Silivri’de Yargılananlara Yem Borusu mu? - Emre Kongar

Önce Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünden “yem borusu” deyiminin anlamını aktaralım:
“1. Askerlikte hayvanlara yem verme saatinin geldiğini bildirmek için çalınan boru.
2. Oyalayıcı, aldatıcı söz.”
***
Osmanlı ordusundan gelen bir gelenekle süvari birliklerinin atlarına yem verilmeden önce çalınan bu boru üzerine üretilen “Oyalayıcı aldatıcı söz” mecazı, tipik bir şartlı refleks olayından kaynaklanır:
“Şartlı refleks” olayını dünya literatürü Rus bilim insanı İvan Petroviç Pavlov’un bir deneyinden öğrenmiştir.
Fizyolog ve psikolog olan, çağdaş “davranış bilimlerinin” öncüsü sayılan Pavlov köpekler üzerinde basit bir deney yapmıştı:
Üzerinde deney yaptığı köpeğe yemeğini vermeden önce zil çalıyordu.
Bir süre sonra zil çaldığı zaman, yemek vermese de köpeğin ağzının sulandığını gözlemledi…
Köpek, yemeğe verdiği refleksi zil sesine göstermeye başlamıştı.
İşte bunun adı “şartlı reflekstir”:
Belli koşullar altında öğrenilen ve arkası gelmese bile belli olayların habercisi olan uyarıcılara karşı, olayın kendisine gösterilen refleksin ortaya çıkmasıdır.
Osmanlı ordusundan gelen “yem borusu” geleneği bu şartlı refleksin tipik bir örneğidir.
***
Şimdi işin öykü kısmına gelelim:
Birinci Dünya Savaşı sırasında ordu birlikleri gemiyle Arabistan’a sevk edilmektedir.
İmparatorluk zaten yoksulluk içindedir.
Bir süre sonra gemideki hayvan yemi biter.
Ambardaki hayvanlar açlıktan huysuzlanmaya, tepinmeye başlar.
Bunun üzerine komutan yem borusu çalınması emrini verir.
Yem borusunu duyan hayvanlar, yemek geliyor diye seslerini kesip beklemeye başlarlar.
Bu olay birkaç kez tekrarlanır ve neyse ki atlar artık boru sesinden sonra yemeğin gelmeyeceğini öğrenemeden yolculuk biter.
Çünkü öğrenilen şartlı refleks yine ters koşullanmaya dönük bir öğrenme sürecinden sonra ortadan kalkmaktadır.
İşte bu öyküden kaynaklandığı öne sürülen “yem borusu” benzetmesi, tepkileri durdurmaya yönelik, temeli olmayan sözleri belirtmek için kullanılır.
***
Deniz Feneri davasının iktidara yakınlıklarıyla bilinen sanıkları “suç vasfının değişme ihtimalinin olması, delilleri karartma şüphesinin bulunmaması, kaçma şüphelerinin olmaması, delillerin toplanmış olması” gerekçesiyle dört ayda serbest bırakılınca, aynı gerekçelerle tahliye isteyen Silivri’deki davaların, kimisi yıllardır tutuklu olan, asker ve sivil sanıkları da bir beklenti içine giriyor.
Tam bu sırada Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir demeç veriyor:
“Bunları tahliye eden hâkimin verdiği kararın, başka davalardaki hâkimlere örnek olmasını diliyorum. Kalben inanıyorum ki yakın zamanda diğer mahkemeler, heyetler veya hâkimler tahliye kararlarını vermeye herhalde başlayacaklar. Başlamaları gerekir diye söylemek istiyorum. Yoksa bunun izahı olamaz” diyor.
***
12 Eylül 2010 referandumundan sonra yargı erkinin siyasal iktidarın etki ve denetimine girdiği kimsenin meçhulü değil.
Kendi partisi içindeki milletvekillerinin bazılarından da tepki alan Arınç’ın bu açıklaması acaba bazı gelişmeleri mi haber veriyor yoksa AKP’nin bugüne kadar yaptığı gibi sadece yeni bir “yem borusu” mu?
***
Biliyoruz ki şartlı refleksler tersine koşullanmayla ortadan kalkar…
Sonuç vermeyen “yem boruları” bir süre sonra kimseyi sakinleştirmez…
Tam tersine, güven duygusunu yok ettiği için daha sert tepkiler doğurur.
Ayrıca unutmayalım ki tutuklu insanları zaman zaman özgürlük haberleriyle umutlandırarak beslemek ve sonra da bu umutları söndürmek, daha sert ruhsal bunalımlara yol açar…
Manevi işkencenin dozunu arttırır!
Yoksa istenen bu mudur?
Ama ben kimsenin bu denli bir gaddarlık içinde olacağını düşünmek istemiyorum!

Bu yazı toplam 15 defa okunmuştur.

Emre Kongar/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget