Van depreminin yarattığı bir moda var. Herkes ırkçılığa ve ayrımcılığa ne kadar karşı olduğunu söyleme yarışına girdi.
Televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde, sosyal medya denilen twitter, facebook gibi yerlerde ünlü ünsüz pekçok isim ırkçılık karşıtı söylemlerini dile getiriyor.
Çünkü yandaş ve yalaka medya, Van depreminden sonra iktidarın gösterdiği başarısızlığı örtbas etmek için hedef şaşırtıp, televizyonlarda söylenen bazı sözlerin üzerine atlayıp yeni bir “linç kampanyası” başlattı.
Önce sunucu Duygu Candaş Van depremi nedeniyle zorunlu olarak çok uzun süre ekranda kalmasının etkisiyle olacak “Deprem Van’da oldu ama hepimiz çok üzüldük” dedi.
Biraz aklı, izanı, vicdanı, namusu olan herkes kastedilenin “Deprem İstanbul’a çok uzak ama hepimizi derin acıya boğdu” olduğunu anladı. Ama beceriksizliğin paniğini yaşayan yandaşlar anında saldırıya geçerek Duygu Candaş’ı “Irkçı, ayırımcı” ilan edip çalıştığı kurumun patronunu da tehdit ederek “Atın bu kadını, medyada yeri yok” diye bağırmaya başladılar. Ne yazık ki Duygu Candaş’ı o günden beri ekranda göremiyorum. Bakalım bu hafta ne olacak..
Ardından Müge Anlı’nın sözleri geldi ki, işte kıyamet o zaman koptu.
İlk gün de yazdım, Müge Anlı’nın sözlerini hiç sevmedim. Ama “ırkçılık ayırımcılık yapıyor” safsatasına da inanmak mümkün değil.
O zaten çok üzüntü veren bir depremden sonra düşüncesizce dile getirilen bir tepkiden öte değildi.
Müge Anlı henüz sıcaklığını koruyan son terör olaylarını hatırlayarak “Taş attınız, polisi askeri öldürdünüz, şimdi polisten askerden yardım bekliyorsunuz” deyiverdi.
Buraya nokta koyalım.
Müge Anlı linç edildi. İşinden atıldı mı atılmadı mı bilmiyorum. Ama kendini demokrat, insan haklarına saygılı, ırkçılığa karşı, ayırımcılıktan nefret eden olarak sayan bir güruh aklına estikçe hala Müge Anlı’ya saldırmanın keyfini sürdürüyor.
Şimdi gelelim, ırkçılığa karşı olduklarını söyleyenlerin haline.
Günlerdir Van için yardımlar toplanıyor. Televizyonlar hararetli ortak canlı yayınlar yaparak adeta dilenir gibi para istiyor halktan. Verenler övülüyor vermeyenler ise yeriliyor.
Ama ırkçı ve ayırımcı olmayan, gazeteler, televizyonlar, yüksek miktarda para yardımı yapan kişiler ısrarla ve üstüne basarak “Görüyorsunuz değil mi Türk milletinin yüceliğini, hiçbir ayırım yapmadan nasıl da koşuyor yaraları sarmak için” diyor “Tek yürek olmaktan” söz ediyor.
Aslında ırkçılığa, ayırımcılığa karşı duruyormuş gibi yapıp, biliçaltından söylenen şudur: “Siz bize taş atıyorsunuz, askerimizi, polisimizi öldürüyorsunuz. Ama bakın biz size nasıl yardım ediyoruz.”
Var mı ikisi arasında fark? Fark yok olmasına da, “ırkçı olmayanlar” bunun farkında bile değil.
Önce şehitler sonra deprem felâketi nedeniyle bu hafta da fıkralara yer vermiyorum, ama tam yerine oturduğu için bir tanesini yazacağım.
İki adam sohbet ediyormuş. Laf kızlarının ne iş yaptığına gelmiş. Biri anlatmaya başlamış. “Benim kızım” demiş “Büyük bir şirkette patronun özel asistanı. Kızım çok iyi bir aile babası olan patronunun sağ kolu gibi. O kadar başarılı ki patron kızıma gözü gibi bakıyor. Lüks bir daire satın aldı, altında arabası var. Patron nereye giderse onunla gidiyor, en lüks otellerin suitlerinde kalıyor. Maaşı da çok güzel.”
Sonra dönmüş “Senin kız ne alemde?” Diğeri biraz iç geçirip cevaplamış; “Valla benimki de metres oldu ama, senin kadar güzel anlatamam.”
***
Bu ne çelişki böyle?
Deprem felâketi nedeniyle Cumhuriyet bayramı törenleri iptal edildi. Bu kadar üzüntülüyken bayram kutlaması olmazmış. Niyet başka tabii, dün yazdım.
Dün baktım özellikle yandaş medyada hiç tepki yoktu. Çok doğal karşılamışlar.
Oysa Cumhuriyet bayramı törenleri çalgılı çengili törenler değil ki. Üstelik böyle acılı bir günde cumhuriyet değerlerine sahip çıkarak daha güçlü bir tablo çizebilirdik.
Cumhuriyet törenleriyle birlikte devlete bağlı sanat kurumları da gösterilerini iptal ettiler. Opera ve bale de yok örneğin. Müzik var ya.
Buna karşı bugün İstanbul’da bir Rock konseri yapılacak. Biletler bitmiş. Maçka ve çevresi bu gece müzikle inleyecek. Peki oraya gelecek olanlar “yardım” için mi geliyor? Hayır. paranın nereye gittiğinin önemi yok. Onlar rock müzik dinlemeye gidiyor.
Kesinlikle karşı değilim, yaraları sarmak için ne yapılsa yanındayım.
Ama “çok üzüntülüyüz” diyerek Türkiye’nin gururu Cumhuriyet’i kutlamayacaksınız, sonra rock konserini göklere çıkaracaksınız. Kendi kendimize çelişmemiz değil mi bu?
Gerçi bunun da çaresi var. Madem çok üzüntülü olduğumuz için Cumhuriyet kutlamalarını bile kenara bırakabiliyoruz. O halde bu gece konsere katılacak sanatçılar sahneye çıksınlar, hiç müzik çalmadan halkı selamlasınlar ve yaptıkları yardım nedeniyle teşekkür etsinler. Sonra herkes dağılsın.
Bakalım o kalabalık Van için mi toplanmış yoksa rock için mi?
***
Meğer deprem vergisi zaten yokmuş
Maliye Bakanı 1999’da “bir kerelik” konan sonra kalıcı hale gelen deprem vergisinin yola, eğitime, sağlığa harcandığını söyledi. “Salak” muamelesine tabii tutulduğumuz için yedik yuttuk.
Ama üstüne Hüseyin Çelik’ten gelen açıklama ile nutkum tutuldu. Meğer deprem vergisi hiç konmamış ki. Onun adı Özel İletişim Vergisi imiş. Normal vergilerden bir farkı yokmuş. Zaten vergi dediğimiz de yol, su, elektrik, sağlık, eğitim için harcanırmış.
Pes bile diyemiyorum. Madem bir deprem vergisi yokmuş, o halde soluduğumuz havaya, attığımız adıma, uykuda geçen zamanımıza da vergi konsa, ama bu sefer adına gerçekten Deprem Vergisi dense, toplanan paralar da gerçekten böyle bir felâketle karşılaştığımızda kullanılsa.
İnönü’ye atfen söylenen bir söz vardır. Demiş ki “Bu millet un çuvalına benzer, vurdukça tozu çıkar.” Bizde daha çok toz var. Vurun vurun. Çok hoşlanıyoruz.
***
Gani Yıldız’dan
UNESCO’nun araştırmasına göre, Avrupa’da en fazla okuma yazma bilmeyen nüfus ülkemizdeymiş. Bu kadar cesurca meydan okuyup bu kadar iyi hikâye yazmamızın kaynağı anlaşılmış oldu...
***
Hadi diyelim “Toprak Ana” çocuklarına sert davrandı. Peki ya “Devlet Baba”? Çocuklarını korumak için üstüne düşeni yaptı mı Van’da?
***
Deniz Feneri e.V. davasında tutuklu bulunan altı kişi tahliye edilirken ortaya, “Şahıslar dört aydır tutuklu. Tutukluluğun devamı halinde tedbir cezaya dönüşebilir.” gerekçesi konmuş. Doğru! Maazallah sonra Silivri’de yatanlar gibi olurlardı!
***
AB 2011 yılı İlerleme Raporu’nda Türkiye, çocuk hakları konusunda sınıfta kalmış. Sadece sınıfta mı? Parasız eğitim isteyen çocuklar aylarca hapiste kaldı!
***
Her deprem sonrası, “Deprem öldürmez, bina öldürür!” cümlesini duyuyoruz. Gelişmiş ülkelerde “akıllı bina” yapımında kullanılan insan zekâsı, ülkemizde ne yazık ki “katil bina” yaratıyor.
***
Van depreminde, yeni deprem yönetmeliğine göre yapılan binalar bile yıkılmış. Anlaşılan şehirciliği, “çürük bir sistem üzerine bina etme huyumuz” bir türlü değişmiyor!
***
Dış basın, deprem bölgesine dış yardımların geri çevrilmesini eleştirmiş, “Türkiye gururu bırakıp yardımları kabul etmeli!” demiş. Zaten öyle; gururumuzu, depremlerden ders çıkarmayıp vatandaşı bu durumlara düşürdüğümüz için enkaz altında bıraktık!
Can Ataklı/VATAN
Yorum Gönder