27 Ekim Perşembe tarihli “Sözcü” gazetesindeki tüyler ürpertici fotoğrafı bilmem gördünüz mü?
Hayır, bu enkaz altından çıkarılmış ceset görüntüleri gibi yürek acıtıcı bir şey değil.
Zaten bir ölüm, ölü, öldürülme fotoğrafı da değil söz konusu olan.
İnsansız bir fotoğraf bu.
Altındaki haber ve başlığı olmasa, ne olduğunu anlamanız da mümkün olamayacak.
Başlıkta şöyle deniyor:
“Bu fotoğraftaki tabut değil, Van’da yıkılan bir okul.”
Gerçekten de, sanki üzeri pembe bir örtüyle kaplanmış bir tabut bu...
İki satırlık haberi okuduğunuzda meseleyi anlıyorsunuz:
“7.2’lik depremde Van merkeze bağlı Alaköy İlköğretim Okulu’nun ek binası yerle bir oldu. Un ufak okuldan geriye sadece çatısı kaldı. Depremin hafta sonu meydana gelmesi büyük bir faciayı önledi. Yoksa yüzlerce öğrenci bu binanın altında kalacaktı.”
Dikkatle, bir daha bakıyorum…
Evet, bir çatı bu…
Görülebildiği kadarıyla sarsıntıdan fazla bir zarar görmemiş…
Kenarlarından fışkıran moloz parçalarının üzerinde gerçekten de bir tabut kapağı gibi duruyor…
Bu kapağın altında çocuk ve öğretmen cesetlerinin olmayışı gerçek bir şans…
***
Konuyla ilgili olarak internet sitelerine girdiğinizde birbiri arkasına tüyler ürpertici başka bilgiler ve haberlerle karşılaşıyorsunuz.
Yine Van merkeze bağlı Gedikbulak Köyü İlkokulu’nun yerle bir olmuş yıkıntılarının fotoğrafı bunlardan biri.
Zaten Van’da depremden en çok hasar gören binalar arasında okullar ön sırada geliyor.
Yaşamını yitirenler arasında da öğretmenlerin ön sırada olması gibi.
Demek ki deprem Van’ı bir hafta sonunda değil de öteki günlerden birinde vurmuş olsa, binlerce çocuk kurbanın (ve kuşkusuz ki öğretmenlerinin) acısıyla da, acımız ve utancımız daha da dayanılmaz boyutlara ulaşacaktı.
Söz konusu haberlerden, bütün Türkiye’de okulların sadece yüzde onunun depreme dayanıklı olduğunu, depreme ayrılan kaynakla bütün bu okulların güçlendirilmesinin ancak yüz yılda tamamlanabileceğini öğreniyoruz…
Bu neden böyle?
Sorunun yanıtını; ülkenin kaynaklarını, halkın vergilerini daha çok otoyol yapımlarına, birtakım gösterişli projelere harcayan, İstanbul’a ikinci bir Boğaz projesinden vazgeçtiğine ilişkin bir işaret bulunmayan Başbakan’dan ve çevresinden almak gerekir…
***
Başbakan derken, depremden sonraki bir açıklamasında yer alan ürkütücü bir cümleyle ilgili olarak bir parantez açmam gerekiyor.
“Şehirlerimizde kaçak yapı, gecekondu gibi binalarını değiştirmeyen, bunları yıkmayanlara sormadan, kamulaştırma yapıp yıkacağız.”
Bu sözlerdeki belirsizlik, “sormadan kamulaştırma yapıp yıkmak” sözündeki despotluk tınısı, ürküntü verici.
Neyi, nasıl, neye dayanarak kamulaştırıp yıkacaksınız.
Böyle bir yönetim anlayışıyla, Türkiye’nin her yerinde, öncelikle de bugünkü iktidara karşı görülen kişilerin evlerinin barklarının, kendilerine haber verilip yasal haklarını dile getirmelerine, belgelemelerine olanak tanınmaksızın, başlarına yıkılmayacağının güvencesini kim verebilir?..
Devlet, hükümet, haklı olduğu durumlarda bile, yurttaşa karşı nasıl böyle buyurgan, tehdit edici bir dil kullanabilir?
***
Depremden çıkarılması gereken dersleri bir yazıya sığdıramayız.
Ben çarpıcı bir fotoğraftan yola çıkarak okullarla ilgili kaygımı dile getirdim.
Bazı kentlerimizde öğrenci velileri kaygılarını dile getiren eylemler ve girişimlerde bulunmaktalarmış.
Bu hepimizin, bütün ülkenin sorunu.
Çocuklarımızın yaşamlarının öncelikle güvence altına alınması için, hükümet, belediyeler, ilgili bütün kurumlar kitlesel eylemlerle uyarılmalı, toplum bu konuda bilinçlendirilmelidir…
***
Depremden çıkarılması gereken derslerin bir başkası ve ötekilerden daha az önemli olmayanı, arkadaşımız İlhan Taşcı’nın yine 27 Ekim tarihli “Cumhuriyet”teki haberindeydi.
“Enkazdan Sağ Çıkan Neden Ölüyor?” başlıklı haberin özeti, yıkıntılardan ağır yara almaksızın kurtarılmanın bile, ölüm tehlikesinin sona ermiş olduğunu göstermediğidir…
Çünkü yaşanmış olan büyük paniğin, ezilen dokuların; solunum yoluyla akciğerde toplanmış olan toz, toprak, kireç ve başkaca yabancı maddelerin; vücudun üstündeki yük kalkınca baskı altındaki yaralı ya da ölü dokudan salgılanan maddelerin neden olacağı dolaşım bozuklukları, hızla yükselen tansiyon, kalp ve akciğer yetmezliği, böbreklerin iflas etmesi gibi sorunlar, yıkıntılardan sağ ve görünüşte yara almaksızın kurtarıldıktan sonraki saatlerde de yüksek ölüm riski oluşturuyor…
Demek ki öncelikle sağlık personelinin ve kurtarma ekibindeki kişilerin, onlarla birlikte de çevrede bulunan herkesin, kurtarma sonrasındaki süreçler konusunda bilgili ve bilinçli olmaları gerekiyor…
Ataol Behramoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder