Dinarlı Melike öğretmen Van'da öldü! - Necati Doğru

Kardeşlik kokusu Van’a Türkiye’nin her yerinden ulaştı. Türkiye Van ile kucaklaştı. Türkiye Van için seferber oldu. Kardeşlik kötü günde sınava girer. Kötü günde kardeş, kardeşin acısını alır.
Türkiye Van’ın acısını alıyor.
Dinarlı Melek öğretmendi.
Van’da çocukları okutuyordu.

Van depreminde Dinarlı Melike öğretmen de “depreme dayanıksız yapılmış” konut cinayetinin kurbanı oldu. Dinarlı Melike öğretmenin, annesi ile babası 1995 yılındaki büyük Dinar depreminde çöken evlerinin altında can verdiğinde melek öğretmen daha 7 yaşındaydı.
Aileden tek sağ kurtulan o olmuştu.
Antalya’nın Alanya kazasında altın kalpli “Atman Ailesi” 7 yaşındaki yetim Melike’yi  evlatlık aldı.
Melike okudu.
Öğretmen oldu.
Van’ın Ercis kazasında; “Bu Kürt çocuğudur-  Bu Türk çocuğudur ayrımı yapmadan” öğrencilerini “eğitmeye-öğretmeye” koştu. Van’da da 7.2’lik deprem olunca Melike öğretmen 23 yaşındayken annesi ile babasının kaderiyle kucaklaştı.

Xxx

Van şehri, “Melike öğretmenlerin 7.2’lik depremler altında canını alacak” hale nasıl geldi?
Vanlıyam!
Şanlıyam!
Ülkeme sevdalıyam!
Böyle anlatılırdı.
Van şehri, Urartu uygarlığından bütün insanlığa mirastı. Gönülleri büyüleyen güzellikteki Van Deniz’i ile ince, ölçülü, uygar, zevkli bir beldeydi.
Kanallarla sulanıyordu.
Her çeşit meyve ağacının lezzeti, bin bir çeşit çiçeğin kokusu bahçeler içinde kurulu tek katlı, en fazla iki katlı evlerin içine dolardı. Hoyrat, hilekar, hırsız, arsız betonlaşma salgını bütün Türkiye ile birlikte Van’ı da sardı.
Meyve ağaçları kesildi.
Bahçeler tarumar edildi.
Su kanalları dolduruldu.
İki katlı evler yıkıldı; yerlerini çok katlı kimliksiz, kişiliksiz; hırsız müteahhit, hırsız mühendis, hırsız siyasetçi, hırsız bürokrat, hırsız yeni burjuva, hırsız yeni tarikatçı, hırsız eroinci üreten beton binalar aldı. Vanlıların çok az bir bölümü de “bu balon ekonominin kendilerini varlıklı yaptığını sanıp” sevindiler.
Van, eski Van olmaktan çıktı.
Kent yeşilini yitirdi.
Giri kirli beton şehir oldu.
Van gölü kirlendi. Yazın sıcak aylarında Van’lı çocukların şehir merkezine yakın İskele’den, Edremit’ten girip yüzebildikleri göle ancak Gevaş’dan, Akdamar Adası sahillerinden girilebilir oldu.

Xxx

Van şehri, tek düşünülemez.
Muş, Bitlis, Hakkari!
Birlikte bir havzadır.
Bu havzada 2 milyon insan yaşar. Nüfusun yarısı “yeşil kartlı” yani resmen tescil edilmiş yoksullardır. Sanayi yoktur. Tarım, hayvancılık bildiğiniz gibidir. Van Şehri’inde bunca yoksulluk içinden bunca beton binalar, bunca göle nazır villalar, yüzlerce siteler yükselir. Küresel uyuşturucu ticaretinde, geçiş yolu üzerindeki Van şehri ile Diyarbakır şehri ilk sırada yer alır.
Deprem Van’ı vurdu.
Dinarlı Melike öğretmen de; hırsız müteahhit, hırsız mühendis, hırsız politikacı, hırsız bürokrat, hırsız yeni burjuva, hırsız yeni tarikatçı, hırsız eski eroincinin bir olup betonlaştırdığı kötü şehirleşmenin altında canını verdi.

KUTU

Kardeşlik kokusu Van’a Türkiye’nin her yerinden ulaştı. Türkiye Van ile kucaklaştı. Türkiye Van için seferber oldu. Kardeşlik kötü günde sınava girer. Kötü günde kardeş, kardeşin acısını alır.
Türkiye Van’ın acısını alıyor.
Dinarlı Melek öğretmendi.
Van’da çocukları okutuyordu.

Van depreminde Dinarlı Melike öğretmen de “depreme dayanıksız yapılmış” konut cinayetinin kurbanı oldu. Dinarlı Melike öğretmenin, annesi ile babası 1995 yılındaki büyük Dinar depreminde çöken evlerinin altında can verdiğinde melek öğretmen daha 7 yaşındaydı.
Aileden tek sağ kurtulan o olmuştu.
Antalya’nın Alanya kazasında altın kalpli “Atman Ailesi” 7 yaşındaki yetim Melike’yi  evlatlık aldı.
Melike okudu.
Öğretmen oldu.
Van’ın Ercis kazasında; “Bu Kürt çocuğudur-  Bu Türk çocuğudur ayrımı yapmadan” öğrencilerini “eğitmeye-öğretmeye” koştu. Van’da da 7.2’lik deprem olunca Melike öğretmen 23 yaşındayken annesi ile babasının kaderiyle kucaklaştı.

Xxx

Van şehri, “Melike öğretmenlerin 7.2’lik depremler altında canını alacak” hale nasıl geldi?
Vanlıyam!
Şanlıyam!
Ülkeme sevdalıyam!
Böyle anlatılırdı.
Van şehri, Urartu uygarlığından bütün insanlığa mirastı. Gönülleri büyüleyen güzellikteki Van Deniz’i ile ince, ölçülü, uygar, zevkli bir beldeydi.
Kanallarla sulanıyordu.
Her çeşit meyve ağacının lezzeti, bin bir çeşit çiçeğin kokusu bahçeler içinde kurulu tek katlı, en fazla iki katlı evlerin içine dolardı. Hoyrat, hilekar, hırsız, arsız betonlaşma salgını bütün Türkiye ile birlikte Van’ı da sardı.
Meyve ağaçları kesildi.
Bahçeler tarumar edildi.
Su kanalları dolduruldu.
İki katlı evler yıkıldı; yerlerini çok katlı kimliksiz, kişiliksiz; hırsız müteahhit, hırsız mühendis, hırsız siyasetçi, hırsız bürokrat, hırsız yeni burjuva, hırsız yeni tarikatçı, hırsız eroinci üreten beton binalar aldı. Vanlıların çok az bir bölümü de “bu balon ekonominin kendilerini varlıklı yaptığını sanıp” sevindiler.
Van, eski Van olmaktan çıktı.
Kent yeşilini yitirdi.
Giri kirli beton şehir oldu.
Van gölü kirlendi. Yazın sıcak aylarında Van’lı çocukların şehir merkezine yakın İskele’den, Edremit’ten girip yüzebildikleri göle ancak Gevaş’dan, Akdamar Adası sahillerinden girilebilir oldu.

Xxx

Van şehri, tek düşünülemez.
Muş, Bitlis, Hakkari!
Birlikte bir havzadır.
Bu havzada 2 milyon insan yaşar. Nüfusun yarısı “yeşil kartlı” yani resmen tescil edilmiş yoksullardır. Sanayi yoktur. Tarım, hayvancılık bildiğiniz gibidir. Van Şehri’inde bunca yoksulluk içinden bunca beton binalar, bunca göle nazır villalar, yüzlerce siteler yükselir. Küresel uyuşturucu ticaretinde, geçiş yolu üzerindeki Van şehri ile Diyarbakır şehri ilk sırada yer alır.
Deprem Van’ı vurdu.
Dinarlı Melike öğretmen de; hırsız müteahhit, hırsız mühendis, hırsız politikacı, hırsız bürokrat, hırsız yeni burjuva, hırsız yeni tarikatçı, hırsız eski eroincinin bir olup betonlaştırdığı kötü şehirleşmenin altında canını verdi.

(Uyan Borusu)

Uğur Dündar aramıza hoş geldin!

 Gazeteye haber yapmışlar; “Uğur Dündar da patronu Aydın Doğan’ı rahatlattı. Star TV’yi haberde 1 numara yapan ve 327 milyon dolara satılabilir değere yükselten Uğur Dündar, Doğan Grubu’ndan ayrıldı. Böylece Uğur Dündar da Emin Çölaşan, Necati Doğru ve Bekir Coşkun’dan sonra Aydın Doğan’ı rahatlatmış oldu” diye yazmışlar. Bir anımı anlatayım. Başbakan Tayyip Erdoğan, Aydın Doğan’ın üzerine vergicileri sürüp, meydanlarda da “Alkapon” benzetmeleriyle hücum etmeye başladığı ilk günlerdi. Aydın Doğan, Nakkaştepe’deki Holding’ine gazetelerinde yazanları da davet edip, “iktidarın basını baskı altına almasına karşı neler yapılabileceği” konusunda düşünce soruyordu. Ben o sırada VATAN’da yazıyordum. Toplantıya Güngör Mengi, Tayfun Devecioğlu, Aydın Öztürk, İsmail Yuvacan, Asaf Savaş Akat, Reha Muhtar, Mustafa Mutlu, Can Ataklı, Ruhat Mengü, Okay Gönensin, Zafer Mutlu katılmıştı. Söz bana geldiğinde; “Aydın Bey, Sayın Başbakan sizin üzerinizden biz  gazetecilere hücum ediyor ve örnek olarak da Hilton Oteli’nizi gösteriyor. Bu oteli Mehmetçik Vakfı’na ve ya da yoksul ve kimsesiz çocukları okutan Çağdaş Yaşamı Destekle Derneği’ne bağışlayın. Otelci değil gerçek gazeteci olduğunuzu toplum görsün, bu başbakana da tokat gibi cevap olur” demiştim. Aydın Doğan, “Necati senin bu teklifini benim kızlarım duyarsa beni eve sokmazlar” diye şakayla geçiştirmişti. Demek istiyorum ki, gazetecilikte para, servet, otel, banka, holding birlikte gidecek şey değil. Uğur Dündar, aramıza hoş geldin. Bu kadar niçin geç kaldın?
 Gazeteye haber yapmışlar; “Uğur Dündar da patronu Aydın Doğan’ı rahatlattı. Star TV’yi haberde 1 numara yapan ve 327 milyon dolara satılabilir değere yükselten Uğur Dündar, Doğan Grubu’ndan ayrıldı. Böylece Uğur Dündar da Emin Çölaşan, Necati Doğru ve Bekir Coşkun’dan sonra Aydın Doğan’ı rahatlatmış oldu” diye yazmışlar. Bir anımı anlatayım. Başbakan Tayyip Erdoğan, Aydın Doğan’ın üzerine vergicileri sürüp, meydanlarda da “Alkapon” benzetmeleriyle hücum etmeye başladığı ilk günlerdi. Aydın Doğan, Nakkaştepe’deki Holding’ine gazetelerinde yazanları da davet edip, “iktidarın basını baskı altına almasına karşı neler yapılabileceği” konusunda düşünce soruyordu. Ben o sırada VATAN’da yazıyordum. Toplantıya Güngör Mengi, Tayfun Devecioğlu, Aydın Öztürk, İsmail Yuvacan, Asaf Savaş Akat, Reha Muhtar, Mustafa Mutlu, Can Ataklı, Ruhat Mengü, Okay Gönensin, Zafer Mutlu katılmıştı. Söz bana geldiğinde; “Aydın Bey, Sayın Başbakan sizin üzerinizden biz  gazetecilere hücum ediyor ve örnek olarak da Hilton Oteli’nizi gösteriyor. Bu oteli Mehmetçik Vakfı’na ve ya da yoksul ve kimsesiz çocukları okutan Çağdaş Yaşamı Destekle Derneği’ne bağışlayın. Otelci değil gerçek gazeteci olduğunuzu toplum görsün, bu başbakana da tokat gibi cevap olur” demiştim. Aydın Doğan, “Necati senin bu teklifini benim kızlarım duyarsa beni eve sokmazlar” diye şakayla geçiştirmişti. Demek istiyorum ki, gazetecilikte para, servet, otel, banka, holding birlikte gidecek şey değil. Uğur Dündar, aramıza hoş geldin. Bu kadar niçin geç kaldın?

Necati Doğru/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget