Dünyanın herhangi bir ülkesinde “afet” gerekçesiyle iptal edilen bir ulusal bayram kutlaması duydunuz mu?
Var mı bunun örneği?
Varsa… bilenler söylesin…
Şimdiye dek ben böyle bir şey ne duydum ne gördüm.
Uzun yıllar yaşadığım İtalya’da en son 2009 yılı Paskalya’sında, büyük “Aquila” depremi oldu.
Çizme’nin en merkezi yöresinde, tarihi binalarla bezenmiş hoş bir kent olan Aquila baştan aşağı yıkıldı. Ayazıyla nam salan kentin ahalisi, bahar aylarına karşın, ciddi donma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İnsanlar bu durumda, hemen birkaç gün içinde süratle çadır; çadır yoksa kıyı şeridindeki oteller ve kışlalar, kışla benzeri devlet binalarına yerleştirilmek suretiyle sıcak birer çatıya kavuşturuldular.
Bunun için… İtalya’da her yıl yaz başı yapılan, 2 Haziran “Cumhuriyet Bayramı” kutlamalarını iptal etmek gerekmedi.
“Cumhuriyet Bayramı” kutlamaları iptal edilmek bir yana… bilakis son dönemde görülmemiş canlılık kazandı Çizme’de. 20. yüzyılın son çeyreğinde aşırı “militarist” bulunduğu gerekçesiyle geleneksel geçit törenleri bir dönem rafa kaldırılmışken; “ulusalcılığın” her yerde olduğu gibi İtalya’da da yeniden uyanmasıyla beraber 2000’lerin başından bu yana sil baştan gayet dinamik bir şekilde devreye sokuldu.
Tanklar artık yollarda boy göstermese de “Marş marş!” kaz ayağı yürüyen askerler ve gökyüzünde arkalarında İtalyan bayrağının kırmızı, beyaz, yeşil renklerini bırakarak tüm fiyakalarıyla uçan askeri jetlerle birlikte devlet erkânının tüm kadro hazır bulunduğu törenlerle, her yıl eksiksiz kutlanıyor Cumhuriyet Bayramı…
Fransa’nın “en yüce ulusal bayramı” sayılan “14 Temmuz kutlamalarını”, hiçbir aklı evvelin iptal etmeyi önermeyi düşünemeyeceği gibi… İtalya’da da “2 Haziran” baştacı ediliyor.
Diyeceğim o ki, herkes Mersin’e giderken -her daim olduğu üzere!- biz tersine gitmiş oluyoruz.
Kurban Bayramı’nı da kutlamayacak mıyız?
“Kutlamaları iptal etmek”; Van depremzedelerinin sorunlarına/kederlerine ortak olmak için yapılıyorsa; batısıyla doğusuyla en önemli “ulusal birlik” anı olan bu kutlamaları sabote etmek yerine; öncelikle mağdurları kucaklamak gerekmez mi? Onların sorunlarına odaklanmak; onları sarıp sarmalamak; seri, ivedi biçimde depremzedelere başlarını sokacak çatı; içlerini ısıtacak sıcak aş bulmak icap etmez mi?
Dün bir gazetenin birinci sayfasında, bebeğine sarılan bir annenin canhıraş feryadı vardı.
“Soba istiyorum. Bebeğim donacak!” diye yalvaran anne; “Oğlum zatürree olacak” diyordu.
“Cumhuriyet Bayramı” geçit törenlerini iptal etmişsiniz, etmemişsiniz…. Yüreği yanan anneye yarar sağlar mı?
Bayram kutlamalarını takvimden silmek depremzedelerin yaralarına merhem sürmeye fayda sağlayacaksa, önümüzdeki hafta da “Kurban Bayramı” var.
Kurban Bayramı’nı da kutlamayacak mıyız?
Deprem eğer… ulusal bayramları kutlamaya engel; dini bayramları kutlamaya engel değilse… o zaman bu, görev başındaki iktidarın, bizleri “ulus” değil “ümmet” olarak gördüğüne delalet eder…
Ulustan ümmete geçiş mi?
Ulustan… ümmete geçiş bu kadar kolay mı?
Türkiyenin bir noktasında… “7. 2 büyüklüğünde” bir deprem olacak ve sarsıntıda varlarını yoklarını, geçmişlerini, geçmişe dair tüm anılarını, kısaca kimliklerini yitiren talihsiz depremzedelerle birlikte bizler de, Cumhuriyetin köklerini/mazisini simgeleyen bir “bayramdan” olacağız…
Depremzedeler evsiz kalırken, bizlerin de ayakları altından en anlamlı ulusal bayram kutlamaları çekilecek… .
Bir yerlerde bir terör olayı patlak verecek; 30 Ağustos resepsiyonları -“eğlence”(!) kontenjanına sokulup- iptal edilecek…
Deprem olacak… Fatura 29 Ekim’e çıkartılacak….
Ve devletin tepesinde yalnız üç kişi: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel buna karar verecek…
29 Ekim oysa geniş kitlelerin katıldığı, paylaştığı, harbiden “sevdiği”, “hissettiği” bir bayram.
Bir dönem büyük kent meydanlarında coşkuyla kutlanan Cumhuriyet bayramlarına katılmış olan herkes; “29 Ekim’in”-her kesimden gelen insanlar tarafından nasıl kucaklandığını, içten kana kana nasıl kutlandığını bilir.
Ama öyle görünüyor ki bundan böyle yalnız “AKP’nin değer bulduğu/değer biçtiği”, “uygun gördüğü” bayramları, uygun gördüğü zamanlarda kutlayacağız.
Bu böyle… nereye kadar?
Posta kutum dün bu karara tepki gösteren e-postalarla dolup taştı.
Gelen postalar arasında en çok tekrarlanan bir dilekle bitiriyorum bu yazıyı: “Yarınlarımız aydınlık olsun!”
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder