Van’dan gelen ilk haberler siyaseten o kadar da ürkütücü değildi. Canın karşılığı yoktu ama sınırlı sayıda bina yıkımından doğacak sorunların çözümü, yaraların sarılması uzaktan çok da zor görünmüyordu. İslam dünyasına rol model olacak, krizden en az zararla çıkan, büyümesini bile sürdürebilen Türkiye, siyasi erki bu işin üstesinden başarı ile çıkabilirdi. Dışardan gelen yardım önerilerine, ince teşekkürle “gerek yok” denmesi bundan. Depremin şiddeti ile ters orantılı gerçek bina yıkımı saatler, günler ilerledikçe ortaya çıktığında, hele de Türkiye’nin çok deneyimli, birikimli olduğu bilinen yardım, kurtarma çalışmalarında çuvallamalar üst üste gelince Türkiye’nin gelişmekte olan ülkelere rol model olma imajının hızla çökmekte olduğu yeni yeni fark edildi.
Bizim medyada gerçekten tek başarılı olabildiğimiz enkaz altından canlı kurtarma mucizeleri ne kadar ön plana çıkarılırsa çıkarılsın, depremzedelerin en sıradan gereksinimlerindeki çuvallamalar Türkiye’yi bir kez daha sosyal gelişmişlik ölçütlerinde dünyada olmasa bile OECD ülkeleri içinde en geride bir yerlere çekiyordu. İlk günlerinde Başbakan, bakanlar, ilgililer depremzedelerin gereken tüm acil gereksinimlerinin karşılandığı açıklamalarını yaparlarken anında en sıradan, görsel habercilikte verilen bilgilerin tam tersini ortaya koyması, çıplak gerçeklerle yalanlanmasını hoşgörelim. Saatlere, günler eklendikçe ortaya çıkan vahim tablolar, çarpıcı, sorumsuzluklarla suçlulukları belgeleyen gelişmeler birbirinden utandırıcı, ürkütücü.
***
Yardım kamyonlarının, en çok çadırların yağmalanması sahneleri belki çok acıtıcı, utandırıcı ama daha 1970’li yıllarda tarihe karışmış olması gereken tüm köy evlerinin yıkımını getiren kerpiç yapılaşma gerçeği yerel, merkez, siyasi erkin birinci dereceden ortak suçu. Anadolu depremlerinde tarihe yazılmış olması gereken sayısız araştırma, geleneksel ahşap-karakas köy mimarisi dimdik ayakta kalırken kerpiç yapılaşmanın insan hayvan çok can yakarak yaralı ve mal kayıpları ile birlikte yerle bir olduğunu ortaya koymuştu. Daha 1970’li yıllarda, BM fonları ile köylerdeki yapılaşmaya örnek oluşturacak, ucuza mal olacak uygun inşaat tipleri, mimari projeleri, köylünün kendi olanakları ile kendi kendine yapabileceği düzeyde geliştirilmişti. Her tarafı deprem bölgesi ülkemizde, dişimizi kıracak bir örnek köy projesi duydunuz mu?
***
Van-Erciş köylerine giden arkadaşlarımızın, “Ayakta kalmış ev yok, hâlâ gelmiş çadır, ulaşmış yardım yok. Depremzedeler çok mağdur” sözlerini kanıtlayan görüntüler eşliğindeki haberler, içimizi karartmanın çok ötesinde, “ileri demokrasi, güçlü ekonomi, gelişmişlik” tezlerini, imajımızı vuran artçı, tsunami etkisinde vuruşları oluşturuyorlar. Bizi yüzyıllarca geride bırakan bu çağdışı köy yapılaşması, bu pisi pisine ödenen ağır bedel, yerel, merkez siyaseti de en çok vurması gereken sorumsuzluklar zinciri gündemimizde bile değil. Çünkü köylerde yapılaşma zaten yerle bir olduğundan görüntüleri gibi sorgulanması da haber konusu olamıyor.
***
Kent yıkımları altından canlı kurtarma çalışmaları bağlantılı daha bir kaçınılmaz medyanın gündemine giriyor. Her şeyden önce biri ayakta, diğeri yerle bir olmuş apartman yapılaşmaları arasındaki fark çarpıcı görüntü oluşturuyor. Kaçınılmaz her aşaması ile yapılaşma, işlenen suçlar, deprem afeti değil, cinayetlerine yol açan sorumsuzlukların halkaları, nedenleri sorgulanıyor. Tıpkı 1999 büyük Sakarya depreminde yaşadığımız üzere bir bir saklanamayan suçlar sayılıp, gözümüze gözümüze sokuluyor. Aynı boyutlarda vahim ağır yargılamalara da konu olabilecek asla ihmaller değil, büyük suçların aynen karşımıza çıkması kader olabilir mi? Üstüne üstük hepsi bir bir ortaya çıkmış, sözde yasal önlemleri alınmışken.
AKP, BDP, merkeze bağlı yönetim ile yerel yönetimler deprem üzerinden bile biraz daha gürültüsüz, kapı arkası siyasi güç, iktidar kavgası veriyorken yetkiler tartışılırken, siyasi söylemde hiç ağza alınmayan asıl sorun ne? Depremin şiddeti ile kıyaslanmayacak bina yıkımına, can mal kaybına, cinayetlere yol açan yapılaşma suçlarının her aşaması için hesap sormadan söz edeni duydunuz mu? Gerçek bir hesaplaşmada görevinde kalabilecek sorumlu, yüzünün akı ile hesap verebilecek siyasetçi çıkmaz da ondan. Deprem çöken yapılarda yaşayanları nasıl vurduysa, artçıları sorumlu olanları, ekonomiyi, siyaseti, biz hesap sormayı beceremesek de tsunami etkisinde artan katsayılarla vuruyor.
Şükran Soner/Cumhuriyet
Yorum Gönder