Van şehri orta şiddette bir depremle viran oldu. Depremin altından; “Türkiye’nin genel hastalığı olan şehir rantı avcılığı; arsa üzerinden en yüksek değeri çıkartma kurnazlığı ve perişanlığı” çıktı.
Kimse örtmesin.
Gizlemeye kalkmasın.
Belediyelerin rüşvetçiliği çıktı.
Hırsızlık ve ahlaksızlık çıktı.
Ankara’da Maliye Bakanı’nın “deprem vergilerini başka alanlara kaydırma” ve bunun adını da “yemedim, duble yol yaptım” koyma yuttur gitsin tafrası çıktı.
Bir de “dik duruş” çıktı.
Başbakan’ın diklenmesi.
Alıştık. Sürekli dikleniyor.
Sonra vazgeçiyor.
“Libya’da NATO’nun ne işi var” diye diklendi sonra Kaddafi’yi linç edecek ortamı hazırlayanlara yardım olsun diye savaş gemisi gönderdi. “Kıbrıs’ın güneyinde İsrail ile Rum’lar ABD şirketiyle petrol ve doğal gaz aramayı durdurmazlarsa platformlarını bombalarım” diye diklendi, sonra diklenmeyi unuttu.
“Kandil’i bitirmeye” diklendi.
Komutanlar sessizce Ankara’ya dönüverdiler. Örnekleri çoğaltabilirim. Gerek yok. En büyük sıkıntı “Başbakan’ın diklenip diklenip fakat dik kalamamasının” kendi dünyasında yarattığı üzüntü olsa gerekir.
Xxx
Başbakanımızdır.
Dik durmasını isteriz.
Van depremi sonrası göstereceğini ilan ettiği “dik duruş” toplumumuza ve ülkemize “şehircilik ve medeniyet” anlamında ileri bir adımdır: Şehirciliği pejmurdeleştirmiş ve imar planlarına aykırı ne kadar kaçak, çürük, çarpık bina varsa; Türkiye’nin neresinde olursa olsun yıkacağız dedi.
Gerçekten devrimci dikleniş!
Yeter ki sözünü tutabilsin.
Hiçbir güç karşısında gerilemeyeceğini, yasaların zengin ve egemenlere karşı da öncelikle uygulanabileceğini göstersin. Yıkmaya büyük kentlerimizde zengin patronların; “kent rantı avcılığı yaptıkları mahkemelerce karara bağlanmış” örnekleriyle başlasın.
İki gündür yazıyorum.
İki örnek sergiledim.
Xxx
Önceki gün büyük medya patronu Ferit Şahenk’e ait “Doğuş Power Center” in neden “Başbakanın yıkılması gereken binalar sınıfında ilk sırada yer alması gerektiğini” yazmıştım. Dün de Başbakan’ın uçağına aldığı, toplantılarına çağırdığı, açılışlarına katıldığı büyük işadamı Ahmet Nazif Zorlu’nun devletten “özelleştirme yalanı” kılıfına uydurularak alınmış Karayolları eski arazisi üzerine diktiği “Zorlu Center”in aslında “rant avcılığının şaha kalkmış örneği” olduğunu sergilemişim.
Bir çok örnek var.
Mustafa Süzer’in diktiği “Gökkafes” de orada duruyor. Park Oteli’ni “şehir leşi olarak” orda tutanların örneği de Taksim’in göbeğinde duruyor. Bugün ben size; “Başbakan’ın gözbebeğine girmiş çöp….” örneğini yazacağım.
Çöp benzetmesi bana ait de değil.
Bu benzetmeyi; Sultanahmet Turizm ve Yatırımcıları Derneği Başkanı Kaan Koç yapıyor ve “Başbakan İstanbul benim göz bebeğimdir demişti. Sultanahmet’de Ayasofya’nın hemen bitişiğindeki tarihi alana, Doğu Roma döneminden kalma saray kalıntıları üzerine korkunç yükseklikte bina dikildi. Yani Başbakan’ın gözbebeğinin ortasına çöp batmış oldu…” diyor.
Xxx
800 milyon kilo çelik çakıldı.
Tarihi alanda otel yükseldi.
Çok iğrenç bir yapılaşma oldu.
2 binanın yüksekliği Ayasofya’yı, Topkapı Sarayı’nı, Hürrem Sultan Hamamı’nı ezip geçti. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın kendisi bile “ben bu kadar yoğun yapıyı bu tarihi mekanda içime sindiremem” demek zorunda kaldı. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, dava açtı. Yerel mahkeme ve yüksek mahkeme “gözbebeğine giren bu çöpün yıkılması” kararını aldı. İki yılı geçti fakat bina sahibi; bekletiyor yıkmıyor. Otelleri, inşaat şirketleri de olan Mesut Toprak adlı büyük işadamı, aynı zamanda Başbakan’ın partisi AKP’nin Sütlüce’deki İstanbul İl Başkanlığı binasının oturduğu arsanın da sahibi… Rant avcısı Başbakan’ın parti binasının altında korumaya alınmış!
Başbakan önce “kendi göz bebeğine girmiş çöpü çıkartmadan” yani Sultanahmet’de Ayasofya’nın dibinde “mahkemelerin yıkılsın” kararı aldığı çirkinliğin neden yıkılmayıp bekletildiğini hiç merak etmeden dikleniyor.
Dikleniyor ama ne fayda!
Necati Doğru/SÖZCÜ
Yorum Gönder