri demokrasi ille de ve sonsuza da bir şeriatçının başbakan-cumhurbaşkanı-başkan-diktatör olması mı? Siz namazınızı kılsanız, başkaları da rakısını içse de ileri olmayan demokrasi olsa olmaz mı?.. Ne kaybedersiniz? Kalan yüzde 50'yi toptan kesecek misiniz?.. Terörist diye, darbeci diye tamamına müebbet hapis mi vereceksiniz? İmam hatip kafalı olmak, kahrolsun pisuar Müslümanlığı istemiyorlar işte!.. Siz 76-82 milyonu imam hatip kafalı yapmaktan vaz geçiverseniz ne olur? 2023'ü zaten görmezdiniz ya, böyle böyle hiç göremezsiniz. Kendi ayağınıza kendiniz kurşun sıkıyorsunuz. Amerika bile, bütün dünyayı, en çok da Müslümanları bombalaya öldüre, döve söve, birbirine kırdıra kırda bir hal oldu. Sonunda onun da dermanı takati kesildi. Niye ders almıyor, kargadan kılavuzda ısrar ediyorsunuz? Niye Amerikan zekasıyla gerdeğe girmekten kurtulmamakta inatla ısrar ediyorsunuz? Her şeyi bu yüzden ağzınıza yüzünüze bulaştırdığınızı niye fark etmek istemiyorsunuz? En azından öteki yüzde ellinin, Müslümanlığı bile Amerikan Müslümanlığı haline getirdiğinizi bilmediğini, görmediğini hiç sanmayın. En azından saygı ve güveni sıfırladığınızı kabul edin artık.
* Türkiye Cumhuriyeti resmi makamlarının resmi nüfus rakamı 74-75 milyon iken, CIA'nın 82 milyondan söz ettiği hatırlatılıyor.
Ali Tartanoğlu 22 Ağustos 2013
Yorum Gönder