“Başbakanlık Genelgesi-2011/19
23 Ekim 2011 tarihinde Van İli ve çevresinde meydana gelen deprem felaketi nedeniyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerinin sadece çelenk koyma ve tebrikleri kabul şeklinde icra edilmesi; tören geçişi, resepsiyon gibi diğer kutlama faaliyetlerinin yapılmaması uygun görülmüştür.
Bilgilerini ve gereğini rica ederim. Recep Tayyip Erdoğan-Başbakan”
Genelge bu. Başbakan Erdoğan, Cumhuriyet Bayramı geçiş törenlerini yasakladı.
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ve arkasından gelen depremlerle benzeri bir yasak, Genelkurmay Başkanlığının isteği üzerine konmuştu. O zaman ki deprem Van Depreminden çok fazla tahribat yapmıştı. 25 Binden fazla insanımızı kaybetmiştik, sanayimiz çökmüştü, ve en önemlisi tüm yurtta
“Ulusal Yas” ilan edilmişti.
Şimdi televizyonlarda eğlence programları devam ediyor, Hükümet “Ulusal Yas” ilan etmedi. Başbakan Erdoğan depremin hemen ertesinde İl Başkanları toplantısı yapıp, Suudi Arabistan’a başsağlığına gitti. Döndü geldi, ekibiyle birlikte üç adet düğüne katıldı. Nikah şahitliği yaptı, gelinler ve damatlardan üçer çocuk sözü aldı.
Böyle bir yasağa hiç gerek yoktu.
Bu yüzden Başbakan’ın yasağı sadece Vali-Kaymakam ve Devlet Memurlarını bağladı, Türk Milletini asla bağlamadı.
29 Ekim Cumartesi ve 30 Ekim Pazar günleri bayrağını eline alan her yaştan insan meydanları doldurdu ve Cumhuriyeti kutladı, onu bize armağan eden Büyük Atatürk’ü sevgiyle-saygıyla andı…
“Anıtkabire gidip, sap gibi durmanın ne manası var” diyen kimdi, hatırlayanınız var mı?
Cumhuriyet Bayramı tören geçişlerini, gençlerimizin Cumhuriyetin değerlerini anmalarını, onu yaşamalarını, asker-millet kucaklaşmasını kim istemiyorsa o demişti, yani Başbakan Erdoğan…
Başbakan Erdoğan, bu lafı söylediğini hiçbir zaman inkar etmedi, ama Başbakan olduktan sonra Atatürk’ün huzuruna defalarca çıkıp “sap gibi” durdu…
Halbuki, insan ya olduğu gibi görünmeli, ya da göründüğü gibi olmalı.
İranlı veya Suudi Arabistanlı bir devlet yetkilisinin Atatürk’ün huzuruna çıktığını gördünüz mü? Çıkmazlar, çünkü Atatürk’ sevmezler. Atatürk’ün diktatörlüğe, Şeriat devletine karşı olduğunu bilirler ve Atatürk’ün ülkelerine yaydığı özgürlük ateşinden ve o ateşin gözlerini kör etmesinden korkarlar.
Gelen Devlet Yetkilisinin Anıtkabiri ziyareti, Türkiye Cumhuriyetine olan saygının gereğidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu saygıyı her devletten beklerdi. Saygı göstermeyene aynen karşılık verir ve Türk Devlet adamları da o ülkeye gittiğinde öyle davranırdı. Ben de öyle yaptım. 55. Hükümet zamanında Türkiye-İran Karma Ekonomik Kurulu Başkanıydım. Muhatabım İran Ulaştırma Bakanı idi. 4 defa gittiğim İran da toplantılara başkanlık ettim, ama Humeyni’nin türbesine gitmedim…
AKP İktidara geldikten sonra ise;
Ermenistan’a gidip sözde soykırım anıtı önünde dakikalarca bekleyen İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından İstanbul’da karşılandı. Başkent İstanbul imiş gibi. Niçin, çünkü Ahmedinecad Anıtkabire çıkmak istememişti. Suudi Kral Türkiye’ye geldiğinde Cumhurbaşkanı Gül, her türlü protokol kurallarını yerle bir ederek Anıtkabiri ziyaret etmeyen Kralın oteline ziyarete gitti !…
Cumhuriyet Bayramı törenlerini yasaklayan Başbakan Erdoğan da, özel uçağıyla Suudi Kral’a başsağlığına gitti.
Genç arkadaşlarıma iki konuda bilgi verip yazıyı noktalamak isterim;
*Suudiler, Vahhabi inanışı gereği “kabir ziyareti” yapmazlar. Bu yüzden çok sayıda “türbe” ve “sahabe mezarlarını” yok ettiler. Sıra Hz Peygamberin kabrine gelince Atatürk, Suudi yetkililerine şu telgrafı çekti:
“Hazreti Peygamberin kabrinin tek taşına zarar gelirse, aşağı iniyoruz. Haberiniz olsun…”
Suudiler kabre dokunamadı. Bu telgrafın bir kopyası, eski AKP Milletvekili Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın arşivindedir…
*İran, Türkiye’ye asırlar boyu hep mesafeli durmuştur. Sebeplerinden en önemlisi, İran nüfusunun %33’ünün Azeri Türkü olmasıdır. İranlılar, Azeri Türk kökenli vatandaşlarını yüksek görevlere asla getirmezler. İranlı bir Azeri Türk asla Genelkurmay Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı olamaz. İranlı Azeri Türkleri de, Türkiye’yi sevgi ve hasretle izlerler. İran’ın bize karşı hassasiyetlerinden biri ve bize karşı zaman zaman Hizbullah’ı kullanmasının sebebi budur..(Uğur Mumcu’yu rahmetle anıyorum)
Van Depremi sırasında kaybettiğimiz insanlarımızı gerekçe gösterip, Cumhuriyeti kutlama törenlerini yasaklamalarının mantığını gayet iyi anlıyoruz. Fakat yazının başında söylediğim gibi bu yasak, Türk Milletine işlememiştir. Artık cevher uyanmıştır. Sıra, Türk Milletine yasak koyanlara, demokratik yolla yasak koymaya gelmiştir. O zaman herkes görecek; El mi yaman, Bey mi yaman…
Not: Terör can almaya devam ediyor. Üç günde, 3’ü asker, 2’si Polis, 4’ü sivil olmak üzere 9 insanımızı kaybettik, 24’den fazla yaralımız var. Kuzey Irak Yönetimi de “PKK bir terör örgütü değildir” diye bir açıklama yaptı !…
Başbakan Erdoğan’ın, Bakanları ve danışmanlarıyla en kısa zamanda Barzani’yi ziyaret edip, yeni bir sazlı-sözlü alem yapmasının zamanı gelmedi mi sizce ?…
SUÇ DUYURUSU
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na suç duyurumdur;
PKK Terör Örgütünün elebaşlarından Murat Karayılan ve Zübeyir Aydar, Roj TV’ye yaptıkları açıklamalarda şunları söylemişlerdir;
Karayılan: “MİT ile yapılan görüşmelerde sadece MİT yoktu, Devlet ve Hükümet yetkilileri de vardı.Protokolleri de Devlet bize 10 Mayıs’ta getirdi…”
Aydar: “Evet, Hükümet yetkilileri de vardı. Ayrıca 2002 Genel, 2004 Yerel, 2007 Genel, 2009 Yerel, 2010 Referandum, 2011 Genel Seçimleri sürecinde AKP Yetkilileri arabulucular gönderdi ve ateşkesler ilan edildi. Seçimleri kazanınca verdiği sözleri unuttu…”
Sayın Cumhuriyet Başsavcısı,
Bu iddiaların yapıldığı Roj TV kayıtları basınımızda ve internet ortamında yayınlanmıştır. Kayıtların asıllarını da Devletin İstihbarat kuruluşlarından temin etmek mümkündür.
30 yılını T.C Devletine ve Türk Milletine hizmetle geçiren bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu kayıtların incelenmesini ve Anayasa-Türk Ceza Kanunu-Siyasi Partiler Kanunlarına olan aykırılıkların belirlenerek gereğinin yapılmasını saygılarımla istirham ederim…
Not: Görevi, Anayasayı ve Cumhuriyeti korumak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını gören bilen varsa lütfen bu dilekçe anlamındaki yazımı iletsin. Hiç olmazsa tarihe not düşmüş oluruz…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder