Atatürk Ün Erzurum Pasınler Depremı Zıyaretı, Anımsattıkları (ll) - Cevat Kulaksız

Erzurum ve çevresinde 1924 yılının 13 Mayısında meydana gelen depremin ardından 6 Eylülde de çok daha şiddetli ikinci bir afet yaşanmış, Erzurum ve ilçelerinde

Van depremi bizi, daha önce bu sütunlarda yayınlanan yazımızla gerilerdeki bazı depremlere götürdü; 1924 Erzurum Pasinler depremindeki ilginç olayları bir kez aklımıza getirdi. Bazı yeni eklemeler yaparak bu yazımızı tekrar anımsıyoruz.
Erzurum ve çevresinde 1924 yılının 13 Mayısında meydana gelen depremin ardından 6 Eylülde de çok daha şiddetli ikinci bir afet yaşanmış, Erzurum ve ilçelerinde 2. depremde 214 kişi yaşamını yitirmiş, 1119 hayvan telef olmuştur. Ayrıca 3 bin 787 konut tamamen yıkılmış, 2 bin 514 hane ise hasar görmüştü.
6 Eylül 1924 de merkez üssü Pasinler olan 6.9 büyüklüğündeki deprem ilçeyi yerle bir etmiş, enkaz altında kalan birçok kişi hayatlarını kaybetmişti. Cumhuriyet'in ilk yıllarında savaştan henüz çıkmış ülkenin lideri Atatürk, Cumhuriyet'in meşalesinin yakıldığı Erzurum'a vefa borcunu ödemek için deprem bölgesine gelmişti. Ülkenin kıt imkânlarını Pasinlerli depremzedeler için seferber eden Mustafa Kemal Atatürk, halka moral vermişti.
Cumhuriyetin birinci yılında olan bu depremde, Atatürk’ün engin halk sevgisini, felaketlerde halkı kucaklamasını ilginç örnekleriyle irdelemek istedik. 6 Eylül 1924 tarihinde Pasinler'de (Hasankale) Hınıs, Narman ve Erzurum’u da içine alan şiddetli bir deprem olmuş. Pasinler (Hasankale) ovasındaki köylerde ve Pasinler merkezde büyük hasar oluşmuştu.
O sıralarda Karadeniz Bölgesinde gezide bulunan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya Pasinler'deki deprem ve kayıplar hakkında bilgi verilmişti. Cumhurbaşkanı, derhal geziyi yarıda kesmiş, Samsun-Sivas yolu ile Erzurum'a deprem bölgesine geleceğini haber vermişti. 12 Eylül 1924 Perşembe günü Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ve mahiyetindekiler Erzurum'dan Pasinler’e hareket ettiler. Kafilede Eşi Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Hamdullah Suphi (İstanbul Milletvekili), Kılıç Ali (Gaziantep Milletvekili), Rauf Bey (Rize Milletvekili), Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi Tevfik Bey, Başyaver Rusuhi Bey, Muhafız Kıtalar Komutanı İsmail Hakkı Bey (Tekçe), Yaver Muzaffer Bey, Hususi Kalemden Memduh Bey, Vali ve diğer görevliler bulunuyordu.

HASANKALE’DE BİR ÖĞRENCİNİN KONUŞMASI

"Gazi yanında bulunan heyetle birlikte Hasankale’ye geldi. Bütün halk olağanüstü yüceltici gösterilerle Gazi'yi karşıladı."
Kasaba halkı adına Erkek Numune Okulu'ndan bir çocuk, akıcı, etkileyici bir biçimde şu söylevi verdi:
-"Sefa geldiniz en büyük kurtarıcımız, ey ünlü dahi, ey geleceğimizin gözcüsü Gazi Paşa'mız. Bugün deprem dolayısıyla uğradığımız felaketi onurlu ve uğurlu ayak basmanızla teselli ettiniz. Doğrudan Tanrı'dan gelen bu felaket bizde manevi bir etki yapmadı. Fakat gerçekte bizi sürekli tutsaklık ve eziklik içinde bulundurmak isteyen düşmanlardan kurtararak özgürlük ve mutluluğa eriştirdiğinizden bu felaket anında bu şükranı da minnettarlıkla arz ederiz. Bu kadar yorucu ve yıpratıcı yolculuklara katlanarak burayı onurlandırmanıza karşı, borçlu olduğumuz şükran duygusunu, tuttuğunuz ilerleme yolu ve zaferde izleyiciniz olmak, her bir buyruğunuzu eksiksiz yapmakla ödeyeceğiz. Çünkü bu memleket yüzyıllardır felaket anlarında kendilerini yakından görecek ve teselli edecek değil, bir hükümet başkanı, devlet adamlarından birisini görmemiştir. Tanrı yardımcınız olsun. Peygamberlerin büyüğü esirgeyiciniz olsun Gazi Paşa’mız... "
Gazi, Hasankale'de depremin neden olduğu zararla ilgili olarak ahaliden bilgi aldı. Kıştan önce yapılması gereken yardımlarla ilgili görüşmelerde bulundu. Gazi'nin yıkıntılar arasında dolaşması pek içten ve acıklı oldu.
Cumhurbaşkanı'nı aralarında görmekle bütün dertlerini unuttuklarını, her türlü acıya karşı direneceklerini gözyaşlarıyla temin ettiler.

Halkla uzun uzadıya söyleşti. Akşam Erzurum'a döndü.

Cumhurbaşkanı heyetiyle birlikte Pasinler halkının coşkun karşılamasıyla Hasankale'ye geldi. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Hasankale' de depremin hasarını halktan öğrendi. Kış yakın olduğundan zamanında gerekli yardımların yapılması emrini verdi. Hasankale yakınındaki harap 6 köy gezildi. Kurtarıcıyı aralarında görmenin gururunu taşıyan köylülerden biri, Atatürk’ün çok üzüldüğünü görünce, acıları ve yıkıntıları varken “esef etmeyiniz paşam. Hükümet-i Cumhuriyetimiz var olsun. Hiç bir şey istemeyiz. Onların sayesinde biz bu köyleri altından yaparız”, diye söylemiş, onu teselli etmiştir. Yoksul ama gönlü zengin yöre halkı, savaştan çıkmış devletimizin yoksulluğunu bildikleri için Kahraman Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın üzülmesini, kederlenmelerini istemiyorlardı. İşte, evleri yıkılmış, canlarını yitirmiş yöre halkı Atatürk’ü böylesine seviyorlardı.
Hasankale’den sonra Köprüköy, Yağan, Emrekom, Mindivan, Komasor, Döllek köylerine gidildi. Köylüler ile Cumhurbaşkanın harabeler arasında dertleşmesi pek samimi ve hazin olmuştur. Daha sonra Sarıkamış ve Kars tetkiklerini bitiren ve deprem yaralarını saran Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa 18 Eylül 1924' te Erzurum'a dönerken son defa Hasankale' den geçmiş ve halkın coşkun uğurlamasına teşekkür etmiştir. (Resme bakarsanız, köylülerin kiminin kafasında sarık, kimininkinde fes, takke var)

KAHVEDE YA ZEHİR VARSA!

Eylül 1924 de meşhur Hasankale depremi Pasin ovasını yıkıp, yakmıştı... Atatürk depremzedeleri ziyaret ediyor. Azap Köyü yakınlarında çadırlara konuk olan Atatürk'e kahve ikram ediliyor. Horasanlı Ahmet Bey'de Atatürk karşılayanlar arasındadır. Köylüler Ahmet Baba'ya büyük hürmet ve saygı duymaktadır. Bu sebepten olsa gerek, görünüşte kahveyi de, ilk olarak ona sunuyorlar. Kahveyi alan Ahmet Bey hemen kahveyi yudumluyor ve Atatürk'e dönüp şöyle diyor: "Paşam, malum sizin düşmanınız çoktur. Ola ki, size ikram edilen yiyecek ve içeceklere de hayatınıza kastedecek nesneler katılabilir diye, bizimkiler kahveyi önce bana verdiler, ben de içtim ki, size bir zarar gelmesin" diyerek, binde bir de olsa bu tavrı ile kahvede zehir olabilir imasında bulunmuş, bir yandan da ikramdaki kusuru düzeltmeye çalışıyordu.
Bu içten samimiyet, içten sevgi karşısında Atatürk çok memnun olur. Diğer yandan da hatalarını fark eden ikram sahiplerinin gönüllerini alıyor. Bu kahve olayı Türk halkının Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ne kadar gönülden sevdiğini, “tek ona bir şey olmasın” diye zehirlenmeye bile ondan önce razı olduklarını gösterir.
Bu kahve olayından hemen sonra, Atatürk, kahveyi kendinden önce alıp yudumlayan zata, “okuma yazma biliyor musun, nerede öğrendin, seni kim yetiştirdi” diye sorar. O da köy imamından öğrendiğini söyleyince Atatürk, o anda orada bulunan imamı yanına çağırır ve tebrik ederek şöyle der: “İşte bu milletin sizin gibi aydın hocalara ihtiyacı var”…

GENELGEYLE DEVRİM OLMAZ

1924 yılında Erzurum ve Pasinler’de depremde birçok köylerin evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler’e gelen Gazi Mustafa Kemal, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
-“Depremden çok zarar gördünüz mü, baba?” Diye sordu. Gazi, ihtiyarın şüphe ettiğini görünce, tekrar sordu:
-“Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin?” İhtiyar:
-“Valle pedişeh bilir” dedi. Gazi gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
-“Baba, padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı?”
-“Söyle bakalım, zararın ne?”
-“Padişeh bilir...” Bu cevap karşısında kaşları çatılan Gazi, Kaymakama döndü:
-“Siz daha devrimi yaymamışsınız” dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü ağır başlılıkla ortaya atılan yazı işleri müdürü Gazi’ye:
-“Köylere genelge yolladık Paşam” dedi. Gazi’nin fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
-“Oğlum, genelgeyle devrim olamaz!”

(Cemal Rıfat’tan alınmıştır.)

DEPREMZEDE ÇOCUKLARINA KİTAP

Eylül 1924 yılında Erzurum’da yaşanan büyük depremin ardından İstanbullu kitapçı İbrahim Hilmi Bey, deprem felaketzedelerinin çocuklarına o zamanın bin liralık kitap bağışlar. Bunu duyan Mustafa Kemal Atatürk kendisine şu telgrafı çeker:
“İstanbul’da Babıâli Caddesi’nde Kitapçı İbrahim Hilmi Bey’e, Erzurum zelzele felaketzedeleri çocuklarına hediye ettiğiniz kitaplar dolayısıyla çok teşekkür ederim. Memleketin ilim ve irfanı için bu vesile ile gösterdiğiniz alakayı kıymetli buldum. İlim ve irfan ile donanmış bir kavim her nevi felakete, tabiatten gelse bile, çare bulabileceğine işaret olan bu nevi bağışınız bütün milletçe takdire değer manadadır”.
İşte Kurtuluş Savaşından yeni çıkmış TC nin İlk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, halkının eğitimine, kültürüne bu denli özen gösteriyor, saygı gösteriyordu. Türk halkı da onu bağrına basıyor, hem de yüreğine saklıyor; -aman bir şey olmasın, yani zehirlenmesin, zehir varsa ben zehirleneyim, atamıza bir şey olmasın- diye, görgü nezaketi bir yana bırakıp, bir saray çeşnibaşısı gibi kahveyi önce kendi yudumluyor, kontrol ediyordu. Savaşların, depremlerin, kıtlıkların yoğurduğu Türk halkı, şimdiki Atatürk düşmanlarına inat, işte bu denli içten seviyordu Atatürk’ü… Dünyada hangi milletin ferdi atasını bu denli sevebilirdi… Bu sevgi ta yürekten gelen bir sevgidir. Bu sevgiyi başka ne anlatabilir ki… Yüreği Türklük, halk sevgisi ile dolu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şimdikilerin dediği gibi “ananı da al git” diye halkını azarlamak şöyle dursun, yoksulluk içinde, depremde ezilmiş halkının yoksul çadırında sevgiyle sunulmuş kahvesini içmekte; o yardım çadırında, yoksul ama yüreği sevgi dolu halkının havasını solumakta.
Atatürk, 13 Mayıs depremini, yurt gezisinde olduğu Trabzon'da öğrenmiş ve gezisini yarıda keserek Erzurum'a gelmeye karar vermişti. Trabzon'dan Erzurum'a gelme imkânı bulamayan Mustafa Kemal, zor bir yolculuk sonrası Samsun'a, oradan da afet bölgesine ulaştı. Hasankale halkı tarafından coşkuyla karşılanan Atatürk, hemen afetzedelerin yaralarının sarılması için çalışmalara başladı.

HALKA ÖRNEK OLUYOR

Erzurum'da yer sarsıntılarının devam etmesi nedeniyle vatandaşların korktuğu için evlerine girmediklerinden, Atatürk'e de kalması için vilayet konağı ve Mevki Kumandanlığı'nda iki yer ayrıldığını ancak çevresindekilerin ''ne olur ne olmaz çadırda kal'' tavsiyesinde bulunmuşlardı. Atatürk birkaç yeri çatlamış Hükümet Konağı'nda yatmakta ısrar etmiş ve bu halk üzerinde olumlu bir etki yapmıştı.
Atatürk'ün depremin yarattığı tahribatı görmek için 2 Ekimde Pasinler ilçesine gitmiş, daha sonra Köprüköy, Yağan, Emre, Buğdaylı gibi bölgelerdeki köylerde incelemeler yaparak halkın sorunlarını dinlemişi. Atatürk, Sarıkamış ve Kars'ta da incelemeler yapmış, daha sonra tekrar Erzurum'a dönmüştü.
Atatürk deprem bölgesine gelene kadar bazı çalışmalar yapılmış ama bunlar yetersiz kalmıştı. O nun bölgeye gelmesiyle depremle ilgili çalışmaların boyutu değişti. Savaş yıllarından perişan çıkan Erzurum halkı, depremle iyice sefalete sürüklenmişti. Atatürk'ün varlığı ve çalışmalarıyla devletin imkânları bölgeye hızlı bir şekilde gelmeye başlamış. Gazi, bölgedeki günlerinde ve Ankara yolculuğunda dahi bütün çalışmaları kontrol altında tutup yönlendirmiş. O'nun varlığının Erzurum insanı için hem çok büyük mutluluk olduğunu görüyoruz.

ATATÜRK DOKTORLARA KIZINCA

Cumhurbaşkanı Atatürk’ün, bölgede tespit ettiği ve yokluğundan dolayı sinirlendiği en önemli eksikliğin doktorsuzluk olduğunu ve bu sorun için Başbakan İsmet İnönü'ye, “ültimatomu andıran” bir telgraf göndermiş, depremden etkilenen bazı ilçelerde doktorun olmadığını görünce Başbakan İnönü'ye çektiği telgrafta “buralara acilen doktor ataması yapılmasını” istemişti.
Aslı Başbakanlık arşivlerinde bulunan 5 maddelik telgrafın son maddesi ise çok ilginçtir. Yaptığı incelemeler ve görüşmeler sonrası edindiği bilgilere telgrafında yer veren Atatürk, sivil ve askeri doktorların bölgeye gelmekten kaçınarak, İstanbul'daki sağlık kurumlarında yerleşmeyi tercih ettiklerini, İstanbul haricine tayin çıkanların da memuriyetten istifa ederek görev yerlerine gitmediğini anlatan telgrafında, İstanbul'da bulunan sivil ve askeri doktorların deprem bölgesine tayin edilmesini istemiştir. Atatürk, tayin emrine uymayanlar için de gerekli muamele yapılmasını, yapılacak en hafif işlemin ise vatan hizmetinden kaçtıkları için memuriyet ve mesleklerinden ilişkilerinin kesilmesi olacağını belirtmiştir.
Savaş yılları ve deprem felaketinin acılarıyla kıvranan bölgedeki sağlıksızlığı yakından gözleyen Gazi, aslında telgrafındaki sert ifadelerle hükümeti de ihtar etmiş oluyordu.
Mustafa Kemal sayesinde doktor sorunun da birkaç gün içinde çözülmüş, hiç doktor görmeyen bölgelere doktorlar atanmıştı.

37 GÜNDE KONUT SORUNU ÇÖZDÜ

Depremde evleri yıkılan, ahırları çöken vatandaşın kurtuluşu için kış öncesi barınma yerlerinin yapılmasının büyük önemi olduğundan, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün çabasıyla halledilmişti. Konutların yapımı için askeri de görevlendirmiş, konutlar ile barakaların yapımına hemen başlanmıştır.
Yıkılan köylerini, evlerini terk etmek istemeyenler ev yapım çalışmalarında görev almışlar; 8 Ekimde başlayan çalışmalarla 13 Kasımda evler yapılarak bölge insanının barınma sorunun çözülmüştü.
Deprem bölgesinde tamamen yıkılan okul binaları ve karakolların yerine baraka yapılmış, hasar görenlerin onarılmış, bu çalışmalar da 15 gün gibi kısa sürede tamamlanmıştı. Afetzedeler kısa sürede evlerine kavuşmaktan mutluluk yaşamışlar ve bunu Mustafa Kemal'e borçlu oldukları için depremde büyük zarar gören Pasinler ilçesi halkı yapılanlara teşekkür için TBMM'ye telgraf çekmişler, bu telgrafta Atatürk'e de duydukları minnetlerini dile getirmişlerdi.

ATATÜRK OLMASAYDI

Atatürk'ün özverili çalışmasıyla deprem bölgesinde halkın tüm yaraları kısa sürede sarılmış, afetzedeler için yapılan zeminlik ve barakaların halkın normal konutlarından daha güzel olduğunu söylemişler. Binaların eskisinden daha iyi olduğunu gören halk başka bölgelere gitmekten vazgeçmişlerdi. Çok kısa bir zamanda ve rekor sayılabilecek bir şekilde inşaatların bitilmesi, elbette Atatürk sayesinde olmuştu. Atatürk’ün bu konudaki azim ve iradesi olmasaydı 1924 deprem sonrası yaklaşan kış mevsimi nedeniyle büyük trajediler yaşanırdı.

YERLE BİR

Aradan 24 yıl geçmiş, yine Hasankale’de deprem olmuştu. O zamanları Cumhuriyet gazetesinde yazılar, ropörtajlar yazan Yaşar Kemal’in yazısını ve deprem nedeni ile olan anıları Milliyet’te Derya Sazak şöylece naklediyor:
Erzurum’da sarsıntı hâlâ devam ediyor.
Felaketzedeler, soğuğun şiddetinden çadırlarda barınamadıklarını, böyle devam ederse öleceklerini söylüyorlar, baraka inşasına karar verildi.
Tarih, 9-20 Ocak 1952.
Hasankale yerle bir.
Usta yazar-röportajcı Yaşar Kemal, Cumhuriyet’e deprem notları geçiyor:
“Hasankale ilçesinde, Ankara’dan gelen milletvekilleri dert dinliyorlar:
-Beyim, çadırda hepimiz öleceğiz, bir çare...
Milletvekili:
Şimdi yıkılmış bulunan 4 köye baraka yaptırıyoruz. Ondan sonra da sıra size gelecek.
-Ama biz o zamana kadar soğuktan öleceğiz.
Milletvekili:
Hasankale’de yıkılmamış sağlam evler de var. Niçin girip oturmuyorsunuz?
Adam:
-Sağlam ev kalmadı, diyor. Görüyorsunuz ki her gün zelzele oluyor.
Milletvekili:
Hiç sağlam ev yok mu?
Adam:
-Beyim, diyor. Güvenilecek ev olsa, bu soğuğa, bu çadırlara kim razı olur? İnsan bu kışta kıyamette keyfinden bu çadırlarda oturur mu?
Milletvekili susup düşünüyor.
Bütün kasaba halkı milletvekillerine dert yanmak için belediyenin meydanını doldurmuş. Kalabalığın içinde bir adam gözüme çarpıyor. Sırtında bir yazlık asker ceketi var. Çıplak bedenine giymiş. Bağrı açık, karnı görünüyor. Yanına yaklaşıp ‘merhaba’ diyorum. Elini alnına götürüp selam veriyor. Adını soruyorum, cevap vermiyor. Etraftan sağır ve dilsiz olduğunu söylüyorlar. Sağır, birden gözlerini kapayıp, tir tir titremeye başlıyor. Durmadan zangır zangır titriyor.
Yanımdakiler: Bey, diyorlar, o sana demek istiyor ki gece boyunca titriyoruz.
Zelzele günü hepimiz dışarı kaçtık, yalnız bir ihtiyar yerinden kımıldamadı bile... Yalvardık, yakardık, Nuh dedi... O günden beri gece gündüz içerde yatar kalkar.
İhtiyarı merak ettim. Oturduğu evi gösterdiler.
Muhtar:
İşte, dedi, çıkmayan budur.
İhtiyar doğruldu:
Çıkmam, dedi.
Ne için, dedim: Herkes dışarıda... Her gün de zelzele... Hem de dam dökülmüş.
Oğul, dedi. Ben seferberlikte şu yandaki tepelerde 1300 kişi ile harbe girdim. Bir saatin içinde 300 kişi kaldık. Eğer yetmezse, değirmende öğütseler bile insan gene ölmez. Yok, ecel gelirse, demir sandıkta gene bulur, ölüm.
Bugün saat tam gece üçte, Erzurum’dan Hasankale’ye vardığımda, halkı sokakta buldum. Bir kısmı dolaşıyor. Dolaşıyorlar ve konuşmuyorlar.
Burada tek hakikat, korku, korku, korku.
Eve girse zelzele, çadıra çıksa soğuk.
Bir köylü, “tam 15 gün oldu”, diyor.
Kurnuş köyünden biriyle görüştüm. “Begim, dedi: “Bugün barakalarımıza girdik. Allah devlete millete zeval vermesin”. Darısı öteki köylerin başına, dedim.
Âmin, dedi.”
Tarih, 23-24 Ekim 2011. Van depreminde Erciş yerle bir!
60 yıl sonra memleketten deprem manzaraları değişmiyor.
Aynı acı, aynı çaresizlik.
Kalemine sağlık büyük usta.

Derya Sazak Siyaset Günlüğü dsazak@milliyet.com.tr


KULAK KABI

Muş ilinin Varto kazasında 1966 yılı içinde 2 büyük deprem meydana gelmişti.
İlk deprem, 7 Mart 1966 tarihinde 5.6 büyüklüğünde olup 14 kişinin ölümü ve 75 kişinin de yaralanmasına yol açmıştır.
Aynı yıl ikinci deprem ise, 6.9 büyüklüğünde 1966 Varto depremi olarak anılan ve 19 Ağustos 1966'da meydana gelen doğal afettir. Felaketin boyutu 2.394 ölü ve 1.489 yaralıya ulaşmıştır. Deprem, Varto'daki tüm yapıları mahvetmişti.
İşte bu deprem olaylarından sonra Varto’da bir öğretmenin tanık olduğu olayı nakletmek istiyorum. O zamanları Ağrı Diyadin ilçesinde öğretmen olarak çalışırken, adını şimdi anımsayamadığım ve o zamanları Varto’da grev yapan ilkokul öğretmeni anlatmıştı.
Varto depremi nedeni ile felakete uğrayan depremzedeler için yurt genelinde yardum kampanyaları başlatılmıştı. Her türlü yardımla giysi de toplanıyordu. İstanbuldan mı, Ankara’dan mı gelen bir giysi torbası Varto’nun ücra bir köyündeki yoksul vatandaşımızın evine ulaşır.
Torbadaki giysileri sevinçle açan ev halkı, bakarlar ki hayatlarında hiç görmedikleri sutyenle karşılaşırlar.
Büyük şehirdeki, Varto’ya yardım gönderen vatandaşımız, giysileri torbaya atarken modelini beğenmediği sutyenini de torbaya atıvermiş olmalı.
Varto’nun dağ başı köyündeki vatandaşımız yardım torbasından çıkan sütyeni eline alır, “bu ne işe yarar ki,” diye söylenirken, yanındaki bir kadın da zeki bir eda ile şunu söyler:
“-Yahu bunu bilmeyecek ne var? Baksana kulak kabı göndermişler. Buralar soğuk melmeket olduğu için, Allah razi olsun, kulak kabı göndermişler”.
Gerçekten de sutyeni (kulak kabını) çok soğuk bir günde, okula giden çocuklarının kulaklarına takarlar, okula gönderirler.
Okulda bunu gören öğretmenin halini bir düşünün…
Böyle depremlerde çok ilginç, trajik, komik olaylar oluşur.
26 Eylül 2011 günü gecesinde CNN TÜRK TV de Cüneyt Özdemir’le söyleşide bulunan Kızılay Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, “dağıttığımız çadırları kapışanlar yanında, kurduğumuz çadırları çalıp götürenleri gördük; hatta çadırın içindekileri kovup çadırları götürenlere rastladık.” diyordu. Erçiş’e giren yardım kamyonlarını, daha şehre girmeden yolda karşılamışlar, şoförü tartaklayıp, yardım malzemelerini yağmaladıklarını gazetelerden öğreniyoruz.
Van Vakfı Başkanının dediğine göre, “yardım geliyor ama, kapanın elinde kalıyor, bir ihtiyacı olan iki almak istiyor, bu yüzden çok kişi yardımdan yararlanamıyor” demekte.

Türkiye’nin en büyük depremi 1939 da olmuş, 40 bin vatandaşımızı kaybetmiştik.

Hemen hemen bütün evler yıkıldığı halde, Erzincan Cezaevi sapasağlam ayakta duyuyor, Savcı İzzet Akçal mahkûmları toplayıp şöyle demiş:
“-Şimdi kapıyı açacağım, birlikte enkaz altında kalanları kurtarmaya çalışacağız, sonra dönerseniz”.
Mahkûmların işi dışarıda bitince hepsi cezaevine geri dönmüş.
Van depreminde cezaevinin duvarı yıkılınca 150 mahkûm kaçmış, yarısı geri dönmüş, yarısı firarda.

Depremlerde daha medyaya yansıyan, yansımayan pek çok tuhaf, ilginç olay ve anılar vardır.

Cevat Kulaksız
NOTLAR
1-Pasinler (Hasankale) sitesinden alındı.(www.pasinlerdh.gov.tr/ana/ilcemiz/ata.htm)
2-Kitabın Gösterdiği Gerçek Taylan Özbay Y.A.R.Müdafaa-i Hukuk Kasım 2009 sayı 134 sf 58
3-http://ilhank.blogcu.com/1924-erzurum-depremi-ve-ataturk/370589 Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Atnur
4-Milliyet 3.12.2009 sf 13
5-Kitabın Gösterdiği Gerçek Taylan Özbay Y.A.R.Müdafaa-i Hukuk Kasım 2009 sayı 134 sf 58
6-A A M Atatürk’te Çocuk Sevgisi, Cemil Sönmez, 2004 Yılı, ISBN: 975-16-1746-4, Sayfa: 67-68
7-Hikmet Bil, Atatürk’ün Sofrasında, İstanbul 1981, s. 66-68.
8-Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009
9-http://www.isteataturk.com/haber/661/erzurum-hasankalede-pasinler-vatandaslar-arasinda-02101924
10http://siyaset.milliyet.com.tr/yerlebir/siyaset/siyasetyazardetay/25.10.2011/1454846/default.htm
Resim: Atatürk’ün Pasinler depremi için geldiği Hasankale’de çekilmiş, Eylül 1924

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget