Ergenekon soruşturmasında yaşanan “gizliliğin ihlali” skandallarının aynısı, geçen hafta startı verilen 28 Şubat soruşturmasında da yaşanıyor.
Hatırlarsınız; başta Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu olmak üzere Ergenekon soruşturması kapsamındaki birçok isim, evlerinde arama yapılacağını bile televizyonlardan öğrenmişti.
Dün de 28 Şubat soruşturmasında şüpheli olarak adı geçen Genelkurmay Genel Sekreteri Emekli Tümgeneral Özkasnak’ın evine, polislerden önce gazeteciler gitti!
***
Dahası var:
Kendilerine gizemli havalar veren bazı gazeteciler, neredeyse her gün televizyonlarda ya da gazete köşelerinde; bu soruşturma kapsamında gözaltına alınacak ve hatta tutuklanacak bazı kişilerin isimlerini açık açık yayınlıyorlar...
Ve ne ilginçtir ki bu “sızdırmacı gazeteciler”, “Kardeşim, yaptığınız suç... Soruşturmanın gizliliğine gölge düşürüyorsunuz, bazı masum insanları durduk yere şüpheli hale getiriyorsunuz” dediğinizde, “Vay sen bizi savcılara ihbar ettin, hapse atılmamızı istedin. Muhbirsin” diye yaygaraya başlıyorlar!
***
Eminim çoğunuz varlığından bile haberdar değilsinizdir...
Milat isimli bir gazete var.
Geçen yılın 20 Ekim’inden beri yayınlanıyor ve Has Parti’ye yakınlığıyla biliniyor.
Yayınlanıyor ama kaç kişi okuyor, bilmiyorum! Çünkü dağıtım şirketlerinin düzenli olarak açıkladıkları “tiraj” listelerinde bile adı geçmiyor...
İşte; bu gazetenin bir de Ankara Temsilcisi var:
Aslan Değirmenci.
Bu arkadaş, sahibinin Gökçek ailesi olduğu söylenen Beyaz TV’deki bir programa telefonla bağlandı.
Emin Çölaşan’ın, Uğur Dündar’ın, Fatih Çekirge’nin, Güneri Cıvaoğlu’nun, Rauf Tamer’in, Ertuğrul Özkök’ün, Fikret Bila’nın ve Oktay Ekşi’nin ifade davetiyelerinin hazırlandığını öne sürdü.
***
Ne yalan söyleyeyim, kendisini dinlerken çok da umursamadım ama dün internet sitelerine göz atınca, bu Aslan Değirmenci’den “28 Şubat Soruşturmasının Bir Bileni” diye söz edildiğini gördüm.
Bu “Bay Bilen”in iddiası, medyayla da sınır değil. Diyor ki:
“28 Şubat soruşturmasının profesör, iş dünyası ve medya gibi dalgaları olacak. Üniversiteleri kışlaya çeviren profesörler tutuklanacak...”
Son sözcüğe dikkat edin lütfen:
“Tutuklanacak!”
***
Sayın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı...
Sadece bir “darbe sürecini” soruşturmakla değil, ondan da önce “hukuka ve yargıya olan güveni korumakla” görevlisiniz...
Büyük bir gizlilikle sürdürülmesi gereken soruşturmalarda, ne yazık ki bazı bilgiler gazetecilere servis ediliyor.
Aranacak evlere; polislerden önce gazeteciler, televizyoncular gidiyor.
Hazırlık soruşturmalarında adı geçen ve geçmeyen onlarca isim, televizyon ekranlarında ya da gazete köşelerinde neredeyse hüküm giyiyor!
Kendilerine “gazeteci” diyen bazı “çok bilen”ler, yüce mahkemelerin işini üstlenip, “tutuklanacak” kişileri bile açıklıyor!
Soruşturmalara hiçbir itirazım yok, olamaz da Sayın Başsavcı...
Çünkü bilirim; adaletin kestiği parmak acımaz!
Ama eğer bu soruşturmalar sırasında yasalar ayaklar altına alınıyorsa; kimliği ve amaçları belirsiz kişiler tarafından en özel bilgiler, hem de “hüküm” verilerek kamuoyuyla paylaşılıyorsa; o ülkede adalete duyulan güven sıfırlanır...
Sizden beklenen; yürüttüğünüz soruşturmaların gizliliğine özen gösterilmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için; varsa, başta “sızdırmacı savcılık” yapan hukukçuları, “sızdırmacı polisler”i ve “sızdırmacı gazeteciler”i, “sızdıramaz” hale getirmeniz gerekiyor.
Aksi halde; ne yazık ki bu çok önemli soruşturma da; diğer bazı soruşturmalar gibi tamamlanmadan “sulanır!”
*****
TİYATRO!
İstanbul Şehir Tiyatroları’nda repertuarı belirleme yetkisi genel sanat yönetmeninden alınmış ve aralarında belediye bürokratlarının da olduğu yedi kişilik bir kurula verilmiş...
Belediye Başkanı Kadir Topbaş da “Böylesi daha demokratik” diyerek bu düzenlemeyi savunmuş.
Allah’tan belediyenin hastanesi yok!
Eminim Kadir Bey sırf “demokratik olsun” diye beyin ameliyatlarına beyin cerrahını değil, belediye bürokratlarını sokardı!
*****
Günün Sorusu
Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada ele geçirilen ve çok sayıda subayın tutuklanmasına yol açan 5 No’lu hard diskte bulunan parmak izinin, hiçbir Balyoz Davası sanığına ait olmadığı belirlenmiş... Sorum savcı beylere:
O parmak izinin sahibini bulmadan, sanıkları nasıl ve neden suçluyorsunuz?
*****
Ve... Yarın İzmir’deyim!
İzmir, doğduğum yer de değil, doyduğum yer de...
Ama bilirim; “altın güneş” bir tek orada “sırmalar saçar...”
Ve her İzmirli bir başka coşkuyla haykırır, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa” dizelerini...
Bu yüzden ne zaman İzmir’e gidecek olsam heyecanlanırım.
Önce imbat dolaşır saçlarımda; sonra nefis bir “gevrek” kokusu gelir burnuma!
Ve umudu asla yitirmeyen, pırıl pırıl bakan milyonlarca çift göz!
Yarın İzmir TÜYAP Kitap Fuarı’nda olacağım...
Önce saat 12.00’de 1 No’lu Konferans Salonu’nda “Medyanın Halleri”ni konuşacağız, sonra 13.00 ile 15.00 arasında Doğan Kitap standında kitaplarımı imzalayacağım.
Her sabah kahvelerimizi birlikte yudumladığımız tüm İzmirli dostları görmek, onlara dokunmak ve marşımızı birlikte söylemek istiyorum.
Gelir misiniz?
Yorum Gönder