Türkiye yine gerilimin oldukça yüksek olduğu günlerden geçiyor... Bir yanda Suriye’yle ve İran’la yaşanan gerilim, diğer yanda bitip tükenmek bilmeyen darbe davalarına eklenen 28 Şubat soruşturması... Ve daha buraya sığmayacak binlerce sorun.
Peki, bu sorunların nasıl üstesinden geliriz?
Sorunun yanıtı basit:
Hukukla!
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, anayasasına göre bir “hukuk devleti...”
Peki, ya asıl sorun hukuk sistemimizdeyse...
Yani, evrensel hukuk kavramlarının içi boşaltılmış, kurumlar yok edilmişse...
Ve hatta anayasayla koruma altına alınan “devrim yasaları” bile “iğdiş” edilmişse... O zaman ne yapacağız?
Bu sorunun yanıtı maalesef yok...
***
Anayasa’nın 174’üncü maddesi diyor ki:
“Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
1) 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2) 25 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanun;
3) 30 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
4) 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair meden... nikâh esası ile aynı kanunun 110’uncu maddesi hükmü;
5) 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
6) 1 Teşrinisâni 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
7) 26 Teşrinisâni 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
8) 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.”
***
Eğer yaşınız 40’ların altındaysa... Eminim, yukarıda tek tek sıralanan “devrim yasaları”nın çoğunun ne olduğunu bile anlamadınız...
Size yardımcı olayım:
1) Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun günümüzdeki adı “eğitimin birliği yasası...” Bu yasaya göre; eğitim yapılan bütün kurumlar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olmak zorunda... Peki, öyle mi?
Öyle olsaydı, sayıları on binleri bulan ve 1980’den sonra son derece önemli bir eğitim kurumu haline gelen Kur’an kurslarının da, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olması gerekmez miydi?
2) Şapka İktisâsı Hakkında Kanun... Bu kanun uygulanıyor olsaydı; hepimizin başında şapka olması gerekirdi.
3) Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun... Bu kanun da sözüm ona yürürlükte ama ortalık tekkeden, zaviyeden, türbeden, şeyhten, dervişten, müritten, dededen, seyitten, falcıdan, büyücüden, üfürükçüden geçilmiyor... Kimseye de bu suçları işledin diye ceza verilmiyor!
4) Resmi nikâh kıyılmasıyla ilgili kanun: Günümüzde imam nikâhı “in”, resmi nikâh “out...” Çünkü devir, “dört kadınla evlenip”, üçerden (galiba beşe çıktı) 12 çocuk yapma devri...
5) Uluslararası rakamların kullanılmasını öngören kanun... Şimdilik bu kanuna aykırı davranan yok... Ya da en azından ben bilmiyorum.
6) Türk harflerinin kabulüyle ilgili kanunda ise “delme” çabaları çoktan başladı... Bazı illerimiz, ilçelerimiz bile, hem de bazı “milletvekilleri” tarafından içinde “q, x, w” gibi alfabemizde olmayan harflerin kullanıldığı Kürtçe isimlerle anılır oldu.
7) Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun’a gelince... Bu kanunu, “Atatürk ilke ve devrimlerini korumak adına” darbe yapan generaller bile deldi... Bazı dalkavuklar kendilerine “Paşam” dedikçe zevkten tereyağı gibi eridiler... Öte yandan elini sallasan “efendi”ye çarpıyor!
8) Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun da “adı var, kendi yok” devrim kanunlarının başında geliyor... Sözüm ona herhangi bir dine ve mezhebe özgün kisve taşınması ve ruhani kıyafet giyilmesi yasak ama... Aldıran kim? Bırakın tutucu illeri, İstanbul’un göbeğinde bile adamlar sarıkla geziyor, onları gören polis memuru neredeyse esas duruşa geçiyor!
***
Ne demiştik?
“Sorunlarımızın üstesinden nasıl geleceğiz?”
“Hukukla...”
İyi de bugünkü hukuk sistemimiz, anayasal güvenceye alınmış “devrim kanunlarını” uygulatmaya bile tenezzül etmiyor!
Bu durumda ne yapacağız?
Ne yapacağımız belli:
Ya direnip Atatürk ilke ve devrimleri için sonuna kadar mücadele edeceğiz...
Ya da dayatılan yeni rejime ve hukuk sistemine biat edeceğiz...
***
Sahi...
Sizin seçiminiz hangisi?
*****
Günün Sorusu
Süleyman Demirel; 12 Eylül darbesinin yapıldığı günlerde Başbakan, 28 Şubat sürecinde ise Cumhurbaşkanı’ydı... Şimdi bu iki darbe de yargıya taşınıyor; doğal olarak herkes konuşuyor... Konuşmayan bir kişi var, o da Süleyman Demirel... Sorum kendisine:
Suskunluğunuzun anlamı ne?
Yorum Gönder