1990’lı yıllar pek çok bakımdan noksanlı yıllardı. O on yılın başından sonuna dek bir dizi alanda olumsuzluklar yaşandı.
Terör bütün boyutlarıyla Türkiye’yi teslim aldı. Öyle ki, şehit sayısı ancak 10’un üzerine çıkarsa büyük haber oluyordu. Prof. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Doç. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Prof. Ahmet Taner Kışlalı 90’lı yıllarda acısını yaşadığımız aydınlarımız.
1990’ların başında Güneydoğu merkezli terör olaylarının sona ermesi, terörün arkasındaki göreceli toplumsal desteğin tümüyle kesilmesi, iç barışın parlamento zemininde güçlendirilerek yerleştirilmesi için önemli bir umut ışığı belirmişti. Dönemin SHP Genel Başkanı Erdal İnönü yüzde 10 seçim barajının Meclis’teki temsil zeminini daraltacağını, bunun da iç barışı olumsuz etkileyeceğini düşünerek HEP’lilere parti listesinde yer verdi.
Ne yazık ki bu zemin başta Güneydoğu’dan seçilen milletvekilleri olmak üzere bütün taraflarca heba edildi.
Ardından terörle mücadele kıyasıya derinleşti. Sınır içinden sınır ötesine terör örgütüne ağır darbeler indirildi. Terör örgütünün de bir günde 20’den fazla şehit vermemize neden olan saldırılarını yaşadık.
17 Ağustos 1999’daki Marmara depremi, şehir plancılığından felakete hazırlığa kadar bütün eksikliklerimizi ortaya çıkardı. Kâğıt gibi çöken çok katlı yapılar, imar planında görülmeyen hayalet semtler, projesi 4 katlık 8 katlı binalar ve deprem sonrasındaki şaşkınlık...
***
90’lı yılların başından sonuna bir kesit aktardık...
20 yıl sonra...
2010’lu yılların başındayız..
Başımızı avuçlarımızın arasına koyup “ak ak” düşünün!
Yukarıdaki satırlar size bugünü anımsatmadı mı?
24 şehidimizin toprağa düşmesinin ardından gazeteler, “en son ne zaman bir günde 20’nin üzerinde şehit vermiştik” listesi yaptılar.
İstatistiklere göre daha önce 5 kez böyle acı yaşamıştık ve onların tümü 90’lı yılların ilk yarısından önce idi.
24 şehitlik büyük acı, sınır ötesi operasyon ve terör örgütüne büyük kayıp verdirme...
Hükümetin hiç hoşuna gitmese de ne yazık ki bu tablo “90’lı yıllar”....
Daha şehitlerimizin acısı dinmeden Van depremiyle sarsıldık.
Yine çürük yapılar...
Yine organizasyonsuzluk...
Terör tablosunda olduğu gibi depremde de 90’lı yıllardaki görünümü anımsatan fiyaskolarla karşı karşıyayız.
Toplumsal dayanışma duygumuz bu ülkenin en önemli mayası. Ancak bu konudaki yıpranmaları dikkatte tutup derinleşmemesi için çaba harcamak gerekiyor.
99 depremi sonrasında “7.4 yetmedi mi” pankartı çok tartışılmış, böyle bir felaket karşısındaki ortak bakışı yaralamıştı.
Vurgulaması acı ama, Van’dan sonra da neredeyse “vandalizm” diyeceğimiz yaralarımız olmadı mı?
***
Hükümetler üstü bakmamız gereken iki büyük felaket; terör ve deprem art arda ülkemizi sarstı.
Her iki acıyla da ilk kez karşılaşıyor değildik. Defalarca yaşamıştık.
Yine yaşadık...
Yine aynı acı sonuçla karşılaştık...
En acısı, aynı sonucu neredeyse aynı davranış biçimleriyle göğüslemeye çalışıyoruz.
Bunu tarif edecek çok sözcük var ama şu ortamda yararı yok.
Van’dan gelen tek sevindirici haber “mucize” kurtuluşlardı. Bütün yayın organları saatler sonra enkaz altından canlı çıkarılan yurttaşlarımız için “mucize” sözcüğünü kullandı.
Çok doğru bir tanım.
Böylesine noksanlı bir ortamda hayatta kalmak mucize...
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder