88 yıl önce bugün kuruldu Cumhuriyetimiz.
“Tam bağımsızlık” diyerek yola çıkan bir kadro ile başladı Batı uygarlığına doğru yolculuğumuz.
Ülkeyi kendi limanlarına demirleme heveslileri yüzünden artık ilerleyemiyoruz. Geride bıraktığımızı zannettiklerimizi bir bir geri çağırır bulduk kendimizi. Modernleşmeyi mahremleştirdik. Siyaseti ve ekonomiyi kendi dışımızdaki güçlerin pazar heveslerine delege ettik. Dünyaya yeni biçim verilirken, Türkiye hem biçimlenen, hem de biçimlendiren rolü ile kuruluş felsefesinin dışına her geçen gün biraz daha çıkarıldı/çıkarılıyor.
Cumhuriyet’imizin 88. yaş gününde, yalnız Van depreminde yitirilen canlarımız nedeniyle değil, yıpratılan köklü kurumlarla devlette yaşatılan deprem nedeniyle de buruluyor içimiz.
Cumhuriyet’in temel felsefesi laikliğe dayanıyordu. “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye inleyen sokaklar artık suskun. Laikliğe küçük dokunmalarda tepki veren toplumsal muhalefet yok artık. Türkiye din temelli eğitime ve din ölçekli siyasete teslim olmuş durumda. Sahip çıkması gerekenler de siyasetteki yerleri uğruna; “Laiklik sorunu yok” diyebiliyorlarsa, laiklik sahipsiz kalmış demektir…
Ayrıştırıcı söylemler “barış” başlığı ile sürekli pazarlanırken; ulusal birlik ve beraberlik mesajları için doğal felaketlerle canımızın yanmasını yaşamak zorunda olmamız ne acı!…
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’i kuranlar bir mucizeye imza attılar.
Ve bu mucizeyi bizlere emanet ettiler.
Şimdi elimizde trajedimiz var. Her deprem sonrasında olduğu gibi, çürük binalara yerleştirdiğimiz canlarımıza ağlıyoruz.
Çürük binaların asıl mimarı, müteahhidi, çürütülen siyaset değil mi?
Çürütülen siyaset, devletin temel kurumlarını ve Cumhuriyet’i her geçen gün biraz daha kemirirken, gerçeklerden uzaklaşıp her şeyin magazinleştirildiği bir Türkiye’de hepimiz, yaşananlar sanki kendi dışımızda olup bitiyormuş gibi sadece seyirciyiz.
Cumhuriyet’i 29 Ekim’de 88. yıl önce bugün kuranlar, böyle bir Türkiye düşlememişlerdi.
Atatürk için Cumhuriyet, hür akıl, hür vicdan demekti:
“Cumhuriyet: fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister… Cumhuriyet sizden sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister… Ulusal ahlakımız uygar esaslarla ve hür fikirlerle geliştirilmeli ve desteklenmelidir. Bu çok önemlidir. Bilhassa nazarı dikkati çekerim. Korkutma esasına dayanan ahlak, bir fazilet olmadıktan başka itimada şayan değildir…”
“…Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini devlet ve ulus işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz.”
“Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhep kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılmamalıdır.”
“…Benim manevi mirasım ilim ve akıldır… Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirildiğini iddia etmek aklın ve ilimin gelişmesini inkâr etmek olur. Benden sonra beni izlemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilimin kılavuzluğunu kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar.” diyordu Atatürk; Türkiye bugün adım adım bu temel eksenden kaydırılıyor.
Biraz önce haber geldi. Cumhuriyet törenleri iptal edilmiş. Törenleri eğlence olarak mı görüyorduk biz? Cumhuriyet’in kuruluş gününü bayram ilan edişimiz, Cumhuriyet’in eğlence olduğu anlamına gelmiyor.
Kuruluş esaslarımıza bağlılığımızı, Cumhuriyet’te kararlılık mesajlarımızı yüksek sesle dile getirdiğimiz, bize ulusal bağımsızlığımızı armağan edenleri saygı, şükran ve minnetle andığımız, birlik ve beraberliğimizi yeni nesillere aktardığımız görsel ve işitsel bir araç değil midir törenler?
İçin ferah olsun Türkiye; Cumhuriyet’in aydınlanma koşusunun meşalesi hiç sönmeyecek. Bizler Türk ulusu olarak o ışığı sonsuza kadar yanık tutacağız.
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu, aydınlık koşumuz sonsuz olsun.
Biz hala koşudayız bilesiniz…
Sel gidecek kum kalacak…
NOT: Törenleri iptal edenlere anlamlı bir sorum var: TV’lerdeki eğlence ve magazin programları neden tam gaz devam ediyor?!…
Önemli bir soru daha: 10 Kasım yaklaşıyor. Atatürk’ü anma törenleri hangi gerekçelerle iptal edilecek?
Prof. Dr. Tülay Özüerman
Yorum Gönder