Atatürk’le
ilgili en sevdiğim anekdotlardan biri, onun bir köylü ile ilgili bir dava
hakkındaki değerlendirmesidir. Biliyorsunuz günümüzde Cumhurbaşkanı veya
Başbakan hakkında bir hakaret odlumu, savcılığa bir ihbar yapılıyor veya savcı
bazı haberleri ihbar kabul ederek o kişi hakkında dava açabiliyor. Atatürk ‘ün
koyduğu yasada devlet reislerine hakaret edenlerin aleyhine dava açılabilmesi
için o makamda olanların iznini almak şarttı. Aksi halde günümüzdeki gibi izin
almadan dava açılamıyordu.
Bir
gün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya elinde kalın bir dosya ile odasına girer.
Mustafa Kemal merakla o nedir? Diye sorar.
Şükrü
Kaya “Sayın Cumhurbaşkanım; Antalyalı
bir köylü size çok ağır bir şekilde hakaret etmiş, savcılık köylü hakkında dava
açabilmek için izninizi talep ediyor.” Der. Atatürk merakla sorar:
—
Peki, böyle bir hakareti hak etmek için ne yapmışım ben ona? Diye sorunca Şükrü
Kaya anlatır: En ucuz tütün olan birinci tütünü 2 kuruş, içinde 40 tane sigara
kâğıdı var(O günlerde sigara sanayi
günümüzdeki kadar ilerlemiş değildi. Pek çok insan hazır sigara yerine tütün
alır ve özel yapılmış ince sigara kâğıdına sarar ve öyle içerdi.) Bu marka
tütünü daha çok tiryaki ve fakir, alım gücü az olan vatandaşlar alıyor. Zaten
vatandaşların çoğunun alım gücü az. Bu vatandaş almış birinci tütününü bir de
bakmış içinde sigara kâğıdı yok. Dayanamamış
“
O köşkünde oturur, dilediği sigaraları içer ziftlenir. Ama ben parasını
verdiğim halde paketin içinde sigara kâğıdı bulamıyorum” demiş ve küfretmiş.
Mustafa Kemal anlatılanları sükûnetle dinler ve sonra? Diye sorar. Şükrü Kaya
devam eder. Sorgulama sırasında adam özür dilemiş ve şunları söylemiş:
“ Ben çok tiryaki idim. Ayrıca kâğıt
alacak param da yoktu. Eski bir gazete buldum, o gazeteden bir sigara boyunda
parçalar kestim, birinin içine tütünü koydum ve çakmağı çaktım, kâğıt birden
alev aldı ve bıyığımda, dudağımda yandı. O acı ile dayanamadım küfrettim” demiş.
Mustafa
Kemal hiç hareket etmeden sonuna kadar dinler ve Şükrü Kayaya sorar:
“ Sen hiç gazete kâğıdı ile sigara içtin
mi? Hayır cevabını alınca “ Ben içtim”
der ve devam eder:
“
1911–12 Trablusgarp Harbindeydi, ne tütün bulabiliyorduk ne de sigara kâğıdı.
Bir defa tütün bulduk ama sigara kâğıdı bulamadık. Gazete kâğıdını biz de o
köylü vatandaşın yaptığı gibi kestik ve onun gibi yaktık. Benim de bıyıklarım
yandı, ben de o zaman tahtta oturan Sultan Reşat’a daha ağır küfrettim. Hâlbuki
zavallının bunda hiçbir günahı yoktu ve hatta sigara bile içmezdi. Onun için
sen bu adamı mahkemeye vermekten vazgeç çünkü asıl sorun bizde. Biz adam olup da bu köylü vatandaşımızın
doğru dürüst sigara içmesine imkân sağlamalıydık.
Bu
konuşmalardan sonra bir yaverini çağırarak “ Burada adı geçen birinci tütünden
bir koli hazırlayın, şikâyetçinin adresine benim adıma gönderin” der. Sonra
Şükrü Kayaya dönerek “ Sen de Tekel Bakanına bu hadiseden bahset, içine sigara
kâğıdı konmayan paket nerede hazırlanmışsa onu tahkik etmesini ve bir daha
böyle laubaliliğe imkân vermemesini söyle” der.
Ayrıca
o zaman Genel Sekreteri olan Hikmet Bayur’u çağırtır, olayı anlatır ve kendi
adına bir özür mektubu yazdırarak kendisine küfreden köylü vatandaşa gönderir.
*******
Bir
başka gün Mustafa Kemal’e yine bir köylü ile ilgili bir şikâyet gelir. Bir
köylü vatandaş kendisine ait Gazi Orman Çiftliğinin sınırları içinde bulunan bir
arazi kesiminde toprağı sürüyor ve bütün uyarılara rağmen sürmeye devam
ediyormuş. Atatürk merak ediyor ve hiç vakit kaybetmeden bir fırsat bulup doğru
çiftliğe gidiyor. Bakıyor aslan gibi bir Anadolu çocuğu..kara sabanı ve
pulluğuyla hiç bıkmadan sürmeye devam ediyor. Yanına gidiyor ve “Kolay Gelsin”
diyor ve aralarında şu konuşma geçiyor.
—
Sağ ol Atatürk.
—
Bu toprak senin mi?
—
Benim Atamın
—
Peki, sen ondan izin aldın mı?
—
Bekliyordum beni senin yanına götürmelerini. Sen demedin mi bu memlekette boş
toprak kalmasın. Ben Atamın emrini yerine getiriyorum. Çünkü benim toprağım yok
ama senin toprağın benim demektir.
Bu
konuşmadan sonra çok duygulanan Mustafa Kemalin gözleri doluyor, köylüye iyi
çalışmalar dileyerek ayrılırken yanındakilere “bırakın istediği kadar toprağı
eksin” talimatını veriyor.( Cemal Kutay: Bir Solukta Atatürk,
s.171–174,188–189, İstanbul–2008)
Lider
olmak mümkündür ama adam gibi liderler zor bulunuyor. Bu yazıyı Atatürk’e
Diktatör- Faşist diyenlere ve onu taklit ederek sözde gölgede bırakacağını
zannedenlere ve “Ben bir Türk’üm” demeğe korkan yurttaşlarımıza ve
yöneticilerimize ithaf ediyoruz.
Dr.
M. Galip Baysan
Yorum Gönder