Toplumsal olaylarda önünü göremezse bir hükümet; kargaşa da çıkar, insanlar isyan edecek noktaya da gelir elbette.
Depremin ilk günü Van’a koşup giden
hükümet adına Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay açıklama yapıyor.
“Köylere kadar gidildiğini ve her türlü önlemin alındığını” söylüyor.
Üzerinden 48 saat geçmeden hükümet açıklamasının beş paralık değeri olmadığını köylünün, kentlinin ekranlara yansıyan sözleriyle kanıtlanıyor...
Öngörüden yoksun hükümet sayesinde, başta Kızılay, yerel yönetimler, devlet kurumları o denli mükemmel organize olmuşlarsa, geceyi çoluk çocuk, genç yaşlı açıkta geçiren insanlar neden çadır getiren kamyonlara saldırıyor? Ya da neden düzensiz dağıtım nedeniyle çadırları kapışıyorlar?
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar özdeyişi gerçekleşiyor.
***
“Mükemmel organizasyon”, mükemmel kargaşaya dönüşüyor. Hükümet yalancı konuma düşüyor.
Başbakan Yardımcısı Atalay, Millet Meclisi’nde çadır sıkıntısı başlayacağını hesap edemediklerini itiraf etmek zorunda kalıyor.
Bu itirafı kimileri, gerçekleri söyleyen erdemli bir hükümetin davranışı diye yorumluyor.
Oysa, öngörüden yoksun, çadır sayısını bile saptamaktan aciz bir hükümet var karşımızda.
Çadır bunalımı kaynağını Meclis’te bakın nasıl açıklıyor Beşir Atalay:
Yıkılmayan konutlara yeni bir deprem korkusuyla giremeyenler, gereksindikleri ne varsa evlerinden alıp yakınında yaşamayı yeğleyenler çadır bunalımı yaratmışmış!
***
Hükümet, Van depremindeki başarısız çabalarıyla sınıfta kaldı.
Çağrısız, ilansız Van’a yardım seferberliği ilan eden halkımız; insanlar arasında ayırım gözetmeyen karakteriyle ulusal yüceliğini, soysuzlaşan ayırımcı davranışlara asla prim vermeyeceğini bir kez daha kanıtladı.
Deprem felaketi siyasal bir boyuta dönüşmedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ekranlarda -dokuz yıldır ilk defa- muhalefetin Van depremi nedeniyle “takdir edilecek” davranış sergilediğini söylediğine göre, partiler deprem felaketine siyasal boyut kazandırmadı, demektir.
***
Halkımızın gerçekleştirdiği yardım seferberliğini muhalefetin yadsıması zaten beklenemezdi.
Ne var ki muhalefetin, depremde bir kez daha yüzünü gösteren, inşaatta deniz kumu kullanmaktan tutun da yerel yönetimlerin denetimsizliğine, hatta kat sınırlaması olan bir yörede fazla kat ruhsatı verenleri, AKP’nin milletvekili yaptığına değin eleştirilerden sakınmadığını da söylemek gerek.
Bu hükümet ne Deprem Vergisi ile topladığı katrilyonların amacı dışında nerelere harcandığının hesabını vermeye yanaşıyor ne de onca yönetmeliğe, yasaya karşın konut yapımında ve konutlarda zorunlu denetim görevini yerine getiriyor.
Kimileri suçu kendinde arayacağına sorumluluğu halka yükleyen açıklamalar yapmayı yeğliyor.
Son taze örnek: İstanbul Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş, halkı da sorumluluğa ortak ediyor. “Ev yenileme projelerinden sonuç alamamıyoruz. Vatandaş tamahkâr. Hep ‘nasıl daha fazla alırım’ diye düşünüyor” diyor. (Akşam).
Oysa hükümetin de yerel yönetimlerin de çare üretemediklerini kavramaları; alınması gereken önlemleri yasayla, yönetmeliklerle “tamahkâr vatandaşı” uygulamaya zorlaması gerekmez mi?
Laf üreteceğine, çözüm üretmek hükümet etmenin baş koşulu değil mi?
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet
Yorum Gönder