Devlet Geç Kalınca - Hikmet Çetinkaya

Yıkıntılar… Dozerler… Beton yığınları…
Soğuktan üşümüş, saatlerdir bekleyen kadınlar, erkekler…
Kimi anne, kimi baba…
Bir umut ışığı arıyorlar yağmurlu bir günün ilk saatlerinde…
Van’da ve Erciş’te ısı eksi bir derece…
Haberleri izliyorum TV’de…
Yıkıntıların arasında dimdik ayakta duran yapılar da var 6-7 katlı…
Tam onlara bakarken Marmara depremini, Lice’yi, Varto’yu, Bingöl’ü, Erzincan’ı, Gediz’i anımsıyorum…
Sapasağlam yıkılmayan kerpiç evleri…
Van ve Erciş depreminde AKP hükümeti, deyim yerindeyse tam anlamıyla çuvalladı.
Başbakan Erdoğan da yaptığı açıklamada bu savı doğruladı:
“İlk 24 saatte başarısız olduk…”
O sırada bir başka kanala geçmiş, 1998 yılında yapılan Gedikbulak’taki ilköğretim okulunun enkazını görmüştüm…
Dün yazdım…
1998 yılında yapılan ve bugün yıkılan okulla 1952 yılında yapılan “taş mektep”in yan yana fotoğrafı vardı gazetelerde…
1998’de yapılan çökerken 1952’de yapılan tek katlı okulun sadece duvarları çatlamıştı…
***
Her depremde kamu binaları yıkılıyor…
Neden, niçin?..
Yanıtı basit:
“Müteahhitler demirden, çimentodan çalıyor…”
Hiçbir depremden ders çıkaramıyorduk. Marmara depremini çoktan unutmuştuk.
Ha, unutmadan ekleyeyim:
“Deprem fonunda toplanan milyarlar neredeydi?”
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıkladı:
“Biz deprem vergilerini sağlık harcamalarında, duble yolların yapımında, eğitimde kullandık.”
Halk deprem vergisi ödüyor cep telefonlarından, hükümet bu milyarlarla başka alanlarda harcama yapıyor.
Olacak iş mi bu?
Büyük ve güçlü ülkeydik…
Erciş’te o çok katlı yapılara izin veren, deprem yönetmeliğini uygulamayanlardan hesap sorulacak mı?
Son depremde de 60’ı aşkın öğretmenimiz öldü, 40’ı kayıp…
Ağlayan anneler, babalar, kardeşler…
Ağlayan tüm Türkiye….
İçi yanan, kavrulan bizler…
Sen, ben yok!..
İnsan olmak var!..
***
Çünkü yaşadığımız bir insanlık dramı…
Yazımı bu kez bir deprem bölgesinden, Karaburun’dan yazıyorum…
Karaburun’u tepeden gören Saip köyündeki kahvedeyiz. Eski CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir ve İzmir Temsilcimiz Serdar Kızık’la birlikte…
Karaburun’da 1949’da 7 büyüklüğünde deprem oldu. 800 ev hasar gördü, 1 kişi öldü.
O tarihte Karaburun’da yapılar tek katlıydı ve geleneksel “taş kilit” denilen yöntemle yapılmıştı.
Bugün ise Karaburun’da birkaç otel dışında tüm yapılara, en fazla iki buçuk kat izin veriliyor.
Erdal Karademir, harita yüksek mühendisi….
Karademir, “Türkiye deprem coğrafyasında yaşadığını unutuyor” deyip ekledi:
“Ülkemizin deprem kuşağında olduğunu herkes biliyor. Ancak gerekenler olmuyor. 1999 depreminin öğrettiklerini ve bundan çıkarılacak ödevleri yapmadılar. Başta İstanbul olmak üzere ülkenin yüksek riskli bölgelerinde dayanıksız binalar gözden geçirilip yıkılacaktı. Yapılmadı. Bu tespitler ışığında binalar yenilenecekti, yapılmadı. Yeni yapılar depreme dayanıklı olacaktı, olmadı. Deprem için toplanan paralar başka alanlara harcandı. Böylece insanlar ölüme terk edildi. İktidar, Ulusal Deprem Konseyi’ni 2003’te kapattı, bunun hesabı da sorulmadı.”
***
Güneşli bir Karaburun sabahında poyraz, insanı üşütüyor…
Saip köyünde sohbet ediyoruz köylülerle…
İki kişi yan tarafta “hırsızlığı” konuşuyor, küfürle karışık…
Hayli öfkeli yaşlı adam şöyle diyor:
“Yahu 2 kilo armut çalan iki yıl hapis cezası alıyor; TEDAŞ tellerini çalan 3 ay sonra tahliye ediliyor. Bu ne biçim adalet?”
Ya Van’da, Erciş’te dökme çimentoyla 7 katlı konut yapan müteahhitler?
Ya onların çaldıkları, öldürdükleri insanlar?
Van Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmış…
Mış! Mış! Mış!..

Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget