50 Yıl Önce Bugün! 50 Yıl Önce Pazartesi! - Özgen Acar

Günümüzden tam 50 yıl önce bu haftadaki iki olay, yalnızca Almanya’nın değil tüm Avrupa’nın tarihinde, toplumsal ve ekonomik yazgısında etkili oldu.
Önce birincisi…
2. Dünya Savaşı bitmiş Potsdam’da galip devletlerin görüşmeleri ile Almanya’ya yeni bir biçim verilmişti. Almanya Doğu ve Batı diye ikiye bölünmüş, Berlin SSCB, ABD, İngiltere ve Fransa’nın dörtlü yönetimine bağlanmıştı.
Ünlü Zafer Anıtı Brandenburg Kapısı, Berlin’i Doğu-Batı diye ikiye ayırdı. Doğu, Rusların; Batı, üç Batılı devletin yönetimine bırakıldı. 1945 anlaşmasına göre dört ülkenin subayları ve diplomatları, istedikleri zaman karşı tarafa geçiş kapılarından ellerini kollarını sallayıp girebileceklerdi. Bunun için “işgal güçlerinin ortak araç plakası” yeterliydi.
22 Ekim 1961’de Batı Berlin’deki ABD’nin en yüksek görevlisi olan E. Allan Lightner Doğu Berlin’e gitmek için ünlü “Charlie Giriş Kapısına” geldiğinde geçişi engellendi.
Lightner sorunu görüşmek üzere diplomat Albert Hemsing’i sınıra gönderdi. Doğu Alman polisi pasaportunu görmek istedi. Amerikan Askeri Polisi kapıya gelerek, diplomatın Doğu’ya geçmesine eşlik etti. Ertesi günü aynı durum bir İngiliz diplomatının da başına geldi.
27 Ekim’de, yani 50 yıl önce dün, Hemsing kapıya yine geldi. Bu kez Sovyet askerleri devreye girdi. Ancak ABD başkanının Berlin’deki özel temsilcisi General Lucius D. Clay, aynı olayın yinelenmemesi amacıyla Tempelhov Havaalanı’na tankların eşliğinde bir piyade birliği göndermişti. Hemsing yine engellendi.
Bunun üzerine Sovyetler Brandenburg kapısına 33 tankı yığdı. Amerikan tankları da sınıra 50, Ruslara 100 m kalaya kadar gelip yerleştiler. İki tarafın tankları da silah yüklüydü. Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (KAAÖ) ve ABD Hava Kuvvetleri de “alarma” geçti. Her iki tarafa tanklarına ateş açılma durumunda karşılık verilmesi emredildi.
Gereğinde “Berlin Duvarı’nı” yıkmak için Amerikan tanklarının önüne dozerler de bağlanmıştı.
Tarafların kendi içlerindeki haberleşmede kararsızlıkların öne çıktığı sonraki yıllarda anlaşıldı.
Nikita Kruşçev-John Kennedy devreye girdi.
Önce bir Sovyet tankı 5 m, sonra bir Amerikan tankı da 5 m geriledi. Ardından öteki tanklar da teker teker ve 5’er metreler ile sınırdan çekildiler. Yoksa 50 yıl önce bugün “3. Dünya Savaşı” çıkabilirdi!

50 Yıl Önce Pazartesi!

İkincisine gelince…Berlin’de tank gösterilerinin yaşandığı hafta, başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’yı etkileyecek bazı görüşmeler de Ankara’da yapılıyordu.
Batı Almanya’dan gelen kamu görevlileri ile Türkiye’den “konuk işçi alımı” görüşmelerinin sonuna gelinmişti. 31 Ekim 1961’de anlaşma imzalandı. Ardından da sandık bavullu ilk işçiler trenle Berlin Duvarı’nı yıkmaya değil, Almanya’nın kalkınmasına katkıda bulunmak için yola çıktılar.
Bu olayın yarattığı olumlu gelişmeler, öteki Avrupa ülkelerini de harekete geçirdi. Yalnızca benzeri anlaşmalar değil, Türkiye’yi “Avrupa Birliği’ne” girişini hazırlayacak “ortaklık anlaşması” da 12 Eylül 1963’te Ankara’da imzalandı. Ne var ki bu yarım yüzyılda 3 milyon vatandaşımız AB’ye girdi, ancak devlet dışarıda bırakıldı. Bulgaristan ve Romanya’nın da AB’ye katılması ile Avrupa’daki Türk sayısı 5 milyona yükseldi.
Resmi verilere göre bugün Türkiye dışında yaşayan 3.7 milyon vatandaşımızın yüzde 45’i Almanya’da, 12.4’ü Fransa’da, 10’u Hollanda’da yaşıyor. 1972-2009 yılları arasında 778 bin Türk, Alman vatandaşlığına geçerken, bu sayı Hollanda’da 260 bin, Belçika’da 130 bin, Fransa’da 71 bin, Avusturya’da 89 bin oldu.
Bazı Rum vatandaşlarımız da “dil” ve “din” ortak paydasını kullanarak Almanya yerine Yunanistan’a; Yahudi vatandaşlarımız da İsrail’e çalışmaya gittiler, zamanla bu ülkelerin vatandaşlığına geçtiler. “6/7 Eylül 1955 tarihli olaydan dolayı Türkiye’yi terke zorlandılar!” savı Avrupa’ya 1961’de başlayan göçten 3-4 yıl sonra olması ile çelişkilidir!
***
Türk işçilerinin dil, din, toplumsal farklılıkları nedeniyle, gittikleri ülkelerle tam anlamıyla bütünleşmelerine ilişkin sorunlar bugün de sürmektedir.
Ancak kuşaklar değiştikçe bütünleşme, özellikle Türk kadınlarınca daha başarılı olmaktadır.
Birkaç yıl önce yapılan bir araştırmaya göre Almanya’daki 30-44 yaş arası Türk kadınları aynı konumdaki erkeklerden daha iyi Almanca konuşmaktadır. 30 yaş altındakilerin yüzde 77’si ise Almanya’da eğitim görmüş.
Bu nedenle AB üyelerinde meclislere seçilenler arasında Türk kadınları erkeklerden daha fazla.
Durum böyle olunca siyasal yaşamda yükselen Türk kadınları arasında bakanlar da çıkmaya başladı.
Örneğin Hollanda’da “Adalet Bakanlığı’na” Nebahat Albayrak seçildi. Almanya’da Aşağı Saksonya’da geçen yıl Aygül Özkan “Toplum, Aile, Sağlık”, ardından Baden Vürttemberg eyaletinde Bilkay Öney “Uyum” bakanları oldular.
Berlin eyalet seçiminde aralarında bir eşcinselin de bulunduğu 10 Türk, farklı partilerden kazandı.
Danimarka Kopenhag Çevre ve Teknik Belediye Başkanlığı’na Ayfer Baykal (33) seçildi. Alev Korun Avusturya Yeşiller Partisi’nden meclise girdi. İngiliz Kraliçesi 2. Elizabeth, Meral Hüssein Ece’yi Lordlar Kamarası’nda “Baronese” olarak görevlendirdi.
Bild gazetesi “Geleceğin 100 Almanı” listesine Aylin Selçuk’u (22) alırken İngiliz Ekonomist dergisi de kendisini “Geleceğin Başbakanı” olarak gösterdi. Almanya’da “Yeşiller Partisi’nin Obama’sı” denilen Cem Özdemir “eşbaşkanlığa” seçildi.
Bu arada Almanya’daki 2.600 camiye ek olarak 120 kadarının yapımının da sürdüğü bildiriliyor.

Birinin de adı: Ayasofya…

Türkler zamanla kendi işyerlerini de kurmaya başladılar. İlk aşamada “dönercilik” devreye girdi, atıştırma gıda alanında hamburgercilerin önüne geçti. Bu arada Vural Öger, bir seyahat acentesi kurarak, iki ülkeyi ve halkını birbirine bağlamakla kalmadı, önce Alman Meclisi’ne, sonra Avrupa Parlamentosu’na sosyalist gruptan milletvekili olarak seçildi.
Önceleri porno dünyası ile adını duyuran Sibel Kekilli, sinema dünyasında önemli bir sanatçı olarak ödülleri toplamaya başladı. Alman ulusal futbol takımında başarı ile top koşturan Mesut Özil’i Real Madrid kaptı.
Kuşkusuz Almanya ve ardından öteki Avrupa ülkelerindeki işçilerimizin gönderdikleri birkaç milyar marklık yardımlar, yalnızca Türkiye’deki ailelerini kalkındırmakla kalmadı. O yıllarda Lüksemburg’un 100 bin dolarlık kredisine gereksinim duyan Türk ekonomisinin önemli bir toplardamarını oluşturdular.
Bugün başta Alanya olmak üzere Türkiye’nin deniz kıyılarında Alman göçmenlerinin gittikçe artması da bu 50 yılın son gelişmeleri arasında sayılabilir.

Özgen Acar/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget